Avrupa Kalesi’nin kapılarında 2024 yılında meydana gelen son ölümcül deniz kazası 27 Aralık’ta bildirildi: İçinde 80 kişinin bulunduğu bir tekne Kanarya Adaları’na giderken battı. Sadece 11 kişi kurtarılabildi, 69 kişi öldü. Kurbanların çoğu, Batı Afrika’da on yıldan uzun bir süredir silahlı çatışmaların yaşandığı ve Avrupa ülkeleri de dâhil olmak üzere çeşitli güçlerin yoğun bir şekilde müdahale ettiği Mali’den geliyordu.
2025 yılı, Akdeniz’de İtalya’ya gitmekte olan iki mülteci teknesinin Tunus açıklarında batması ve 27 kişinin hayatını kaybetmesiyle başladı. Haberlerde ölenler hakkında daha fazla ayrıntıya yer verilmedi. Bu kurbanlarla birlikte, yeni yıla Avrupa’nın dış sınırlarındaki trajik ölümlerle girilmiş oldu.
İspanyol insan hakları örgütü Caminando Fronteras’a göre 2024 yılı Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenler için şimdiye kadarki en ölümcül yıl oldu. Afrika’dan İspanya’ya uzanan yolculukta her gün ortalama 30’dan fazla kişi hayatını kaybetti. STK’ye göre, denizde ölen ya da kaybolan göçmen sayısı 10.457 oldu.
Bu rakam bir önceki yıla göre yüzde 50’den fazla bir artışa işaret ediyor ve kayıtların tutulmaya başlandığı 2007 yılından bu yana görülen en yüksek sayı. Caminando Fronteras verilerini denizde zor durumdaki göçmenler için kurulan yardım hatlarından, kayıp göçmenlerin aile üyelerinden ve kurtarma operasyonlarına ilişkin resmi istatistiklerden elde ediyor.
Kurbanlar, çoğunluğu Afrika’dan olmak üzere Pakistan ve Irak’ın da aralarında bulunduğu 28 ülkeden geliyor. Ölümlerin çoğu Afrika kıtası ile [İspanya’ya bağlı özerk] Kanarya Adaları arasındaki Atlantik rotasında meydana gelen tekne kazalarından kaynaklanıyor. Fas kıyılarına sadece 100 kilometre mesafede bulunan Kanarya Adaları en yakın iniş noktasıdır. Tekneler çok daha güneydeki Senegal’den de yola çıkmaktadır.
İspanya İçişleri Bakanlığı, 1 Ocak - 15 Aralık 2024 tarihleri arasında 60.216 mültecinin İspanya’ya düzensiz yollardan giriş yaptığını ve bunun geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14,5’lik bir artış olduğunu bildirdi. Yola çıkanların yüzde 70’ten fazlası Kanarya Adaları’na ulaştı.
Ancak her beş göçmenden biri Atlantik rotasında hayatını kaybediyor. Caminando Fronteras yol boyunca 9.757 kişinin öldüğünü belgeledi. Bu rota sadece açık denizdeki dalgalar ve derin sularda hüküm süren güçlü akıntılar nedeniyle tehlikeli değil. Geçiş için kullanılan teknelerin çoğu denize elverişli değiller ve aşırı yüklüler. Hepsinden önemlisi, rotada sürekli olarak meydana gelen kazaların sayısı göz önüne alındığında kurtarma sistemleri ve kaynakları tamamen yetersizdir. “Bir yıl içinde 10.400’den fazla insanın ölmesi ya da kaybolması kabul edilemez bir trajedidir,” diyen STK sözcüsü Helena Maleno, bu sayıyı “derin bir başarısızlığın kanıtı” olarak nitelendirdi.
Ancak bu trajedi Avrupa Birliği tarafından sadece hoş görülmekle kalmıyor, aynı zamanda sözde “yasa dışı” göçü caydırmak için yaşanmasına kasıtlı olarak izin veriliyor. Sadece İspanya değil, özellikle AB’nin Akdeniz’e kıyısı olan en büyük devletleri olan İtalya ve Yunanistan, Avrupa’da kendileri ve aileleri için daha iyi bir yaşam umuduyla yoksulluk ve baskıdan kaçan binlerce kişinin ölümünden doğrudan sorumludur. Bununla birlikte, acımasız sınır politikası nihayetinde tüm AB ülkeleri tarafından desteklenmekte ve özellikle Almanya tarafından ilerletilmektedir.
