Kiev saldırısı ve NATO’nun gerilimi tırmandırması, Rusya ile Avrupa arasında doğrudan savaş tehdidi yaratıyor

İtfaiyeciler, 28 Ağustos 2025 Perşembe günü erken saatlerde Ukrayna'nın Kiev kentinde Rusya'nın saldırısı sonrasında yanan bir binanın enkazında çalışıyor. (AP Photo/Efrem Lukatsky)

28 Ağustos’un erken saatlerinde Rusya, Temmuz ayından bu yana Kiev’e en ölümcül hava saldırısını düzenledi. Saldırıda, aralarında birkaç çocuğun da bulunduğu en az 18 ila 21 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Avrupa Birliği (AB) delegasyonu ve Britanya Konseyi ofisleri de dahil olmak üzere 90’dan fazla bina hasar gördü. Kremlin, saldırıların askeri altyapıyı hedef aldığını iddia etti ancak saldırılarda yerleşim bölgeleri ve bir alışveriş merkezi de zarar gördü.

AB kurumlarının hedef alınması, savaşın tırmanışında yeni bir aşamaya işaret ediyor. Moskova açık bir mesaj gönderiyor: Ukrayna’da Avrupa birliklerinin varlığı kabul edilmeyecek. Sadece bir gün önce, Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Ukrayna’ya Avrupa “barış gücü” gönderilmesi önerisini kategorik olarak reddetmişti. Peskov, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in müzakere yoluyla bir çözümün parçası olarak böyle bir gücü kabul etmeye istekli olacağı iddiasını yalanlamıştı. Peskov ayrıca, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin Rusya’nın 2022’de başlayan istilasının temel nedenlerinden biri olduğunu ve Avrupa’nın asker gönderme kararının düşmanca bir hareket olarak değerlendirileceğini söyledi.

Savaşın mantığı, Rusya ile Avrupa arasında doğrudan bir askeri çatışmaya doğru giderek milyonlarca insanın hayatını ve tüm kıtayı tehdit ediyor.

Avrupa hükümetleri, Rusya’nın saldırıları karşısında geri adım atmak bir yana, bu saldırıları fırsat bilerek yeni tehditler savurmaya ve savaş çarkını hızlandırmaya başladılar. Britanya Başbakanı Keir Starmer, Putin’i “barış umutlarını sabote etmekle” suçladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya’nın “terör ve barbarlığını” kınadı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen 19. yaptırım paketini açıkladı, AB’nin ön cephedeki ülkelerine yeni ziyaretler yapacağı sözünü verdi ve Ukrayna’yı Batı silahlarıyla donatılmış “çelik kirpi” haline getireceğine söz verdi. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Bayern savaş gemisinden yaptığı açıklamada, Rusya’nın “hazırlığımızı test ettiğini” söyledi ve Berlin’in NATO topraklarını savunmak için “her şeyi” yapacağına dair tehditler savurdu.

Bu açıklamalar savunmacı değil, saldırgan niteliktedir. Avrupalı emperyalist güçlerin Rus saldırganlığına karşı “özgürlük” ve “barış”ı savunduğu iddiası bir savaş propagandasıdır. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik gerici istilası, NATO’nun on yıllardır sistematik olarak çatışmayı kışkırttığı, sözlerini tutmayarak Rusya sınırlarına doğru genişlediği, Moskova’yı askeri olarak kuşattığı ve Ukrayna’yı NATO’nun ileri üssü haline getirdiği gerçeğini değiştirmez.

Son tırmanmanın hemen öncesinde, 15 Ağustos’ta, Alaska’da Trump-Putin zirvesi düzenlenmişti. ABD başkanı bu zirvede, Amerikan stratejisinin yönünün değişeceği sinyalini vermişti. Trump, Putin’i kucaklayarak Washington’ın önceliğinin Çin ile çatışma olduğunu açıkça belirtti. Ukrayna’ya silah sevkiyatına devam etmeye hazır olan Trump, Avrupa’nın Rusya ile savaşın mali ve askeri yükünü üstlenmesi gerektiğini vurguladı.

