Muhalefet yanlısı Halk TV’deki bir program nedeniyle gazeteci Barış Pehlivan, sunucu Seda Selek ve kanalın sorumlu müdürü Serhan Asker Salı günü; program koordinatörü Kürşat Oğuz ve genel yayın yönetmeni Suat Toktaş Çarşamba günü gözaltına alındı.
Pehlivan, Selek, Asker ve Oğuz adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken Toktaş’ın tutuklanmasına karar verildi.
Gazeteciler Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile ilişkili yürütülen soruşturmalara atanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu (CHP) tarafından kamuoyuna açıklanan bir bilirkişi ile yaptıkları görüşmeyi yayınlamakla ve yargıyı etkilemekle suçlanıyor.
İmamoğlu, olası bir cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın karşısındaki favori aday olarak görülüyor. Halihazırda kesinleşmemiş bir dava nedeniyle siyasetten uzaklaştırılma cezası alma riski ile karşı karşıya olan İmamoğlu hakkında son dönemde yeni soruşturmalar açıldı.
Gazeteciler Cemiyeti’nin de arasında olduğu 10 meslek örgütü gazetecilerin gözaltına alınmasının kınadıkları bir açıklama yaptılar. Açıklamada “Sadece bu ay 14 gazeteci tutuklanmıştır… Bugün siyaset kurumu, iktidar ve ne yazık ki yargı kurumları basın ve ifade özgürlüğünün yanında yer almak yerine gazetecilere yönelik bir tehdit aracı, bir sindirme mekanizması olarak işlev görmektedir,” denildi.
Son dönemde gazetecilere yönelik artan baskı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin CHP’nin yanı sıra Kürt milliyetçisi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ne (DEM Parti) ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve Sosyalist Emekçiler Partisi gibi sol partilere yönelik artan operasyonların ortasında geliyor. Çarşamba günü DEM Parti’nin yönetimde olduğu Siirt Belediyesi’ne kayyım atanırken, geçtiğimiz hafta ESP’nin genel başkanı dahil 34 üyesi tutuklandı. Mart 2024 seçimlerinden bu yana anayasaya aykırı bir şekilde kayyım atanan DEM Partili belediye sayısı 8’e çıktı.
Erdoğan hükümetinin artan baskısı, dünya çapında egemen sınıfların emperyalist savaş ve tırmanan toplumsal eşitsizlik koşullarında otoriter rejimlere yönelme eğiliminin bir parçasıdır. Ankara, Ortadoğu’da Gazze soykırımı ve Suriye’deki rejim değişikliğiyle derinleşen yağma savaşından pay kapma mücadelesi verirken içeride işçi sınıfı içinde giderek büyüyen bir muhalefetle karşı karşıya bulunuyor.
2002 yılından itibaren girdiği her seçimi kazanan Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) geçtiğimiz yıl Mart ayında düzenlenen yerel seçimlerde ilk defa CHP’nin ardından ikinci parti oldu ve anketlerde halen geride görünüyor. CHP seçimlerde işçilerin tırmanan hayat pahalılığı dahil sosyal sıkıntıları ya da İsrail’in NATO destekli Gazze soykırımı üzerine bir kampanya yürütmemekle birlikte bu konularda hükümete artan öfkenin hak etmeyen faydalanıcısı olmuştu.
Yerel seçimin ardından hükümet baskısı tırmanmaya başlarken CHP lideri Özgür Özel, Erdoğan ile bir “yumuşama” ve “normalleşme” süreci başlattı. Ardından DEM Parti, seçilmiş belediye başkanlarına yönelik artan baskının ortasında Erdoğan ile Kürt sorununda yeni bir “çözüm süreci”nin parçası oldu. Hapisteki Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan’ın önemli bir rol oynadığı müzakereler, daha önceki girişimlerde olduğu gibi, Ortadoğu’nun ABD emperyalizmi önderliğinde yeniden biçimlendirilmesinde Türk ve Kürt burjuvazisini gerici ittifakını sağlamayı amaçlıyor.
