Ortadoğu’nun yeniden paylaşımı yaklaşırken Suriye parçalanma tehdidi altında

Geçen Aralık ayında ABD ve bölgesel müttefikleri, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejiminin El Kaide’nin bir uzantısı ve ABD tarafından yabancı bir terör örgütü olarak tanımlanan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından yenilgiye uğratılmasını kutluyordu.

Çok geçmeden devlet başkanı olacak olan cihatçı HTŞ lideri Ahmed eş-Şara’nın başına daha önce 10 milyon dolarlık ödül konmuştu. Neredeyse bir gecede, eş-Şara ve HTŞ, Suriye’ye demokrasi ve barış getirecekleri iddiasıyla Batı medyasının gözdesi haline geldi.

Washington, ABD ve Türkiye tarafından desteklenmiş olan eş-Şara ve HTŞ’yi, İran ve Rusya’nın Suriye’deki nüfuzuna karşı bir kalkan olarak görüyor. Suriye, enerji kaynaklarına ve Avrasya kara parçasına uzanan stratejik önemde ticaret yollarına sahip. Suriye üzerinde kontrol sağlanması, bu nedenle Çin’in Ortadoğu’da artan ekonomik nüfuzuna karşı koymak ve ABD’nin bölgedeki baskın yabancı ekonomik ve siyasi güç konumunu yeniden tesis etmede kilit bir unsurdur.

Suriye'nin etnik-dini yapısı [Photo by Tanvir Anjum Adib / CC BY-SA 4.0]

Suriye’yi kontrol etme çabalarında Şara’yı destekleyen emperyalist güçler ile İsrail, Türkiye ve Körfez ülkeleri gibi bölgesel güçlerin birbiriyle çelişen çıkarları, yeni kanlı mezhep çatışmalarına yol açma ve ülkenin parçalanmasını hızlandırma potansiyeline sahiptir. Bu da bölge çapında bir savaşa neden olabilir.

Eş-Şara hükümeti

Körfez ülkeleri, Türkiye, ABD ve İsrail tarafından para, silah ve diğer yollarla desteklenen 13 yıllık rejim değişikliği savaşından sonra eş-Şara’nın Şam’da birdenbire iktidara gelmesi, ABD destekli İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere karşı imha savaşının ortasında gerçekleşti. İsrail aynı zamanda İran ve Rusya ile birlikte Esad’ın Suriye’deki iktidarını sürdürmesine yardımcı olan İran’ın müttefiki Hizbullah’a Lübnan’da saldırılar düzenledi. Bu saldırılar, geçen Ekim ayında tam bir savaş halini aldı ve 12 milyar dolarlık hasara yol açtı. Ayrıca İsrail, İran’ın Suriye’deki varlığını zayıflatmak amacıyla haftada üç kez Suriye’yi bombaladı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Ekim 2023’te Filistinlilerin İsrail’e düzenlediği saldırıyı, İran’ın müttefiklerini zayıflatmak için uzun süredir planlanan bir savaşın bahanesi olarak kullandı. Bu plan, Washington’ın kapsamlı “Yeni Ortadoğu” projesinin bir parçasıydı. Washington ve Tel Aviv, Trump yönetiminin Tahran’daki burjuva dini rejimle barış müzakereleri yürütme iddialarının ortasında, Haziran ayında İran’a karşı kışkırtılmamış bir savaş başlattı.

Şam, İsrail’in İran’a yönelik yoğun bombardımanını kınamayan tek bölge başkentiydi. Bu durum, Şara hükümetinin, Suriye’de savaştığı İran ve Hizbullah’a karşı, Washington ve Türkiye, BAE, Katar ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleriyle ittifak kurarak iç politikada gücünü pekiştirme çabasıyla bağlantılıydı. Bu amaçla, Suriye’deki Filistinlileri dizginlemek ve Lübnan sınırını daha sıkı kontrol ederek Hizbullah’a silah sevkiyatını önlemek için İsrail ile bir uzlaşma sağlamaya çalıştı, hatta İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini gündeme getirdi.