Avrupa güçleri buna öfkeyle tepki gösterdiler. Onlar, ABD’nin Rus kaynaklarına erişimini güvence altına alırken AB’yi savaşın tüm şiddetine maruz bırakacak olası bir Rus-Amerikan anlaşmasının dışında kalmaktan korkuyorlar. Böyle bir sonucun önlenmesi konusunda kararlı olan Berlin, Paris ve Londra, Ukrayna’daki müdahalesini artırıyor, hatta sinik bir şekilde “barış gücü” olarak adlandırılan kara birliklerinin konuşlandırılmasını tartışıyor.

Bu hücumun başını, büyük Avrupa güçleri -Britanya, Fransa ve özellikle Alman emperyalizmi- çekiyor. 25 Ağustos’ta Almanya Şansölye Yardımcısı ve Maliye Bakanı Lars Klingbeil Kiev’e gitti ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e yıllık en az 9 milyar avro ek askeri yardım sözü vererek Berlin’in Ukrayna’ya “güvenlik garantileri” vermeye hazır olduğunu yineledi. Klingbeil, uzun menzilli insansız hava araçları ve füzelerin üretimi de dahil olmak üzere Ukrayna’nın silah endüstrisinin genişletilmesi için Almanya’nın büyük destek vereceğini taahhüt etti. Çarpıcı bir şekilde, Klingbeil Alman kara birliklerinin ülkeye konuşlandırılmasını dışlamayarak İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez Alman askerlerinin Rusya’ya karşı Ukrayna’ya gönderilmesi olasılığını açık bıraktı.

Klingbeil, aynı zamanda Almanya’nın savunma harcamalarını 2029 yılına kadar 52 milyar avrodan 153 milyar avroya yükselterek üç katına çıkaracak bir savaş bütçesi hazırlıyor ve harcamaları GSYİH’nin yüzde 5’ine, yani yıllık 225 milyar avroya çıkarmak için uzun vadeli planlar yapıyor. Bu yeniden silahlanmayı finanse etmek için hükümet, askeri harcamaları anayasal borç sınırlarından çıkardı ve 1 trilyon avroluk yeni borçlanma yetkisi verdi. Savaş için sınırsız fon sağlanırken, sosyal harcamalar kesintiye uğruyor. Merz geçen hafta açıkça, “Bildiğimiz şekliyle refah devleti artık karşılanabilir değil,” dedi.

Askerileşmenin boyutu, dünya savaşlarından bu yana eşi benzeri görülmemiş bir düzeydedir. Bundeswehr’in (silahlı kuvvetler) asker sayısı 181.000’den en az 260.000’e çıkarılacak. Zorunlu askerlik yeniden getiriliyor. 27 Ağustos’ta kabine, 2026’da tüm genç erkekleri askerlik hizmetine kaydettirecek olan Wehrdienst Modernizasyon Yasası taslağını onayladı. Savunma Bakanı Boris Pistorius, askere alımın başlangıçta gönüllü olacağını ancak gerekirse zorunlu hale gelebileceğini vurguladı. Amaç, Bundeswehr’i ve kitlesel bir yedek kuvveti hızla geliştirmektir.

Çarşamba günü yapılan aynı kabine toplantısında hükümet, askeri, istihbarat ve ekonomi politikalarının koordinasyonunu merkezileştirmek için bir Ulusal Güvenlik Konseyi —doğrusu bir Ulusal Savaş Konseyi— kurdu. Şansölyenin başkanlık ettiği ve bakanlar, generaller, güvenlik hizmetleri ve sanayi ve düşünce kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan bu organ, parlamentonun denetimi olmaksızın kararları uygulamaya koyma konusunda geniş yetkilerle donatılmıştır. Bununla, savaş ekonomisine ve otoriter bir devlete yönelimi kurumsallaştırmaktadır.

Tüm işaretler, Alman ve Avrupa kapitalizminin savaş hazırlıklarına geçtiğini gösteriyor. Financial Times’ın uydu görüntülerine dayanan son araştırması, silah üretiminde tarihi bir patlama olduğunu ortaya koydu: Avrupa’nın silah fabrikaları, 2022’den bu yana barış zamanına göre üç kat daha hızlı büyüdü ve yedi milyon metrekareden fazla yeni endüstriyel alan eklendi.

