Salı günü Bolu’nun Kartalkaya kayak merkezindeki Grand Kartal Otel’de çıkan yangında en az 79 kişi feci şekilde ölürken 51 kişi de yaralandı. Haberlere göre yangın gece yarısından sonra, çoğu konuk uykudayken çıktı ve bir yangın alarmı bile çalışmadı. 161 odalı otelde yarıyıl tatili nedeniyle o gece 238 konuğun yanı sıra sayısı belirtilmeyen çalışanın bulunduğu bildirildi.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya savcılık soruşturması sonucu 9 kişinin gözaltına alındığını duyururken yine hiçbir hükümet görevlisi bu önlenebilir “toplumsal cinayet” nedeniyle istifa etmedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yangında hayatını kaybedenler için bir günlük “milli yas” ilan ederken “Gün siyaset yapma değil; dayanışma, bir ve beraber olma günüdür,” diyerek hükümetinin felaketteki sorumluluğunu örtbas etmeye girişti.
Bu yangın felaketi, maliyet nedeniyle yangın ve benzeri tehlikelere karşı en temel güvenlik önlemlerini dahi almayan kapitalist şirketler ve bunlara göz yuman resmi yetkililer dahil tüm egemen seçkinlere yönelik bir suçlama niteliğindedir. Hayatta kalanların ifadeleri ve uzmanların açıklamaları, otelde neredeyse hiç yangın güvenlik önlemi olmadığını ortaya koymaktadır. Bakanlar, otelin yangın yeterlilik ruhsatlarının bulunduğunu belirtse de uzmanlar zorunlu yangın önleme sistemlerinin eksikliğinin faciaya zemin hazırladığını vurgulamaktadır.
Görgü tanıklarının ifadeleri ve olay anına ait görüntüler, otelde ciddi güvenlik eksiklikleri olduğunu gözler önüne seriyor.
Ailesiyle birlikte otelde konaklayan bir misafir, Ekol TV’ye verdiği röportajda yangın sırasında hiçbir alarmın çalmadığını ifade etti: “Yangını fark edenler sadece dumanı görenler ve gürültüyü duyanlar oldu. İçerisi o kadar yoğundu ki göz gözü görmüyordu, neredeyse boğulacaktık. Ne yangın merdivenine ulaşabildik, ne de duman dedektörü veya yangın tüpü gördük,” diyerek oteldeki güvenlik eksikliklerine dikkat çekti.
Otelde kalanlar, otelin içinde bulunan yangın merdivenlerinin servis amaçlı da kullanıldığını ve kaçış yollarının yetersiz olduğunu dile getiriyor. Görgü tanıklarının kaydettiği videolarda, ahşap kaplamalı otelin birden fazla katından alevlerin yükseldiği ve içeride mahsur kalan insanların yardım çığlıklarının duyulduğu görülüyor. Bazı misafirlerin çarşafları birbirine bağlayarak pencerelerden aşağı inmeye çalıştığı, bazılarının ise panik içinde pencerelerden atladığı ifade ediliyor.
İçişleri Bakanı Yerlikaya ilk itfaiye ekiplerinin acil durum çağrısından 48 dakika sonra bölgeye ulaştığını açıkladı. Yardımın gecikmesi, oteldeki yetersiz yangın güvenlik önlemleriyle birleşerek can kayıplarının artmasına neden oldu.
Görgü tanıklarının ifadelerine göre, yangının ilk anlarında otelde bulunan kişiler kendi imkanlarıyla tahliye çalışmalarını başlatmak zorunda kaldı. BBC News Türkçe’ye konuşan bir otel çalışanı, birçok kişinin çevredeki otelden gelen yardımlar sayesinde kurtarıldığını belirtti.
Yangın söndürme ve kimlik tespit etme çalışmaları daha tamamlanmadan yetkililer sorumluluklarını üzerinden atmak ve toplumsal öfkeyi farklı hedeflere yöneltme konusunda yarışa girdiler. Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partili (CHP) Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan arasında karşılıklı suçlamalarda bulunuldu.
Ersoy, yangın sonrası yaptığı açıklamada, Grand Kartal Otel’in 2021 ve 2024 yıllarında denetlendiğini, işyeri açma ve çalıştırma ruhsatlarıyla yangın yeterlilik belgelerinin incelendiğini belirterek, otelin yangın güvenliğiyle ilgili yeterlilik belgelerinin Bolu Belediyesi İtfaiyesi tarafından onaylandığını söyledi. Ersoy, düzenli kontrollerin itfaiyenin sorumluluğunda olduğunu iddia etti.