Maskeli bir savaşçı Suriye'nin surlarla çevrili eski şehri Şam'daki Emevi Camii'nin avlusunda El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) bayrağını taşıyor. (AP Fotoğrafı/Hüseyin Malla)

Şara’nın iç politikaları da en az dış politikası kadar gericidir; büyük sermayeden, kamu altyapısının özelleştirilmesinden, serbest piyasa rekabetinden ve İslam hukukundan yanadır. Geçici hükümet, kamu işçilerinin üçte biri ile yarısı arasında bir kısmını işten çıkarmayı planladığını açıkladı. Bunun nedeni olarak, birçok kişinin çalışmadan maaş aldığı iddia edilerek işletmelerin işçilere sosyal sigorta yaptırma zorunluluğunun kaldırılacağı duyuruldu. Geçici hükümet, milyonlarca kişinin bağımlı olduğu ekmek sübvansiyonlarını kaldırdı ve elektrik fiyatlarındaki sübvansiyonları azaltmayı, hatta tamamen kaldırmayı planlıyor. Bunun nedeni olarak, “fiyatların çok düşük, maliyetlerinin çok altında” olduğunu öne sürüyor.

Türkiye hükümetine minnettar olan HTŞ geçici hükümeti, çeşitli Türk ürünlerine uygulanan ithalat vergilerini düşürerek ithalatın büyük ölçüde artmasına neden oldu. İki ülke arasında 2011 yılında askıya alınan 2005 tarihli Serbest Ticaret Anlaşması’nın yenilenmesi görüşülüyor. Bu gelişmelerin Suriyeli üreticileri olumsuz etkileyeceği ve Suriyeli işçileri ve kırsal kesimdeki halkı daha da yoksullaştıracağı tahmin ediliyor.

ABD’nin Suriye’yi kontrol etme çabası

Trump yönetimi, Suriye’nin mevcut parçalanmış durumuna son vererek, eş-Şara liderliğinde tüm ülkeyi kontrol eden merkezi bir hükümetin başında olduğu birleşik bir Suriye devletinin kurulmasını destekliyor.

Hükümet, Halep’ten Şam’a kadar uzanan kuzey-güney eksenindeki ana nüfus merkezlerini kontrol ederken, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) ülkenin yaklaşık üçte birini kontrol ediyor. Kürt güçlerin kontrol ettiği bölge Suriye’nin petrol ve doğalgaz kaynaklarının çoğunu, en verimli tarım arazilerini ve ülkenin elektrik ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan barajın bulunduğu doğu bölgesini kapsıyor. Bu güçler, Suriye ve Irak’ta faaliyet gösteren İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele etme bahanesiyle ve bölgedeki İran etkisine karşı koymak için orada bulunan yaklaşık 2.000 ABD askeri tarafından destekleniyorlar. ABD Başkanı Donald Trump, daha önce askerleri geri çekme niyetini açıklamıştı.

ABD Başkanı Donald Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman (solda) ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), 14 Mayıs 2025.

Lübnan, kuzey İsrail, güney Suriye ve kuzey Ürdün’de yaşayan dini bir mezhep olan Dürziler, Şam’ın güneyindeki bölgeyi kontrol ederken, Suriye Milli Ordusu (SMO) bayrağı altında faaliyet gösteren Türkiye destekli İslamcı milisler, Suriye’deki ve Türkiye’deki Kürtler arasında herhangi bir bağlantı kurulmasını önlemek amacıyla Suriye’nin Türkiye ile olan kuzey sınırındaki bölgeleri kontrol ediyorlar.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye’nin 700.000 Dürzi, 2-3 milyon Kürt ve 2,7 milyon Alevi nüfusu için özerk yönetim olmaksızın “tek bir ülke” olması gerektiğini ısrarla savunurken, bölgesel istikrarı tehdit edebilecek tek taraflı adımlar atılmaması konusunda uyarıda bulundu. Bu ay New York Times’a verdiği demeçte, ABD’nin geçmişte Ortadoğu ülkelerinin iç işlerine karışarak “ulus inşası” girişimlerinde bulunmasını kınayacak şekilde, ABD’nin Şam ile ilişkilerinde demokratikleşme ve kapsayıcılık kriterleri uygulamadığını belirtti. Bu politika, Suriye içindeki ve dışındaki bazı Kürtlerin, Washington’ı, uzun süreli müttefiklerine ihanet etmekle suçlamasına neden oldu.