Almanya’nın en büyük silah üreticisi Rheinmetall, 2022’de 70.000 olan yıllık mermi üretimini 2027’ye kadar 1,1 milyona çıkarmayı planlıyor. Pistorius, Klingbeil ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte tarafından bu hafta açılışı yapılan Rheinmetall’in Unterlüß’teki yeni tesisi, 2027 yılına kadar yıllık 350.000 top mermisi üretecek ve Avrupa’nın en büyük mühimmat fabrikası olacak. Diğer Alman ve Avrupalı firmalar da genellikle sivil endüstrileri savaş amaçlı kullanıma dönüştürerek, füze, insansız hava aracı ve tank üretimini baş döndürücü bir hızla genişletiyorlar. Bu durum, 1930’larda sanayinin savaş üretimine dönüştürülmesini hatırlatıyor.

Devam eden Quadriga 2025 tatbikatları, NATO’nun savaş hazırlıklarının boyutunu vurgulamaktadır. Yaklaşık 8.000 Alman askeri, diğer 13 ülkenin kuvvetleriyle birlikte Almanya, Litvanya, Finlandiya ve Baltık Denizi’nde büyük çaplı manevralar yapıyor. Bu tatbikatlarda deniz ikmali, hava ve denizaltı savunması ve füze saldırılarına karşı koyma, kısacası Rusya ile doğrudan savaşa hazırlık çalışmaları yapılıyor.

Bundeswehr ayrıca Litvanya’da bir muharebe tugayını kalıcı olarak konuşlandırıyor. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Alman kara kuvvetlerinin yurt dışında ilk uzun vadeli konuşlandırılmasıdır.

Almanya’nın saldırgan politikası savunma amaçlı değil, tarihi savaş hedeflerinin bir devamıdır: Ukrayna’yı kontrol etmek, Rusya’nın hammaddelerine erişmek ve Avrasya kara parçasına hakim olmak. Bu hedefler, iki dünya savaşında da Alman saldırılarının merkezinde yer almıştı. Bugün, kapitalist kriz, derinleşen toplumsal eşitsizlik ve yoğunlaşan emperyalist rekabet koşulları altında yeniden bu hedeflerin peşinden koşuluyor.

Dünya savaşı yönelimi, ülke içinde işçi sınıfına yönelik saldırıdan ayrı düşünülemez. Trilyonlarca dolar silahlanmaya aktarılırken, ücretler, emekli maaşları, sağlık hizmetleri ve eğitim kesintilere uğruyor. Muhalefeti bastırmak için egemen sınıf, polisi, istihbarat teşkilatlarını ve otoriter devlet yapılarını güçlendiriyor.

İşçi sınıfı bu çatışmada tüm gerici kampları reddetmelidir. Putin’in Ukrayna’yı istilası, kendi yağmacı çıkarlarını savunmaya çalışan kapitalist bir rejimin gerici bir eylemiydi. Putin’in Trump’ı kucaklaması ve Avrupa’daki aşırı sağ güçlere yaptığı çağrılar, Rus milliyetçiliğinin iflasını ortaya koyuyor. Trump’ın manevraları ise “barış” değil, Çin’e karşı savaş için Amerikan kaynaklarını serbestçe kullanmak üzere yapılan taktiksel bir değişimdir. Avrupa güçlerinin demokrasi savunucuları olarak sergiledikleri tavırsa, en küstah yalandır: Avrupalı güçler, aslında kendi emperyalist kıyımlarını yapmaya hazırlanıyorlar.

WSWS Yayın Kurulu, Trump-Putin zirvesine ilişkin perspektif yazısında şu noktayı vurgulamıştı:

Ne Trump’ın manevraları ne Avrupa güçlerinin entrikaları ne de Putin’in gerici hesapları bir çıkış yolu sunmaktadır. Soykırım, kemer sıkma, diktatörlük ve savaşa karşı mücadele, tüm kapitalist hükümetlere ve onların siyasi ajanlarına karşı uzlaşmaz bir mücadele veren, bilinçli, uluslararası bir sosyalist işçi hareketinin inşasını gerektirmektedir.

Loading