Halk Kurtuluş Cephesi (Janatha Vimukthi Peramuna, JVP) ve Ulusal Halk Gücü (NPP) lideri Anura Kumara Dissanayake’nin 21 Eylül’de Sri Lanka devlet başkanı seçilmesinin ardından, yerel ve uluslararası basında onun Marksist, solcu, “Lenin-sever Başkan” ve 1948’deki bağımsızlıktan bu yana ülkeyi yöneten geleneksel partileri yenilgiye uğratan “halkın başkanı” olarak tanımlandığı çok sayıda makale yayınlandı.
Yazarların hiçbiri Sinhala şovenizmine batmış ve kapitalizmi savunmaya adanmış JVP’nin nasıl olup da Marksizmi temsil ettiğini ya da lideri Dissanayake’nin nasıl olup da Lenin’in bir hayranı ya da halkın başkanı olarak görülebileceğini açıklama zahmetine katlanmadı.
JVP’nin kendi medyası, kapitalizm yanlısı politikalarını ve eylemlerini meşrulaştırmak için geçmişte Marx ve Lenin’den bağlamından kopuk alıntılar yapmıştır. JVP destekçileri 1 Mayıs gösterilerinde Marx, Engels, Lenin ve özellikle de Stalin’in portrelerini taşımış ve liderleri sosyalizmi simgeleyen kırmızı gömleklerle geçit törenlerine katılmıştır.
Gerçekte JVP, Marksizmin antitezini temsil eden Stalin’i sahiplenmesinin de gösterdiği gibi hiçbir zaman gerçek bir Marksist parti olmamıştır. Bu yılki 1 Mayıs’ta, başkanlığa adaylığını koymaya hazırlanırken, JVP kırmızı gömleklerini ve portrelerini bir kenara bıraktı. JVP’yi, eski liderlerini ve Dissanayake’yi tek kelime eleştiri yapmadan “Marksist” olarak sunanlar ya siyasi açıdan cahildir ya da emekçileri kasten aldatmaya çalışmaktadır.
Günümüzün Marksizmi, yalnızca Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) ve onun Sri Lanka’daki Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP) de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki şubeleri tarafından temsil edilen Troçkizmdir. Troçkizm, dünya sosyalist devrimini reddeden, gerici ulusalcı “Tek Ülkede Sosyalizm” teorisini benimseyen ve 1917 Ekim Devrimi’nin mezar kazıcısı olan Stalinizme karşı mücadelede Marksizmi savunmuş ve geliştirmiştir.
JVP 1965’te, Lanka Sama Samaja Partisi’nin (LSSP) 1964 yılında Başbakan Sirima Bandaranaike yönetimindeki burjuva koalisyon hükümetine girerek sosyalist enternasyonalizme ihanet etmesinin ardından ortaya çıktı. Troçkist olduğunu iddia eden bir parti tarafından yapılan ilk ihanet olan LSSP ihaneti, JVP gibi küçük burjuva radikal grupların ve Tamil örgütlerinin gelişmesine kapı açtı.
JVP, Stalinist Komünist Parti’nin Pekin yanlısı kanadından kopan ve Castro, Che Guevarra ve Mao Zedong’un köylü gerillacılığının eklektik bir karışımını, adanın Sinhala Budist çoğunluğunun üstünlükçülüğü ve Sinhala yurtseverliği ile birleştirerek benimseyen bir hizip tarafından kuruldu.
JVP, 1971’de kırsal Sinhala gençliğinden 15.000 kişinin ölümüne yol açan feci ayaklanmadan ve 1980’lerin sonunda Hindistan-Sri Lanka Anlaşması’na karşı yürütülen ve on binlerce kır gencinin katledilmesine kapı açan gerici kampanyadan sorumluydu. Ancak bu küçük burjuva oluşum, son otuz yılda burjuva siyaset kurumuyla tamamen bütünleşmiş ve kendisini sağcı, emperyalizm yanlısı bir partiye dönüştürmüştür.