Kürtler ve Dürzi milisler, bir dereceye kadar yerel özerklik talep etmekle birlikte, silah bırakma ve Suriye ordusuna katılma konusunda eş-Şara ile bir anlaşma imzaladılar. Kürtler açısından, bu anlaşma, Türkiye’nin YPG’ye karşı yürüttüğü savaşı sona erdirmek için kilit öneme sahip görülüyor. Türkiye, YPG’yi, ulusal güvenliğine tehdit oluşturan bir terör örgütü olarak gördüğü Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) bir uzantısı olarak değerlendiriyor. Ankara’nın PKK ile uzun ve kanlı savaşında 40.000’den fazla kişi öldü, en az 2.000 köy yıkıldı ve yaklaşık 2 milyon Kürt evlerini terk ederek şehirlere göç etti.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, SDG'nin Suriye geçiş hükümetine dahil edilmesi konusunda anlaştılar, 10 Mart 2025. [Photo: Syrian Arab News Agency (SANA) - Presidency of the Syrian Arab Republic]

Ankara ile Kürtler arasındaki uzun süredir devam eden çatışmanın sona ermesi, ABD’nin, IŞİD’e karşı savaşı sürdürme sorumluluğunu, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip müttefiki Türkiye’ye ve Suriye’ye devretmesini ve ülkeden güçlerini çekmesini sağlayacaktır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunun ülkesine olumlu kazanımlar sağlayacağını söyledi: “Devrimden bu yana 133 bin Suriyeli misafirimiz gönüllü ve onurlu bir şekilde doğdukları topraklara geri döndü. .... Suriye’de düzen ve istikrar güçlendikçe inşallah bu sayı daha da artacak. ... dönmek isteyen kardeşlerimize de gereken kolaylığı sağlayacağız.”

Suriye’nin enerji kaynakları ve altyapısı

Suriye’de savaş öncesinde hükümet için önemli bir gelir kaynağı olan ve ülkeyi enerji açısından kendi kendine yeterli ve enerji ihracatçısı yapan petrol ve doğal gaz kaynaklarının çoğu, büyük ölçüde Kürtlerin kontrolü altında olan Suriye’nin doğusunda bulunuyor. 2011’de savaşın patlak vermesinden sonra petrol üretimi eski seviyesinin yaklaşık yüzde 15’ine düştü ve hükümet, İran’dan kredi ile petrol almak zorunda kaldı. Suriye’nin İran’a şu anda 30-50 milyar dolar kadar borcu var ve yeni rejim bu borcu ödemeyi reddediyor.

21 Ağustos 2011 tarihi itibarıyla Suriye petrol sahaları, boru hatları ve rafinerilerinin haritası [Photo: US Geological Survey/US federal government]

Suriye, açık denizlerde petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına henüz başlamamış olsa da, Mısır, İsrail, Gazze ve Lübnan gibi, Doğu Akdeniz’de uluslararası enerji arama şirketlerinin ilgisini çekecek petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olması muhtemel. Bununla birlikte, Ankara kendi açık deniz sularını Suriye ile baş başa tanımlamak istese de bu durum Kıbrıs ve Yunanistan ile sürtüşmelere yol açabilir ve bu ülkeler Washington ve Brüksel’den destek isteyebilirler.