Hükümetin son baskı dalgası, burjuvazinin şu ya da bu hizbine ilerici bir rol yükleyen tüm perspektiflerin iflasını göstermektedir. Sosyalist Eşitlik Grubu, daha geçtiğimiz Mayıs ayında burjuva muhalefetin Erdoğan hükümetiyle uzlaşma temelinde “barış ve demokrasi”nin geliştirileceği iddialarının bir sahtekarlık olduğunu açıklayarak şunları belirtmişti:
Sendika bürokrasisinin de parçası olduğu bu egemen sınıf uzlaşmasının temelinde, işçi sınıfına karşı sosyal saldırının yoğunlaştırılması ve aşağıdan gelen toplumsal muhalefetin bastırılması ihtiyacı yatmaktadır. Bir yandan NATO destekli İsrail’in Gazze’de soykırımı yoğunlaştırdığı ve İran’a karşı Ortadoğu çapında bir savaşı kışkırttığı, diğer yandan yine NATO destekli Ukrayna’nın Rusya ile savaşının nükleer bir çatışma tehlikesi yarattığı koşullarda, dışarıdaki savaşa her yerde ülke içinde sınıf savaşı ve demokratik hakların ortadan kaldırılması eşlik etmektedir.
NATO’ya ve emperyalizme göbekten bağlı olan Türk ve Kürt burjuvazisinin ve üst orta sınıfın şu ya da bu siyasi hizbine yönelmeye ve onlarla ittifaka dayanan, kapitalizm altında ulusalcı sahte çözümler öne süren perspektifler iflas etmiştir.
CHP’ye yönelik artan baskı ve soruşturmalar Ekim ayı sonunda İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in “PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak” ile suçlanarak tutuklanması ve yerine kayyım atanması ile başladı. İki hafta önce ise İstanbul Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat yolsuzluk suçlaması ile tutuklandı. Diğer yandan Erdoğan’ın talimatının ardından SGK prim borçları nedeniyle bazı CHP’li belediyelerin hesaplarına haciz kondu.
CHP lideri Özgür Özel Salı günü yaptığı açıklamada partisinin bu gelişmelere karşı yol haritasını açıkladı. Özel’in açıklaması 2025 yılında yapılacak bir erken seçime hazırlık niteliğindeydi. Özel CHP’nin cumhurbaşkanı adayı seçeneklerinin İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş olduğunu belirtti.
Siyasi muhalefete ve gazetecilere yönelik baskı, burjuvazinin işçi sınıfına yönelik sosyal saldırısının derinleştiği koşullarda artıyor. Hükümetin uyguladığı mali politikalar ve ücretlere ve sosyal haklara yönelik saldırılar işçi sınıfı içinde toplumsal öfkeyi patlama noktasına getirmiş durumda.
Artan hayat pahalılığına karşın Temmuz ayında hükümet işçi sınıfının çoğunluğunun ücretini belirleyen asgari ücrete zam yapmayı reddetti. Aralık ayında ise asgari ücrete resmi enflasyonun altında, yalnızca yüzde 30 zam yapıldı. Aralık itibarıyla Türkiye’de resmi yıllık enflasyon oranı yüzde 44 olurken bağımsız bir araştırma kuruluşu olan ENAG yıllık enflasyonu yüzde 83 olarak hesapladı.
İşçi sınıfının reel olarak gerileyen ücretlerine artan vergiler eşlik ediyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kasım ayı bütçe gerçekleşmeleri raporuna göre, şirketlerden toplanan vergi 2024’ün Ocak-Kasım döneminde, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 13,5 artarken, ücretli çalışanlardan topladığı vergi yüzde 119,8 arttı.
Bu patlayıcı sınıfsal ve siyasi gerilim koşullarında, hükümetin siyasi gerekçeli gözaltı dalgası film sektörüne uzandı. Kısa süre önce “sektörde tekelleşme” iddialarıyla gözaltına alınan oyuncu menajeri Ayşe Barım Pazartesi günü tutuklandı.
Barım, 2013 yılında ülke genelinde milyonlarca kişinin katıldığı hükümet karşıtı Gezi Parkı protestolarında sanatçı ve oyuncuları organize ederek “hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etmek” ile suçlanıyor. Barım’a yöneltilen suçlamalar hükümetin gündeminde olan ancak henüz yasalaşmamış olan “etki ajanlığı” da bulunuyor.
Gezi Parkı Davası’nın yeniden gündeme getirilmesi ve son dönemde artan polis devleti baskısı, hükümete yönelik her türlü demokratik muhalefetin ve kitlesel protestonun suç sayılacağını ve şiddetle bastırılacağının bir işaretidir. Bu, her şeyden önce, egemen sınıfın başlıca tehdit olarak gördüğü işçi sınıfına yönelik bir tehdittir.
MHP lideri Devlet Bahçeli Salı günü yaptığı konuşmada bu tehdidi şu sözlerle açıkça dile getirdi: “sokağa çıkma çağrılarının, direniş kışkırtmalarının ya darbeye ya da isyana davet olduğunun farkındayız... yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim. Ateşle oynama merakınız nüksettiyse deneyin de boyunuzun ölçüsünü alalım.”