Her yıl binlerce insan Akdeniz’de hayatını kaybetmeye devam ediyor, çünkü Avrupa’ya gelmeleri için hiçbir yasal yol yok. Avrupa Birliği’nin sınır politikası; geri itme uygulamaları, Kuzey Afrikalı yöneticiler ve onların askerleriyle işbirliği ve denizden kurtarmaların aktif olarak engellenmesi ile Avrupa sınırındaki sularda yaşanan ölümlerden doğrudan sorumludur.
SOS Humanity adlı STK, 2024 için yıllık raporunda şunları belirtmektedir: “Koruma arayan yaklaşık 21.000 kişi AB tarafından finanse edilen sözde Libya sahil güvenliği tarafından yakalandı, hukuksuz bir şekilde Libya’ya geri gönderildi ve Birleşmiş Milletler’in gerçekleri araştırma misyonunun insanlığa karşı suç olarak sınıflandırdığı koşullar altında orada hapsedildi.”
Faşist Giorgia Meloni hükümeti altındaki İtalya, sadece mültecileri değil sivil deniz kurtarma operasyonlarını da giderek daha fazla taciz ediyor. Hükümet kararnamesi 2023 yılından bu yana sivil kurtarma gemilerinin alıkonulmasına ve İtalya’nın kuzey ve doğusundaki kurtarma bölgelerinden uzak limanlara gönderilmesine izin veriyor. SOS Humanity, 2024 yılında Akdeniz’de STK’ler tarafından tutulmuş sivil filo için toplam 323 gün gözaltı, 117.000 ek kilometre ve 293 kayıp operasyon günü saymıştır.
İtalyan hükümetinin daha Aralık 2024’ün başında kabul ettiği bir başka kararname, gelecekteki sivil kurtarma gemilerinin birden fazla kez alıkonulduktan sonra el konulmasına da izin veriyor. Buna ek olarak, gemilerde zaten mülteci varsa, gemilerin denizde zor durumda olan herhangi birine yardım etmesine artık izin verilmiyor. Bu nedenle çeşitli sivil deniz kurtarma örgütleri Flussi kararnamesini “el altından verilen bir ölüm cezası” olarak nitelendirdiler.
Örgütler özetle şunları belirtti: “Amaç, hayat kurtaranların ve Orta Akdeniz’de her gün meydana gelen uluslararası hukuk ihlallerine tanıklık edenlerin yaşamını imkânsız hale getirmek gibi görünüyor. Bu yasa yine zararlı, propagandist ve insanlık dışı bir yasadır ve ayrıca açıkça yasa dışıdır.” İtalyan hükümeti bu kararname ile hem kurtarma ekiplerine hem de kurtarılanlara “mümkün olan en büyük zararı vermek” amacıyla uluslararası hukuku ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre 2020 yılında Akdeniz’de ölen ya da kaybolan insan sayısının yaklaşık 2.400 olduğu tahmin ediliyor. Bu da 2014 yılından bu yana Akdeniz rotalarında kaybolan toplam insan sayısını 31.000’in üzerine çıkarıyor.
Avrupa Birliği’nin bir diğer deniz sınırı olan Manş Denizi’nde de 2018’de resmi sayımların başlamasından bu yana rekor sayıda düzensiz geçiş ve rekor sayıda ölüm kaydedildi. Britanya hükümeti, Fransa ile Britanya arasında meydana gelen 20 olayda toplam 76 kişinin öldüğünü bildirdi.
Mülteci ve göçmenlere karşı işlenen bu büyük suç 2025 yılında da devam edecektir. Avrupa hükümetleri, Avrupa’da korunma ve güvenlik, iş ve daha iyi bir yaşam arayanların denizde tamamen önlenebilir olan toplu ölümlerinden hem tek tek hem de kolektif olarak sorumludur. En temel insan hakkı olan yaşam hakkı, Avrupa kapılarında göçmenlerden esirgenmektedir. Göçmenler Avrupa topraklarına ayak bastıklarında ise kamplarda insanlık dışı gözaltılarla, her türlü tacizle ve savaş ve kriz bölgelerine sınır dışı edilmekle karşı karşıya kalıyorlar.
Mültecilere ve göçmenlere yapılan muamele, Avrupa’daki demokrasi ve insan haklarının durumunun gerçek bir yansımasıdır. Buna karşılık, göçmenlerin savunulması, işçi sınıfının kapitalizme ve savaşa karşı mücadelesinde ve herkes için sosyal ve demokratik hakların tesis edilmesinde en temel görevlerden biridir.