Eş-Şara, Suriye’nin petrol gelirlerini ve ülkenin elektrik tedarikini güvence altına almak için Kürt bölgesi üzerindeki kontrolünü yeniden tesis etmeye kararlı. Ülkenin en iyi elektrik tedarikine sahip bölgesi olan Şam’da bile elektrik sadece altı saatte bir, o da bir saatlik süreyle sağlanabiliyor ve bu durum, kendi güneş enerjisi veya jeneratörlerine erişimi olmayan büyük çoğunluk için günlük yaşamı dayanılmaz hale getiriyor.

Ankara, Türkiye’de benzer ayrılıkçı eğilimleri teşvik edebilecek her türlü Kürt oluşumunun varlığına son vermek istediği için eş-Şara’yı destekliyor. Türkiye halihazırda Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib bölgesine elektrik sağlıyor ve Suriye’deki elektrik santrallerinin onarımına başladı. Katar ile birlikte Suriye’ye yüzen elektrik tedarik gemileri gönderecek. İsrail de Şam’ın Tel Aviv ile ilişkilerini normalleştirmeyi kabul etmesi halinde elektrik tedarik edebilir. Bu, Suriye’nin İsrail ve Mısır’dan Türkiye ve Avrupa’ya doğal gaz ihracatı için bir transit ülke haline gelmesini sağlar.

Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) raporlarına göre, Suriye’nin 23 milyonluk nüfusunun yüzde 90’ını yoksulluk sınırının altına düşüren ve 16,7 milyon kişiyi insani yardıma muhtaç hale getiren 13 yıllık savaşın ardından Suriye’nin altyapısını ve tahrip olmuş ekonomisini yeniden inşa etmek 300-400 milyar dolara mal olabilir. Bu rakam, Suriye’nin savaş öncesi yaklaşık 60 milyar dolarlık veya kişi başına 4.000 dolarlık GSYİH’sinden bile çok daha yüksektir. Şu anda GSYİH sadece 17,5 milyar dolar veya kişi başına GSYİH 760 dolar seviyesinde ve hem hükümet hem de Merkez Bankası esasen iflas etmiş durumda.

Türkiye ve Körfez ülkeleri, bu ticari fırsatların beklentisiyle ABD’ye Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırması için baskı yaptı. Mayıs ayında Riyad’a yaptığı ziyaret sırasında, Pekin’in bölgedeki etkisini sınırlandırmaya ve kendisinin ve ailesinin ticari çıkarlarıyla güçlü bağları olan Arap ülkeleriyle iş anlaşmaları yapmaya odaklanan Trump, eş-Şara ile 30 dakikalık bir görüşme yaptı. Onu “Genç, çekici bir adam. Sert bir adam, bilirsiniz. Güçlü bir geçmişi var, çok güçlü bir geçmiş. Bir savaşçı,” diyerek övdü.

Trump, Suriye’nin yeni hükümetine yönelik ABD yaptırımlarını kaldırarak ülkeye “barış şansı” vereceğini açıkladığında, dinleyicileri onu ayakta alkışladı.

ABD yaptırımlarının sona ermesi, Türkiye ve Körfez ülkelerinin Suriye’yi kendi ekonomik ve siyasi nüfuz alanlarına dahil etmeye çalışmalarına olanak sağlayacak. İsrail’in Hizbullah’ın karargahlarına, cephaneliklerine ve savaşçılarına yönelik yoğun hava saldırıları, örgütün gücünü zayıflatarak Lübnan’ı da Türkiye ve Körfez ülkelerinin nüfuz alanına sokma olasılığı yarattı. İsrail’in Hizbullah’ı zayıflatmasına rağmen Lübnan’daki siyasi çıkmaz, Körfez devletlerinin yatırımlarını ve ABD’nin hakimiyetindeki Uluslararası Para Fonu’ndan kredi alabilmek için gerekli ekonomik önlemler üzerinde siyasi anlaşmaya varılmasını şu ana kadar engelledi.

