Perspektif

Gazze şehrine yapılan saldırı ve Filistin’deki etnik temizliğin ardındaki emperyalist mantık

Gazze Şeridi'nin kuzeyinden kaçan yerinden edilmiş Filistinliler, Gazze şehrinde eşyalarıyla birlikte Deniz Yolu boyunca ilerliyorlar, 1 Eylül 2025 Pazartesi. [AP Photo/Jehad Alshrafi]

İsrail tankları, Gazze’nin yıkılmamış son bölgesi olan Gazze şehrine giriyor, binaları tek tek yıkıyor ve açlık çeken halkı silah zoruyla tahliye ediyor.

Gazze hükümetinin basın bürosu, İsrail güçlerinin ilerlerken Gazze şehrindeki binaların içinde 80’den fazla patlayıcı robot patlattığını bildirerek bunu “yakıp yıkma politikası” olarak nitelendirdi. Saldırı, yüzlerce Filistinli erkek, kadın ve çocuğu açlıktan öldüren insan yapımı bir kıtlığın ortasında düzenleniyor.

Gazze şehrinin fethi, tüm Gazze Şeridi’ni İsrail askeri işgali altına sokacak ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze’deki “nihai hamleler”inin koşullarını yaratacak: Filistin halkının toplama kamplarında gettolaştırılması ve atalarının yurdundan sürülmesi.

ABD Başkanı Donald Trump şubat ayında ABD’nin Gazze’yi “ele geçireceğini” ve “sahipleneceğini”, Filistinlileri “diğer ülkelere” tehcir edeceğini açıkladığında, bunlar ABD ve dünya medyasında “gerçekçi değil”, ‘uygulanamaz’ ve “ciddiye alınamaz” şeklinde değerlendirilmişti.

Yedi ay sonra, Trump’ın planının sadece ölümcül derecede ciddi olmakla kalmayıp, ABD destekli İsrail’in Gazze’deki soykırımına yön veren somut bir strateji olduğu ortaya çıktı.

Pazar günü Washington Post, Beyaz Saray’da aktif olarak tartışılan ve Trump ile Netanyahu’nun Gazze için açıkladıkları planlarla tamamen uyumlu olan bir strateji belgesini yayımladı. Belge, diğer emperyalist güçlerin aktif işbirliğiyle hazırlanmıştı.

Belge, Filistin halkına açlık tayınları dağıtımını yardım arayanları kasten katletmenin bir aracı olarak kullanan ve İsrail askerlerine silahsız kalabalığa ateş etme talimatı veren sözde “Gazze İnsani Yardım Vakfı”nın önde gelen isimleri tarafından yazıldı. Belge, büyük bir kurumsal danışmanlık şirketi olan Boston Consulting Group’un çalışanları, bir düşünce kuruluşu ve Tony Blair Vakfı’nın personeli ile istişare edilerek hazırlandı.

Washington Post’a göre plan, “Gazze’nin 2 milyonu aşan nüfusunun, ya ‘gönüllü’ olarak başka bir ülkeye gönderilmesi ya da yeniden inşa süreci boyunca bölgedeki kısıtlı, güvenli bölgelere yerleştirilmesi yoluyla en azından geçici olarak yerinden edilmesini öngörüyor.”

38 sayfalık slayt sunumu, zorla etnik temizlikle ilgili kavramları faşist mitolojinin dilinden şirket yönetim kurulu jargonuna çeviriyor. Sunum, “ROI” (yatırım getirisi), ‘PPP’ (kamu-özel sektör ortaklığı), “CAPEX” (sermaye harcaması) ve AI (yapay zekâ) gibi terimlerle dolu.

Bu çerçeve içinde, plan hem bireysel hem de toplu etnik temizlik eylemlerinin üzerine bir dolar işareti koyuyor. Her Filistinlinin varlığı, Filistin’in Amerikalı-İsrailli işgalcileri ve onların milyarder yatırımcı ortakları için net bir olumsuzluk olarak değerlendiriliyor. Gazze’yi terk etmek zorunda kalan her Filistinli, işgalcilere 23.000 dolar tasarruf sağlıyor.

Plana göre, Gazze’yi terk edenlere 5.000 dolar nakit ve iki yıllık kira bedeli verilecek. Ancak bir Filistinli bu ödemeleri almadan Gazze’de artık var olmazsa, Filistin işgalcileri için ekonomik fayda, Gazze’den zorla çıkarılan her Filistinli için “tasarruf edilen” 23.000 dolardan bile daha büyük olacak. Yani, raporun yazarlarının dünya görüşüne göre, ölü bir Filistinli, canlı bir Filistinliden çok daha değerlidir.

Planın yayımlanmasından kısa bir süre sonra, Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Derneği tarafından ezici çoğunlukla kabul edilen ve “İsrail hükümetinin sistematik ve yaygın insanlık suçları, savaş suçları ve soykırım suçları işlediğini” ilan eden bir karar yayımlandı.

Bu etnik temizlik planı, sadece etnik temizlik ve soykırımdan kâr elde etmeyi amaçlayan, büyük ölçüde kârlı bir spekülatif girişim olarak sunulmuyor. Plan aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu’yu hakimiyeti altına alma çabasının da önemli bir bileşenidir.