Özcan ise bu açıklamalara sert tepki göstererek otelin yangın güvenliği konusunda belediyenin yetkili olmadığını ve söz konusu raporların en son 2007 yılında verildiğini belirtti: “Sayın Bakan, yangın güvenliğiyle ilgili 2023 veya 2024 yılında Bolu Belediyesi tarafından verilmiş bir belge olduğunu iddia ediyorsa göstersin. Bizim elimizde böyle bir belge yok. 2007 yılında verilen belge, benim görevime başlamamdan 12 yıl önce AKP’li bir belediye başkanı döneminde verilmiş bir rapordur. O tarihten sonra herhangi bir onay verilmemiştir.”
Özcan, otelin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir turizm alanı içerisinde yer aldığını ve belediyenin yangın denetimi yapma yetkisinin olmadığını söyledi. Bununla birlikte, Evrensel gazetesi, otelin geçmiş yıllardaki genel kurul raporlarında, oteli işleten şirketin denetçisi ve mali müşaviri olan Resmiye Kahruman’ın aynı zamanda Bolu Belediyesi’nde CHP’den meclis üyesi olarak görev yaptığını belirtti.
Gazete Duvar yazarı Bahadır Özgür, X platformunda, yangın faciasının arkasındaki denetimsizlik sorununa dikkat çekerek itfaiyenin yetkilerinin yıllar içinde sistematik olarak budandığını ifade etti. Özgür, inşaat lobisinin talepleri doğrultusunda 13 yıl önce yangın yönetmeliğinde yapılan değişiklikle itfaiyenin denetim yetkisinin kaldırıldığını belirtti.
Konuyla ilgili uzmanların o dönemde ciddi uyarılarda bulunduğunu hatırlatan Özgür, denetim eksikliğinin olası felaketlere davetiye çıkardığını vurguladı. Beşiktaş’taki eğlence merkezi yangınını hatırlatan Özgür, bu olayların göz göre göre geldiğini ve yetkili kurumların sorumluluklarını yerine getirmediğini vurguladı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Bolu İl Koordinasyon Kurulu da otelde 2008 yılında yapılması gereken otomatik yağmurlama sisteminin bulunmadığına dikkat çekerek, yangının bu nedenle hızla yayıldığını ve can kayıplarının arttığını belirtti.
Açıklamada bu tür felaketlerin bilimsel ve teknik önlemler alınarak önlenebileceği vurgulandı ve facianın arkasında yetersiz denetim ve şirketlerin insan hayatındansa kâra öncelik veren yaklaşımlarının bulunduğu belirtildi. Ayrıca periyodik bakım ve kontrollerin eksikliği, teknik personel eksikliği ve yangın güvenliği ekipmanlarının düzenli denetlenmemesinin felaketin boyutunu artırdığı vurgulandı.
Bolu’daki yangın felaketi, İstanbul’da 29 kişinin öldüğü yangın felaketinden sadece 10 ay, resmi olarak 63 bin ölüme yol açan Türkiye-Suriye depreminden ise yaklaşık iki yıl sonra gerçekleşti. Daha öncekilerde olduğu gibi bugün de yetkililer birbirini suçlayarak veya “birlik, beraberlik” çağrıları yaparak sorumluluktan kaçmaya ve toplumsal öfkeyi saptırmaya çalışırken, kesin olan şey egemen sınıfın bu felaketler karşısında giderek artan kayıtsızlığıdır.
Her yıl binlerce kişinin konakladığı 12 katlı ahşap bir turistik tesiste yıllarca gerekli önlemlerin alınmaması, bunun görmezden gelinmesi ve bu durumun istisnai değil son derece yaygın olması, kâr ve servet birikimine dayanan kapitalist sisteme ve tüm burjuva siyaset kurumuna yönelik bir suçlamadır.
Bu tür felaketlerin önlenmesi için bunlara yol açan akıldışı sistemin sonlandırılması ve yerine toplumun güvenliğini ve refahını önceleyen, kâr yerine insan hayatını esas alan küresel bir sosyalist ekonominin inşa edilmesi gerekmektedir.