İsrail'in Dahiyeh'de (Beyrut, Lübnan) düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar, 13 Kasım 2024, Çarşamba. [AP Photo/Hassan Ammar]

Birkaç hafta önce, Trump yönetimi ABD’nin yaptırımlarını kaldırmak ve HTŞ’yi Yabancı Terörist Örgütler listesinden çıkarmak için idari ve yasal adımlar attığını duyurduğunda kutlamalar yapıldı. Bu, Suriye’yi küresel finans sistemine yeniden entegre etmeye hizmet ediyor ve Körfez ülkeleri ile Türkiye’nin önemli finansal yatırımlar yapmasına olanak sağlıyor.

Ankara’nın Suriye ordusunu yeniden kurmaya başlayacağı ve Suudi yatırımcıların Suriye’nin altyapı, gayrimenkul, telekomünikasyon ve diğer önemli sektörlerine 6,4 milyar dolarlık yatırım yapmayı planladığı bildiriliyor. Özellikle Asya, Afrika ve Avrupa’da düzinelerce marina, iç liman ve terminal işleten BAE merkezli DP World, Şara’nın Hizbullah’ı ülkeden çıkarması şartıyla, Tartus limanını geliştirmeye yönelik 800 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Mayıs ayında Fransız nakliye şirketi CMA CGM ile Lazkiye limanını geliştirmek ve işletmek için 30 yıllık bir sözleşme imzalanmasının ve çökmüş enerji sektörünü canlandırma çabalarının bir parçası olarak Katar, Türkiye ve ABD şirketlerinden oluşan bir konsorsiyumla 7 milyar dolarlık bir enerji anlaşması imzalanmasının ardından geldi.

Suriye’de Çin

Trump’ın yaptırımları kaldırma kararının temelinde, Çin’in, Suriye’nin uluslararası finans sisteminden izole edilmesini fırsat bilip, bundan ticari ve jeopolitik kazançlar elde etmesini engelleme kararlılığı yatıyordu. Pekin, Ortadoğu’nun en önemli ticaret ve yatırım ortağı haline geldi ve Suriye’nin ihtiyaç duyduğu altyapının yeniden inşası konusunda uzmanlaşmış durumda.

Çin, 13 yıl süren savaş boyunca Suriye’yi desteklemiş olsa da bu destek siyasi ve diplomatik nitelikteydi, ekonomik veya askeri değil. Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde yaklaşık sekiz kararı veto ederek Suriye’yi dış müdahalelere karşı savundu. Bu, “müdahale etmeme” ve “ulusal egemenliğe saygı” ilkelerini destekleyen daha geniş kapsamlı tutumunun bir parçasıydı. 2011 yılında Libya ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararında çekimser kalması, Pekin’e pahalıya mal olmuştu. Çin oradaki inşaat şantiyelerinde çalışan 30.000 sivili tahliye etmek zorunda kalmıştı.

Pekin, savaş sırasında Esad ile yakın ilişkilerini sürdürürken, ticaret ve yatırım faaliyetlerinde çok az ilerleme kaydetti. Suriye’deki yatırımları ve inşaat sözleşmeleri, hepsi savaş öncesinde başlamış olmakla birlikte, toplamda 4,6 milyar doları biraz aşan bir tutara ulaştı. Suriye’nin 2022’de Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne katılmasına ve Esad’ın 2023’te Pekin’e yaptığı devlet ziyaretine rağmen, iki ülke arasındaki ticaret 2018’deki 1,27 milyar dolardan 2023’te 356 milyon dolara kadar düştü.

Şi Cinping, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile 22 Eylül 2023 tarihinde bir araya geldi. [Photo: Embassy of the People's Republic of China in the United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland ]

Bununla birlikte, Esad’ın devrilmesi Çin için ciddi bir gerileme anlamına geldi. Çin, bunun milyarlarca dolarlık yatırım, ticaret ve altyapı yatırımlarının bulunduğu Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeleri etkileyebileceğinden endişe ediyor. Bölge, Çin için bir ulaşım yolu olarak da önem taşıyor. Çin’in enerji ithalatı ve mal ihracatı Süveyş Kanalı, Babülmendep Boğazı ve Hürmüz Boğazı üzerinden yapılıyor.