JVP/NPP, derin bir ekonomik ve sosyal krizin ortasında, başkanlık seçimleri sırasında, kendini düzen karşıtı bir parti gibi gösterdi ve kitlelerin burjuva egemenliğinin geleneksel partilerine (şu anda çok sayıda parçaya bölünmüş olan Sri Lanka Özgürlük Partisi/SLFP ve Birleşik Ulusal Parti/UNP) ve onlara önderlik eden egemen sınıf hanedanlıklarına duyduğu derin nefretten yararlandı.
Öte yandan Dissanayake ve partisi, egemen sınıfa çıkarlarını savunacağı konusunda güvence verdi. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) sert kemer sıkma gündemine desteğini defalarca açıkladı ve onu onayladıklarını bildiren ABD’li ve Hindistanlı yetkililerle bir araya geldi.
Egemen seçkinler 2022 yılında dayanılmaz sosyal koşullara karşı uzun süren kitlesel bir ayaklanmanın Devlet Başkanı Gotabhaya Rajapakse’yi ülkeden kaçmaya ve istifa etmeye zorlamasıyla derin bir şok yaşadılar. Şimdi egemen sınıfın önemli bir kesimi, yeni hükümet IMF kemer sıkma politikalarını uygularken ve yaşam koşullarına daha da derin darbeler indirirken, emekçi halkın yeniden ayaklanmasını bastırmanın aracı olarak JVP’ye yönelmiş durumda.
2022 ayaklanması sırasında Dissanayake, parlamentodaki tüm partileri derin bir “siyasi istikrarsızlık” yaratan “anarşi”yi bastırmak için birleşmeye çağırarak JVP’nin kitlelere olan düşmanlığını göstermişti. O, kitle hareketini rayından çıkarmanın ve parlamenter manevralara tabi kılmanın aracı olarak geçici bir yönetim önerdi. Sonuç, hiçbir halk desteği olmayan ABD ve IMF yanlısı Ranil Wickremesinghe’nin devlet başkanı olarak atanması oldu.
Şimdi devlet başkanı seçilen Dissanayake, çoğunluğu kazanmak ve “güçlü bir hükümet” kurmak amacıyla erken parlamento seçimi çağrısında bulundu. JVP, hükümetinin baskıcı cephaneliğinin bir parçası olarak, acımasız Terörle Mücadele Kanunu’nu (PTA) koruyacağını çoktan açıklamış durumda.
Dissanayake’nin sağ kolu, eski milletvekili Lakshman Nipuna Arachchi, geçen hafta yeni hükümetin işçi sınıfı karşıtı karakterinin en açık belirtisini gösterdi. Seçimden sonraki ilk icraatlarından birinin partiye bağlı sendikaları feshetmek ve “grevleri” tarihe gömmek olacağını ilan etti. Bu önlem sendika bürokrasisini değil, işçi sınıfını ve onun kendi sınıf çıkarları için mücadele etmek üzere örgütlenme ve endüstriyel eylemde bulunma demokratik hakkını hedef almaktadır.
Bu açıklama ve önlemlerin Marksizmle hiçbir ilgisi yoktur ve daha çok, yönetime gelmeye ve büyük sermaye politikalarına karşı her türlü işçi sınıfı direnişini ezmeye hazırlanan faşist bir partiyi akla getirmektedir.
Dissanayake kimdir?
Anura Dissanayake yaşamı boyunca JVP üyesi olmuştur. JVP’nin 1987 Hindistan-Sri Lanka Anlaşması’na karşı yürüttüğü Hint karşıtı, Sinhala şovenisti şiddetli kampanyanın ortasında JVP’ye katılmıştır. 19 yaşındayken, ağırlıklı olarak kırsal olan Kuzey-Merkez Eyaleti’ndeki Thambuttegama Maha Vidyalaya’da bir İleri Düzey Eğitim Genel Sertifikası öğrencisiydi ve kuzeni Sunil Ayiya aracılığıyla JVP’nin Sosyalist Öğrenci Birliği’ne (SSU) katıldı.