Belgeye göre, Gazze’deki etnik temizliğin ABD’ye sağlayacağı ilk faydalar şunlar olacak: 1) “Büyük miktarda dolar kazancı” ve 2) “IMEC’i hızlandırmak ... Doğu Akdeniz’deki hakimiyetini güçlendirmek ve ABD sanayisinin Körfez’den 1,3 trilyon dolarlık nadir toprak minerallerine erişimini güvence altına almak.”

“IMEC”, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nun kısaltmasıdır ve ABD ile İsrail’in doğrudan emperyalist hakimiyet altında olan bir “yeni Ortadoğu” yaratma çabalarına rehberlik eden stratejik çerçevedir.

9 Eylül 2023’te Biden yönetimi, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne karşı koymak üzere “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” (IMEC) kurulacağını duyuran bir Mutabakat Zaptı yayımlamıştı.

İki haftadan kısa bir süre sonra, İsrail Başbakanı Netanyahu, Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada, “Arap Yarımadası ve İsrail’i kapsayacak vizyoner koridor”a atıfta bulundu. Netanyahu daha sonra, İsrail devletinin Akdeniz’den Ürdün Nehri’ne kadar uzanan ve hem Gazze Şeridi’ni hem de Batı Şeria’yı kapsadığını gösteren bir harita gösterdi. Bu ekonomik koridor “nimeti”, İran ve Ortadoğu’daki müttefiklerinin “lanetini”, Filistin halkının direnişi de dahil olmak üzere, ortadan kaldıracaktı.

Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler’de “yeni Ortadoğu” haritasını göstermesinden iki hafta sonra, İsrail 7 Ekim olaylarını bahane ederek Gazze’deki soykırımı başlattı.

Washington Post tarafından yayımlanan 38 sayfalık belgede özetlenen plan, bu “koridor”u bir çerçeve olarak kullanıyor ve Gazze Şeridi’nin etnik temizliğini ve ilhakını “daha geniş IMEC girişimi” çerçevesine yerleştiriyor. Belge, “Gazze, IMEC’i / İbrahimî yapıyı tehdit edecek bir İran ileri karakoludur,” diye ilan ediyor.

Başka bir ifadeyle, belge, Gazze’deki etnik temizliğin, ABD’nin sadece İran’ı değil, nihayetinde Rusya ve Çin’i de hedef alan küresel hakimiyet stratejisinin bir parçası olarak, Ortadoğu’yu hakimiyeti altına alma çabasının hayati bir bileşeni olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Rus Marksist lider Vladimir Lenin, 1916’da yazılıp 1917’de yayımlanan çığır açıcı eseri Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’nda “mali sermaye özgürlük için değil, hakimiyet için çabalar,” diye yazmış ve bunun “dünya halklarının ezici çoğunluğunun sömürgeci baskı ve mali boyunduruk altında tutulduğu bir dünya sistemi” olduğunu belirtmişti.

Trump yönetimi tarafından halihazırda tartışılmakta olan belgede, kapitalizmin emperyalizm biçimindeki en gerçek, en derin ifadesini görüyoruz. Shakespeare, Atinalı Timon’a, altının “çirkin olanı güzel, yanlış olanı doğru, aşağılık olanı asil” yapacağını söyletmişti. Kapitalizm, küresel emperyalizm biçiminde, Levant kıyılarında evlerinden sürülen veya enkaz altına gömülen her çocuğun üzerine bir dolar işareti koymaktadır.

Amerikan ve dünya emperyalizminin Gazze’de işlediği büyük suçlar, kapitalizmin hazırladığı dehşete dair bir uyarıdır. Amerikan emperyalizmi, Çin ile savaş planlarının daha ilk aşamalarında milyonlarca insanı yok etmeye hazırsa, topyekûn bir savaş durumunda kaç milyar insanı öldürmeye hazır olacaktır? Dünya genelinde işçiler bunu yaşayarak öğrenmeyi göze alamazlar.

Gazze’de işlenen bu devasa suç, tüm emperyalist güçlerin ve egemen sınıfın her siyasi partisinin siyasi sorumluluğundadır. Onlar neredeyse iki yıldır, bu soykırıma silah ve mali destek sağlıyor ve onu meşrulaştırıyorlar. Yurt dışında Filistinlileri yok eden aynı kapitalist egemen sınıf, yurt içinde diktatörlük kuruyor, sosyal programları ortadan kaldırıyor, ücretleri ve sosyal hakları kesiyor ve şiddet ve baskı yoluyla her türlü muhalefeti ezmeye çalışıyor.

Soykırıma karşı mücadele, kapitalist sisteme karşı mücadeleden ayrılamaz. İşçiler, uluslararası işçi sınıfının birleşik bir kitle hareketi ile Gazze’deki soykırımı durdurmak için endüstriyel eylemlerde bulunmalıdır. İşleri, ücretleri, sağlık hizmetlerini ve demokratik hakları savunurken, emperyalist savaşa karşı tavizsiz bir mücadele verilmelidir. Gazze’deki etnik temizliği durdurma mücadelesi, mali sermayenin küresel diktatörlüğüne son verme mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Loading