Yeni HTŞ hükümeti, bu yılın başlarında potansiyel altyapı yatırımlarını görüşmek üzere Şam’a üst düzey yetkililer gönderen Çin’i büyük ölçüde görmezden geldi. Yakın zamanda ise, Türkiye’den sonra en büyük heyet olan Çinli şirketler Suriye’deki yeniden inşa konferansına katıldı. Mayıs ayında Suriye, Humus ve Rif Şam illerindeki yerleşim yerlerine yatırım yapmak üzere bir Çinli şirketle mutabakat zaptı imzaladı.

İsrail’in Suriye’yi bölme çabası

HTŞ’nin Suriye üzerindeki hakimiyetini istikrara kavuşturabilmesinde temel mesele, şu anda YPG kontrolünde olan doğudaki petrol ve doğal gaz üretim bölgesini ve güneyde, çoğunlukla Dürzi nüfusun yaşadığı bölgeyi kontrol altına alabilmesidir. HTŞ bu konuda, Suriye’yi zayıf tutmak amacıyla Trump yönetimine ülkenin kantonlaştırılması için baskı yapan İsrail ile karşı karşıya geliyor.

İsrail, Şara’nın Esad rejimini devirmesine ülkeye yönelik bombardımanlarını büyük ölçüde artırarak yanıt verdi. Savaş uçakları yüzlerce sorti yaparak Suriye’nin hava savunmasını, ordunun kritik varlıklarının yüzde 70’ini ve Suriye’nin istihbarat arşivlerini yok etti. İsrail, yeni rejimi “terörist” hükümet olarak nitelendirdi. Bombardımanlar, İsrail’in Suriye hava sahasını İran’a saldırmak için kullanabilmesini sağladı ve Şara’nın YPG dahil diğer örgütlerin kontrolündeki toprakları geri alma çabalarını baltaladı.

İsrail askerleri 9 Aralık 2024'te Golan Tepeleri'ni Suriye'den ayıran hatta zırhlı bir aracın yanında duruyor. [AP Photo/Matias Delacroix]

Karada ise İsrail ordusu İsrail’in kuzey sınırındaki Suriye topraklarının büyük bir bölümünü işgal etti. İsrail, 1967 Arap-İsrail savaşından bu yana Suriye’nin Golan Tepeleri’ni işgal etmiş ve 1981’de uluslararası hukuku hiçe sayarak burayı ilhak etmişti. Esad rejiminin çöküşünün ardından, Suriye’nin Dürzi azınlığını korumak bahanesiyle, BM gözetimindeki tampon bölgeyi, Kuneytra ve Deraa illerinin bazı kısımlarını ve Lübnan sınırındaki stratejik öneme sahip Hermon Dağı’nı ele geçirdi ve burada bir dizi askeri üs kurdu. Bu, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki geniş topraklar üzerindeki kontrolünü fiilen taklit eden bir adımdı.

Bu durum, emperyalist ve bölgesel güçlerden herhangi bir muhalefetle karşılaşmadı ve Şam’dan sadece çok hafif eleştiriler geldi.

Ne var ki Ocak ayında, İsrail Dışişleri Bakanlığının, Tevrat’taki İsrail Krallığı’nı gösteren ve günümüzdeki Ürdün, Lübnan ve Suriye’nin önemli bir kısmını da içeren tartışmalı bir harita yayınlaması büyük bir infiale neden oldu. Netanyahu, “Golan, sonsuza kadar İsrail Devleti’nin bir parçası olacak,” diye buyurdu ve Suriye ordusunun Şam’ın güneyinde herhangi bir yerde operasyon yapmasına izin vermeyeceğini, bu nedenle Suriye ordusunun, Ürdün sınırını da içeren güney bölgesi üzerindeki kontrolünü yeniden kurmasını engelleyeceğini söyledi.