Devlet başkanı J.R. Jayawardene, hükümetinin ayrılıkçı Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’na (LTTE) karşı başlattığı toplulukçu* savaşın derinleştirdiği krizin ortasında, Temmuz 1987’de Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi ile söz konusu anlaşmayı imzaladı. Anlaşma uyarınca, LTTE’nin silahsızlandırılması için adanın kuzeyine ve doğusuna Hint birlikleri gönderilirken, bir bölge konseyi sistemi kurularak Tamil seçkinlerine sınırlı yetkiler verilecekti.
JVP, toplulukçu savaşa verdiği hararetli desteğin bir devamı olarak, anlaşmaya milliyetçilik ve şovenizm temelinde şiddetle karşı çıktı ve bunun “vatana ihanet” olduğunu ilan etti. “Hint emperyalizmi”ni kınadı ve yetki devrinin ulusu böleceğini ilan etti.
Jayawardene’nin UNP rejimi, Temmuz ayında JVP’yi, 1983’te iç savaşı tetikleyen Tamil karşıtı vahşi pogromu kışkırttığı iddiasıyla yasaklamıştı. Gerçekte ise Kolombo’da ve adanın diğer bölgelerinde Tamil karşıtı şiddet dalgasını UNP haydutları kışkırtmıştı.
Anlaşmaya tepki olarak JVP, “ya vatan ya ölüm!” sloganı altında Kolombo hükümetine karşı faşizan bir yurtseverlik kampanyası başlattı. JVP’nin yeraltı askeri kanadı Yurtsever Halk Hareketi (Deshapremi Janatha Vyaparaya, DJV) protesto gösterileri düzenledi. Kampanyalarına karşı çıkan binlerce siyasi muhalif, sendika ve öğrenci lideri ve işçi, JVP’nin silahlı haydutları tarafından öldürüldü.
JVP, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (SEP) önceli olan Devrimci Komünist Birlik’in (RCL) üç üyesini öldürdü: 12 Kasım 1988’de R.A. Pitawela; 23 Aralık 1988’de P.H Gunapala ve 24 Haziran 1989’da Greshan Geekiyanage. RCL, işçi sınıfına karşı olduğu uyarısında bulunarak ve Sinhala ve Tamil işçilerinin sosyalist politikalar temelinde birleşmesi çağrısı yağarak anlaşmaya karşı çıkmıştı.
Jayawardene ve halefi Ranasinghe Premadasa, JVP kampanyasını bahane ederek sadece JVP’yi değil, kırsal kesimdeki gençler arasındaki yaygın huzursuzluğu da bastırmaya yönelik bir terör devri başlattı. Yaklaşık 60.000 genç, ordu ve ölüm mangaları tarafından çoğu zaman en korkunç şekilde katledildi.
JVP lideri Rohana Wijeweera ve diğer 13 Siyasi Büro üyesi, yüzlerce yerel lider ve aktivistle birlikte öldürüldü. Siyasi Büro üyesi Somawansa Amarasinghe’nin ülkeden kaçarak partinin gelecekteki lideri olması önemli bir istisnaydı.
RCL ve DEUK, Wijeweera ve diğer liderlerin öldürülmesini ve kır gençlerinin katledilmesini kınadı ve Premadasa hükümetinin ölüm saçan devlet baskısına karşı uluslararası bir kampanya başlattı.
Dissanayake’nin ailesi de diğer on binlerce köylü ailesi gibi güvenlik güçleri ve onlara bağlı haydutlar tarafından taciz ve tehditlere maruz kalmıştır. Ancak Dissanayake’nin o sıralar ne yapmakta olduğu bilinmemektedir.
Devlet başkanının resmi internet sitesinde yer alan tanıtım yazısında sadece “o dönemde hükümet tarafından imzalanan Hindistan-Sri Lanka Anlaşması’na karşı düzenlenen yaygın protestolara katıldığı” belirtilmektedir. Dissanayake, örgütün ülke genelinde şiddet eylemleri yaptığı dönemde Aravinda takma adıyla JVP/DJV’nin üyesiydi.