Suriyeli siviller, ellerini kaldırmış halde, İsrail askerlerinin önünde, işgal altındaki Suriye Golan'daki evlerini terk ediyorlar, 1967. [Photo: Unknown author - Al-Marsad – Arab Human Rights Center in Golan-Heights]

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, Avrupa Birliği-İsrail toplantısında yaptığı konuşmada ayrılıkçılığı körükledi. Suriye’nin etnik ve/veya dini yapısına göre ayrı özerk devletlere bölünmesi çağrısı yapan Sa’ar, daha önce de “Kürt halkı büyük bir ulustur, devleti olmayan en büyük uluslardan biridir. Onlar bizim doğal müttefiklerimizdir,” demiş ve eklemişti: “Onlar dört ülkede ulusal azınlık konumundalar ve bunlardan ikisinde (Suriye’de fiilen, Irak anayasasında ise resmen) özerkliğe sahipler. İran ve Türkiye’nin baskı ve saldırganlığından muzdaripler. Onlara el uzatmalı ve bağlarımızı güçlendirmeliyiz. Bunun hem diplomatik hem de güvenlik boyutları bulunmaktadır.”

Mart ayı başında Netanyahu, Suriye’nin yeni hükümetini “radikal” olarak nitelendirerek, “Rejim Dürzilere zarar verirse, biz de ona zarar vereceğiz” diye konuştu.

Daha yakın zamanda, İsrail’in Davut Koridoru denilen planları ortaya çıktı. Bu, Netanyahu hükümetinin Büyük İsrail’i kurmayı amaçladığına dair korkuları tetikledi. Suriye’nin güneyinden geçen Koridor, Dera ilini Ürdün ve Irak sınırına yakın ABD’nin el-Tanf üssüyle ve doğuda Kürtlerin kontrolünde bulunan topraklardaki Fırat Nehri ile birleştiriyor. Bu, kuzey Irak’a bir ulaşım yolu sağlayabilir ve Türkiye ve Körfez ülkeleri tarafından tartışılan projelere rakip olacak şekilde, Akdeniz’deki Hayfa limanına petrol ve doğal gaz getirme olanağı yaratabilir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 27 Eylül 2024 Cuma günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 79. oturumunda konuşma yaparken. [AP Photo/Richard Drew]

İsrail’in Suriye’deki hamleleri, Washington’ın bölgedeki diğer müttefiki Türkiye ile gerilimi artırdı. Bu hamleler, Ankara’yı PKK ile yeni bir anlaşma arayışına itti ve örgütün feshedilmesi çağrısı yapan hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın desteğiyle, bölgedeki İsrail’in yayılmacı emellerine karşı koymaya yönelik gerici bir “Türk-Kürt-Arap” ittifakını teşvik etti.

Bu ayın başlarında, güneydeki Süveyde ilinde Dürzi gruplar ile Bedevi kabileleri arasında, bir kontrol noktasında sebze kamyonunun yüküyle ilgili görünüşte önemsiz bir anlaşmazlığın tetiklediği silahlı çatışmalar yaşandı ve çoğu Dürzi olmak üzere 1.400’den fazla kişi hayatını kaybetti. 170.000’den fazla kişi evlerinden edildi ve temel hizmetler harap oldu. Eş-Şara, rejimin kontrolünü sağlamada Washington’ın desteğini aldığını düşünerek, Bedevileri Dürzilere karşı desteklemek için orduyu gönderdi.

İsrail güçleri, Netanyahu’nun silahsızlandırılmasını talep ettiği bölgeden Suriye güçlerini çıkarmak amacıyla, “düşman güçler”in kendi sınırına yaklaşmasını önlemek bahanesiyle müdahale etti ve daha sonra “Dürzileri desteklemek” için harekete geçti. İsrail, Suriye’nin güneyinde 160’tan fazla hava saldırısı düzenledi ve Suriye Genelkurmay Başkanlığı karargahını ve Şam’ın merkezindeki devlet başkanlığı sarayına yakın hedefleri bombaladı. Ürdün çatışmaların kendi topraklarına yayılmasını önlemek için Suriye sınırına asker sevk etti.

İsrail hava saldırıları sonrasında Şam'daki Suriye Genelkurmay binasında meydana gelen hasar [Photo: Syrian Ministry of Defense - Syrian Ministry of Defense]

Çatışma ilde büyük bir insani krize yol açtı.

ABD’li yetkililerin İsrail’in müdahalesi karşısında şaşkınlığa uğradıkları bildirildi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, durumun “karmaşık” olduğunu ve “bir yanlış anlaşılma gibi göründüğünü” açıkladı. Rubio “Tüm taraflarla görüşmeler” sonrasında, Suriye’ye “gerginliğin azaltılması için” askerlerini geri çekmesi çağrısında bulunurken, çatışmanın “barışçıl ve istikrarlı bir Suriye’nin inşasına yönelik çabaları doğrudan tehdit ettiğini” belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı daha sonra, “ABD, İsrail’in son hava saldırılarını desteklemedi” açıklamasını yaparak, İsrail’e, Suriye’de Amerikan çıkarlarını tehlikeye atabilecek mezhepsel siyasetten uzak durması uyarısında bulundu.

Eş-Şara güçlerini geri çekerek bölgenin kontrolünü Dürzilere bıraktı ve Suriye’de şu anda iktidarda olan Sünni İslamcıların tehdidi altında bulunan dini azınlıkları koruma sözünü yineledi. Bu söz, özellikle Mart ayında Lazkiye’de 1.700 Alevi’nin katledilmesi ve Haziran ayında Şam’daki Mar Elias Kilisesi’ne, muhtemelen HTŞ milisleri tarafından düzenlenen ve 25 kişinin öldüğü saldırının ardından verilmişti.

Hükümet güçleri, 21 Temmuz'da Süveyde şehrinden Bedevi ailelerin tahliyesini sağlıyor. [Photo: Syrian Ministry of Interior - Syrian Ministry of Interior]

İsrail’in Suriye’deki özerk bölgelere verdiği desteğe karşı çıkan Türkiye, İsrail’in askeri saldırılarına son verilmesi çağrısında bulundu. Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz, Suriye konulu bir toplantıda BM Güvenlik Konseyi’ne yaptığı açıklamada, “İsrail’in hukuk, düzen ve devlet egemenliğini hiçe sayması, cumhurbaşkanlığı kompleksine ve Savunma Bakanlığı’na yönelik son saldırılarla yeni bir boyuta ulaştı. ABD ve diğer bazı ülkelerle yapılan ortak diplomatik çabalar durumu kısmen iyileştirdi,” dedi.

Ankara, durumun Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürtleri özerklik taleplerinde ısrarcı olmaya cesaretlendireceğinden korkarak, İsrail’in tüm Suriye topraklarından çekilmesini ve 1974 tarihli Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nda belirlenen sınırlara geri dönmesini talep ediyor. Trump yönetiminin bu tutumu benimsemesini ve Şara’nın İsrail ile yapılacak herhangi bir anlaşmada bunu şart koşmasını istiyor.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Grubu’nun altını çizdiği üzere, Ortadoğu’daki bu tür tüm çatışmalarda olduğu gibi “Emperyalizm destekli bir rejim değişikliği savaşıyla mahvedilen ve şimdi de çeşitli bölgesel ve yerel güçlerin tehlikeli nüfuz mücadelesine sahne olan Suriye’de ileriye giden tek yol, tüm emekçileri etnik, dinsel veya mezhepsel ayrımların ötesinde emperyalizme karşı işçi iktidarı uğruna mücadelede birleştirecek uluslararası sosyalist bir perspektiften geçiyor.”

31 Temmuz 2025

Loading