Dissanayake ve JVP kendisini bu canice ve şovenist kampanyadan ayrı tutmaya çalışsa da bu kampanyaya öncülük eden ve katılanları her zaman “yurtsever kahramanlar” olarak selamlamıştır. Dissanayake’nin o dönemdeki faaliyetleri tam olarak neydi?
JVP’nin anlaşmaya karşı yürüttüğü acımasız kampanya, yeni hükümetin “vatan”a yönelik -özellikle de işçi sınıfından gelen- her türlü tehdide karşı başvuracağı yöntemler konusunda bir uyarı niteliğindedir.
Dissanayake ve JVP’nin yeniden dizaynı
UNP hükümetinin terör devri hafifleyince, Dissanayake 1992 yılında Kelaniya Üniversitesi’ne fizik bilimi okumak üzere girebildi ve JVP öğrenci kanadının bir üyesi oldu.
Etkili bir UNP üyesinin ve Hindistan Yüksek Komisyonu yetkililerinin yardımıyla Mart 1990’da ülkeden kaçtıktan sonra Londra’da sürgünde yaşayan Amarasinghe onunla temas kurdu. Amarasinghe, JVP’nin son derece düşmanca yaklaştığı kaynakların kendisine neden böyle yardım ettiğini hiçbir zaman açıklamamıştır.
Amarasinghe partiyi yeniden canlandırmak amacıyla JVP hücrelerini bir araya getiriyordu. Sonraki yirmi yıl içinde parti açıkça kapitalizm yanlısı bir yönelim benimseyip Kolombo siyaset kurumuyla bütünleşirken Dissanayake Amarasinghe’nin sağ kolu oldu ve partide yükselişini güvence altına aldı.
Bu süreç, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasıyla sonuçlanan Stalinizmin krizi sırasında uluslararası alanda meydana gelen siyasi dönüşümlerin bir parçasıydı. Dünyanın dört bir yanında “silahlı mücadele”ye dayanan milliyetçi küçük burjuva oluşumlar, otomatik tüfeklerini ve kamuflajlarını iş kıyafetleri ve parlamentodaki ya da şirket yönetim kurullarındaki koltuklarla değiştiriyorlardı.
Egemen sınıfın bazı kesimleri de özellikle LTTE’nin 1 Mayıs 1993’te Devlet Başkanı Premadasa’ya düzenlediği suikastın ardından toplulukçu savaşın genişlemesiyle birlikte, işçiler ve gençler arasındaki muhalefeti kontrol altına almak ve bastırmak için JVP’yi faydalı bir araç olarak kullanmaya başladı. SLFP liderliğini üstlenen ve başkanlık seçimlerinde yarışmaya hazırlanan Chandrika Kumaratunga bu kesimler arasında öne çıkıyordu.
Dissanayake, Wimal Weerawansa ve Tilwin Silva ile birlikte bu değişimi ve önceki anti-emperyalist söylemin bir kenara bırakılmasını tamamen destekledi ve Amarasinghe’nin arka çıkmasıyla JVP liderliğinde hızla yükseldi.
Dissanayake 1997’de JVP’nin Merkez Komitesi’ne ve ertesi yıl da partinin en üst karar alma organı olan Siyasi Büro’ya seçildi. 2000 yılında JVP’nin ulusal listesinden parlamentoya girdi ve kısa sürede partinin ana sözcüsü oldu.
Amarasinghe, Kasım 2001’de Sri Lanka’ya dönmeden önce Lacnet.org web sitesine verdiği röportajda JVP’nin Stalinizmden türetilen eski Marksist söyleminden vazgeçtiğini ilan ederek şunları söyledi: “Marksizm 19. yüzyılın sonlarına doğru eski moda haline gelmişti. Biz eski moda Marksistler değiliz. Bize yeni fikirler sunan diğer tüm ‘izm’lerden etkilenmeye açığız.”
Partinin geçmişteki anti-emperyalist retoriğini bir kenara bırakan JVP lideri Amarasinghe, ABD Başkanı George W. Bush’a bir mektup yazarak 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından “teröre karşı savaş” ilan etmesini övdü ve Sri Lanka’daki “LTTE terörizmi” ile mücadele için Bush’tan destek istedi.
JVP’nin Aralık 2001 parlamento seçimleri için hazırladığı seçim bildirgesinde, Sri Lanka’nın Bush’un “ teröre karşı savaşına” destek vermesi ve “Kaplan [LTTE] terörizmini Sri Lanka’dan temizlemek” için “bu avantajlı durumu sonuna kadar kullanması” gerektiği belirtiliyordu.
Bildirge aynı zamanda JVP’nin piyasa yanlısı yönelimini de açıkça ortaya koyuyor, yatırımcılar için cömert vergi muafiyetleri de dahil olmak üzere imtiyazlar vaat ediyor ve sendikal faaliyetlerin halkın, özellikle de şirket seçkinlerinin düşmanlığını çekmemesi gerektiğinde ısrar ediyordu. Tilwin Silva, Business Today’e verdiği bir röportajda, “işgücü arasında ciddi huzursuzluk” uyarısında bulunmuş ve yüksek büyüme için Çin rejiminin işçi sınıfını disipline sokmasını bir model olarak öne sürmüştü.
JVP liderleri 1994 başkanlık seçimlerinde Chandrika Kumaratunga’yı desteklemek üzere onunla bir anlaşma imzalamış ve onun otokratik yürütme başkanlığını kaldırma sözü verdiği gerekçesiyle kendi adayını geri çekmişti. Ancak Kumaratunga iktidara geldikten sonra sözünü tutmadı.
JVP, birkaç milletvekilinin UNP’ye geçerek hükümeti kurmasını sağlamasının ardından Kumaratunga’nın yanında yer aldı. Devlet Başkanı Kumaratunga Kasım 2003’te JVP’nin baskısıyla UNP kabinesinden üç önemli bakanlığa el koydu ve ardından Mart 2004’te hükümeti görevden aldı.
JVP, Nisan 2004 parlamento seçimlerine katılmak üzere SLFP ile beraber yeni bir seçim ittifakı olan Birleşik Halk Özgürlük İttifakı’nı (UPFA) kurdu. Seçimi UPFA’nın kazanması ve JVP’nin 39 sandalye almasının ardından, JVP’ye dört bakanlık verildi. Dissanayake Tarım, Arazi, Sulama ve Hayvancılık Bakanı oldu.
Vijitha Herath Kültür İşleri; K.D. Lal Kantha Kırsal Ekonomi ve Chandradasa Wijesinghe Balıkçılık ve Su Kaynakları bakanı oldu. Başka dört JVP üyesi de aynı bakanlıklarda bakan yardımcısı olarak görev aldı.
Kumaratunga hükümeti, UNP liderliğindeki hükümetin LTTE ile bir barış anlaşmasına varma çabalarını engellemeye çalışırken, kendisinin daha önce askıya almış olduğu IMF kurtarma kredisini almaya can atıyordu.
Kumaratunga, temel ürünlerdeki fiyat sübvansiyonlarını kaldırarak ve emekçilere sert darbeler indirerek IMF kemer sıkma politikalarını uygulamaya hazır olduğunun sinyallerini verdi. JVP’li bakanlar bu önlemlere karşı çıkmadılar. Benzin, yemeklik gaz, ülkenin temel gıda maddesi olan pirinç ve süt tozu fiyatları yükseldi. JVP bin su deposunu ve çiftçi ve balıkçı tesislerini yenileme planlarıyla övünüyordu ama hiçbir şey gerçekleşmedi.
JVP, Aralık 2004’te adanın güney sahilinin büyük bölümünü harap eden tsunaminin ardından ırkçı gerekçelerle Kumaratunga ile anlaşmazlığa düştü. Mağdurlara yardım dağıtmak için tsunami sonrası kurulan operasyonel yönetim yapısı (PTOMS), Aralık 2004 tsunami mağdurları için tasarlanmış Tamil Rehabilitasyon Merkezi’ni içeriyordu. JVP bu merkezin “LTTE teröristlerine” fayda sağladığını ilan ederken JVP’li bakanlar hükümetten çekildi.
2005 yılının sonunda JVP, SLFP’nin adayı Mahinda Rajapakse’nin LTTE ile ateşkes anlaşmasını sona erdirme sözü vermesinin ardından başkanlık seçimi için Rajapakse ile anlaşma yaptı. Dissanayake diğer JVP liderleri ile birlikte Rajapakse’nin seçilmesi için kampanya yürüttü ancak hükümete katılmadı.
Parlamentoda Rajapakse’nin savaş bütçelerini ve baskıcı olağanüstü hal düzenlemelerinin uzatılmasını desteklediler. JVP Rajapakse’nin Terörle Mücadele Kanunu’nu (PTA) yeniden yürürlüğe koyması için baskı yaptı ve savaş gerekçesiyle sınıf mücadelesini bastırmasına yardımcı oldu.
Mayıs 2008’de Wimal Weerawansa’nın Rajapakse hükümetine katılmasının ardından partiden atılmasından sonra Dissanayake JVP’nin meclis grup lideri oldu. JVP Mayıs 2009’da LTTE’nin yenilgiye uğratılmasının ardından Rajapakse ile arasına mesafe koysa da ordunun savaşın son aylarında on binlerce sivile karşı işlediği savaş suçlarını sonuna kadar savundu.
JVP 2010 başkanlık seçimlerinde UNP ile ittifak kurdu ve “ortak aday” olarak eski Ordu Komutanı General Sarath Fonseka’yı destekledi. JVP Fonseka’yı Rajapakse’ye karşı “demokratik alternatif” olarak sundu. Oysa Fonseka, ordunun zulmünden Rajapakse hükümeti ile birlikte sorumluydu.
Dissanayake parti lideri oluyor
Dissanayake, 1992’den beri partiyi yöneten Amarasinghe’nin yerine Şubat 2014’te parti lideri oldu. Haberlere göre, Merkez Komite’nin çoğunluğu Dissanayake’yi desteklemiş ve Amarasinghe’yi emekliliğe zorlamıştı.
Liderlik değişikliği, JVP’yi hem Sri Lanka’da hem de uluslararası alanda geçmişteki şiddetten vazgeçen ve “ulusal birliği” savunan saygın bir parti olarak gösterme çabasıyla ilişkiliydi. Büyük şirketlere ve uluslararası sermaye destek bir kez daha ön plana çıktı.
Mayıs 2014’te Londra’da Sinhala diasporasının bir toplantısında konuşan Dissanayake, JVP’nin 1988-1990 yılları arasında anlaşmaya karşı yürüttüğü şovenist kampanyada uyguladığı şiddet nedeniyle parti adına ilk kez özür diledi. Ancak aynı zamanda partinin eylemlerini UNP hükümetinin baskısına tepki olarak gerçekleştirdiğini söyleyerek meşrulaştırdı ki bu bir yalandı.
Dissanayake sinik bir şekilde geçmiş hükümetleri etnik çatışmalar yaratmakla suçladı; bu doğru olmakla birlikte, JVP’nin bu hükümetlerin çoğunu desteklemedeki rolünü ve “LTTE terörizmi” ile amansızca savaşılması talebini bilinçli olarak örtbas ediyordu.
Rajapakse’yi Sinhala toplulukçuluğu, yolsuzluk ve diktatörlükle suçlayan JVP ve yeni lideri, onu devirmek için Washington destekli komploya sağcı UNP ile birlikte katıldı. SLFP’nin kıdemli lideri Maithripala Sirisena, Rajapakse ile yollarını ayırdı ve UNP liderliğindeki ittifakın desteğiyle Ocak 2015’teki devlet başkanlığı seçimlerini kazandı. ABD, Rajapakse’nin LTTE’ye karşı savaşını desteklemiş ancak mali yardım ve silah için Pekin’e yönelmesine düşmanca yaklaşmıştı.
JVP doğrudan Sirisena’ya oy verilmesi çağrısında bulunmasa da Rajapakse’nin görevden alınmasını talep eden hararetli bir seçim kampanyası başlattı. JVP, oyları bölmemek için, kendi devlet başkanı adayını çıkarmadı.
Dissanayake 1 Aralık 2014 tarihinde Daily Mirror’a verdiği bir mülakatta şunları ifade etmişti: “[Rajapakse’nin] bu diktatörlüğünü yıkmak için herkes birlikte çalışmalı... muhalefet kazanırsa kurulacak hükümette çoğunluk olmasak bile.” Dissanayake özellikle şunu vurguladı: “[UNP lideri] Ranil’in (Wickremesinghe) başbakan olmasıyla ilgili bir endişemiz yok.”
ABD’nin Rajapakse’nin görevden alınması için yaptığı baskıya atıfta bulunan Dissanayake, çözülmesi gereken sorunlardan birinin de “uluslararası arenada yalıtılma riski” olduğunu söylüyordu.
JVP seçimlerden sonra hükümete katılmadı. Ancak Dissanayake, Sirisena tarafından parlamento seçimleri sonrasına kadar azınlık hükümetini desteklemek üzere kurulan 13 üyeli Ulusal Yürütme Konseyi’ne atandı. JVP lideri, Sirisena’nın ve başbakan olan Wickremesinghe’nin sahte “iyi yönetim” pozlarını övdü; hükümetin dış politikada Washington’a doğru ani kayışıyla ilgili hiçbir endişesi yoktu.
Sirisena-Wickremasinghe “ulusal birlik” hükümeti işçiler, öğrenciler ve kır yoksulları arasında yaygın bir muhalefete yol açan acımasız bir kemer sıkma programı uyguladı. JVP ancak o zaman hükümete karşı eleştirel bir tutum takınırken, aynı zamanda yönetime yönelik herhangi bir tehdidi önlemek için işçi mücadelelerini engelledi.
2019 Paskalya gününde IŞİD destekli İslamcı bir örgüt tarafından kiliselere ve lüks otellere düzenlenen terör saldırısı, JVP ve Dissanayake’nin toplulukçu politikalarını geçmişte bıraktıkları yönündeki iddialarının yalan olduğunu çarpıcı biçimde gözler önüne serdi. Dissanayake parlamentoda yaptığı konuşmada Müslüman “terörizmini” kınamakla kalmadı, tüm Müslüman toplumunu suçlayarak şunları söyledi “Bu yıkıcı embriyo Müslümanların rahminde gelişiyor.”
JVP liderliği Ağustos 2019’da geçmişini daha da gizlemek ve kendisine meşruiyet kazandırmak için üst orta sınıf katmanları yanına çekmek üzere Ulusal Halk Gücü (NPP) adında bir seçim cephesi kurduğunu açıkladı.
Sunday Times gazetesinde 20 Ekim’de yayımlanan bir siyasi köşe yazısı, NPP’nin kuruluşu konusunda egemen çevreler içinde yapılan gizli anlaşmaya ışık tutuyordu. Dissanayake, 2019 seçimlerinden aylar önce, Sirisena-Wickremesinghe rejimi sırasında kurulan bir diyalogun parçası olarak, üst düzey UNP liderleriyle bir araya gelmişti.
Sunday Times şöyle açıkladı: “Diyalog sırasında UNP’nin önde gelen isimlerinden biri... JVP kimliğini koruyarak partinin yeniden markalaşması yönünde bir öneride bulundu. Kimliği koruma önerisi sıradan insanları mutlu etmek içindi. Yeni bir yüzün iç ve dış dünyaya çekici geleceğini söyledi.”
Ayrıca JVP liderlerine böyle bir yeniden markalaşmanın “JVP’nin şiddet olaylarıyla bağlantılı önceki siciline yönelik eleştirileri de uzaklaştıracağı” tavsiyesinde bulundu.
Yeniden markalaşma, şu anda başbakan olan Dr. Harini Amarasuriya da dahil olmak üzere JVP etrafında toplanan önde gelen akademisyenler ve üst düzey STK aktivistleri ile beraber, NPP’yi doğurdu. NPP sonraki beş yıl içinde akademisyenleri, uzmanları, iş insanlarını ve eski üst düzey askeri yetkilileri de kapsayacak şekilde genişledi.
Bu dönemde, özellikle de 2022 kitle ayaklanmasının ardından JVP/NPP, Kolombo diplomatik çevreleri içinde, bilhassa ABD emperyalizmi ile yakın ilişkiler geliştirdi.
ABD Büyükelçisi Julie Chung, Temmuz 2022’de JVP ofisinde Dissanayake ve diğer liderlerle görüştükten sonra şu açıklamayı yaptı: “Bana göre JVP önemli bir parti. Giderek büyüyen bir varlıkları var. Son zamanlarda halk arasında yankı buluyorlar... JVP liderliği ile sadece ABD hükümetinin bir parçası olarak değil, birebir bağlantı kurmanın benim görevim olduğunu düşündüm.”
Dissanayake, JVP’nin sosyalist olma iddiasıyla yaptığı demagojiyi bir kenara bırakıp Sri Lanka egemen sınıfının emperyalizm yanlısı siyasi aracına dönüşmesinde özel bir rol oynamıştır. JVP’nin tarihi, işçiler ve gençler için bir uyarı niteliğindedir. Dissanayake hükümeti, derin ekonomik krizin yükünü işçilerin ve yoksulların sırtına yüklemeye ve her türlü muhalefeti, polis devleti önlemleri de dahil olmak üzere, acımasızca bastırmaya kararlıdır.
DEUK’un Sri Lanka şubesi Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), işçileri, Dissanayake hükümetinin temel sosyal ve demokratik haklara yönelik saldırısı karşısında önümüzdeki sınıf mücadelelerine siyasi olarak hazırlanmaya çağırıyor. Gerekli olan, JVP/NPP’ye ve burjuva siyaset kurumunun diğer tüm partilerine ve onların sahte sol uzantılarına karşı, işçi sınıfının, kır yoksullarını ve gençliği bir araya getiren, uluslararası sosyalizm temelinde bağımsız bir siyasi hareketinin seferber edilmesidir.
SEP, 14 Kasım genel seçimlerine, üç seçim bölgesinde; başkent Kolombo, kuzeydeki Jaffna ve merkezi plantasyon bölgesi Nuwara Eliya’da 41 aday göstererek müdahale ediyor. İşçileri ve kır emekçilerini, sınıf çıkarlarını savunmak ve sosyalist politikaları uygulayacak bir işçi ve köylü hükümeti uğruna mücadeleyi ilerletmek üzere sendikalardan ve tüm burjuva partilerinden bağımsız eylem komiteleri kurmaya çağırıyoruz. İşçileri, gençleri ve kır yoksullarını kampanyamızı desteklemeye, adaylarımıza oy vermeye ve bu perspektif uğruna mücadelede bize katılmaya çağırıyoruz.
Dipnot
* Toplulukçuluk/komünalizm, tarihsel olarak dini veya etnik kimlik inşa etme, farklı topluluklar olarak tanımlanan insanlar arasında çekişmeyi kışkırtma ve özellikle Asya’da bu gruplar arasında toplumsal şiddeti körükleme girişimlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Tarihten, inanç farklılıklarından ve topluluklar arasındaki gerilimlerden kaynaklanmaktadır. Hindistan, Bangladeş, Pakistan ve Sri Lanka’da önemli bir sosyal sorundur. Britanya sömürge yönetimi döneminden bu yana, Hindistan’daki dini topluluklar, özellikle Hindular ile Müslümanlar arasında topluluksal/komünal çatışmalar meydana gelmiş ve zaman zaman topluluklar arası ciddi şiddete yol açmıştır (Wikipedia).