Bu açıklamanın İngilizcesi ilk kez 21 Temmuz 2025’te yayımlandı.
Geçtiğimiz ay, Trump yönetimi, 1 Ağustos’tan itibaren Brezilya’dan ABD’ye ihraç edilen bütün ürünlere yüzde 50 gümrük vergisi uygulanacağını duyurdu.
Trump’ın bu emperyalist saldırısı Brezilya’nın tüm siyasi manzarasını sarstı ve egemen sınıf içinde büyük bir kargaşaya neden oldu. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva (İşçi Partisi - PT) bu saldırıya ulusal burjuvazinin en geniş birliği çağrısında bulunarak yanıt verdi.
PT yörüngesindeki sendikalar ve sahte sol, bu gerici kampanyayı hemen sahiplendi. Onlar burjuva şovenizmine “sol” bir kılıf uydurarak işçi sınıfına ve gençliğe siyasi bir tuzak kurmaya çalışıyorlar.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’yle (DEUK) dayanışma içerisinde olan Brezilya’daki Sosyalist Eşitlik Grubu (GSI), bu perspektifi bütünüyle reddetmektedir. Küreselleşmiş bir ekonomi ile birbirine bağlı olan ve siyasi olayların giderek ortak bir uluslararası arenada şekillendiği bir dünyada, işçi sınıfının karşı karşıya olduğu temel sorunlara ulusal bir çözüm yoktur.
Geçen ay yapılan duyuruyla, Trump’ın Avrupa Birliği ülkelerinin yanı sıra Kanada, Meksika, Japonya ve Güney Kore dahil olmak üzere düzinelerce ülkeye karşı başlattığı gümrük vergisi savaşının yeni bir aşamaya geçti. Brezilya, Trump’ın yeniden iktidara gelmesinden bu yana ABD’nin uyguladığı toplam gümrük vergilerinde Çin’den sonra en çok etkilenen ülke oldu.
Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin yazdığı gibi, bu emperyalist müdahale eylemi, Trump yönetiminin dünyaya karşı ekonomik savaşına yeni bir boyut katıyor. Brezilya’ya uygulanan gümrük vergilerinin en çarpıcı yönü, onun açık siyasi temelleridir ve “ekonomik çılgınlık” olarak görünen şeyin gerçek mantığını ortaya koymaktadır.
Trump, ticaret savaşı önlemlerini, açıkça Brezilya’nın faşist eski devlet başkanı Jair Bolsonaro’nun darbe girişiminden dolayı devam eden yargılamayla ilişkilendirdi. ABD başkanı bu yargılamayı “cadı avı” olarak nitelendirerek “DERHAL durdurulması gerektiğini” söyledi.
Bolsonaro’ya hitaben yazdığı ve sosyal medyada yayınlanan bir mektupta Trump, tehditlerini yineleyerek “Brezilya hükümetinin rotasını değiştirmesini” talep etti ve “Yakından takip edeceğim” uyarısında bulundu.
Brezilya işçi sınıfı, Trump’ın tehdidini son derece ciddiye almalıdır. İki yıldan biraz daha uzun bir süre önce, Bolsonaro ve ordu yüksek komutasının önemli bir kısmı, Brezilya’da yeni bir diktatörlük kurmak üzere darbe komplosu hazırlamıştı. Yani, ABD emperyalizminin başkanı şöyle diyor: Bir sonraki girişimi destekleyeceğiz.
DEUK tarafından temsil edilen Troçkizmin devrimci geleneğini sürdüren GSI, Brezilya işçi sınıfını emperyalizmin ve savaşın yükselişine, faşizm tehdidine ve artan sosyal eşitsizliğe karşı, uluslararası sınıf kardeşleriyle birlikte küresel bir sosyalist devrim için mücadele etmeye çağırıyor.
İşçi Partisi’nin milliyetçi tuzağı
Trump’ın açıklamasından bir hafta sonra, Devlet Başkanı Lula, gümrük tarifelerine cevaben ulusal televizyon ve radyoda bir açıklama yaptı. Açıklamada hükümet için yeni bir slogan ortaya attı: “Egemen Brezilya.”
Tehdit altındaki “ulusal egemenliği” savunma sloganı altında Lula, ülkenin “istihdam yaratma, eşitsizlikle mücadele etme, sağlık ve eğitim hizmetlerini garanti altına alma, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etme ve insanların hayatta ilerlemeleri için ihtiyaç duydukları fırsatları yaratma” becerisini övdü.
Lula, faşist muhalefeti “vatan hainleri”ne indirgedi.
Hükümet ile Brezilya burjuvazisinin farklı kesimlerinin temsilcileri ve sendikalar arasında yapılan ve açıklamanın içeriğinin tartışıldığı bir dizi toplantıya atıfta bulunan Lula, sözlerini şöyle sonlandırdı:
Bu, sanayi, ticaret, hizmet sektörü, tarım sektörü ve işçileri kapsayan büyük bir ortak eylemdir.
Brezilya’yı savunmak için bir arada duruyoruz.
Washington’ın emperyalist saldırılarının Brezilya’daki farklı sınıfların çıkarlarını yukarıdan birleştirdiği fikri kesinlikle yanlıştır.
Brezilya egemen sınıfı ve onun hükümeti için söz konusu olan, kârlarını korumak ve krizlerinin artan yükünü işçilerin sırtına yükleyebilme yeteneğini savunmaktır. Onlar, “ulusal birlik” adına işçi sınıfından yeni fedakarlıklar talep etmek ve mevcut dayanılmaz toplumsal eşitsizlik rejiminin sorumluluğunu başkalarına yüklemek istiyorlar.
Washington’ın saldırısı, PT tarafından Lula hükümetine yönelik yaygın tepkiyi tersine çevirmek ve onun “geniş cephe” burjuva hükümetinin yaklaşan çöküşünü önlemek için bir fırsat olarak coşkuyla karşılandı. Bu amaçla, Ekim 2026 tarihindeki başkanlık seçimlerinde ulusal burjuvazinin birliği için yeni bir platform oluşturmaya çalışıyorlar.
Brezilya’da PT’nin izlediği seçim yolu, nisan ayında Kanada’da ve Mayıs ayında Avustralya’da yapılan son seçimleri hatırlatıyor. Kanada’da Liberal Parti ve Avustralya’da İşçi Partisi, seçimlerin arifesinde derin bir krizle karşı karşıya kalmıştı. Onlar, Trump’ın ticaret savaşına karşı halkın büyük tepkisini kullanarak ve “savunma amaçlı” milliyetçiliğe başvurarak, faşizan ABD başkanıyla siyasi bağları olan rakiplerini yenmeyi başardılar.
ABD’nin gümrük vergilerini açıklamasından önceki haftalarda, Lula hükümeti, Finansal İşlem Vergisi (IOF) oranını artırma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması nedeniyle bir krizle karşı karşıya kaldı.
Brezilya’da toplumsal eşitsizlikle mücadele iddiasıyla sunulan bu önlem, hükümetin sosyal harcamaları azaltan ve bu yılki bütçede sıfır açık hedefleyen “yeni mali çerçeve” kapsamında gelirlerini artırma girişimi idi. Nisan ayı sonuna gelindiğinde, hükümet halihazırda sağlık ve eğitim bütçelerinde büyük kesintiler yapmıştı.
Kongre’deki müttefik partilerin isyanı karşısında köşeye sıkışan PT, sosyal medyada bir kampanya başlatarak yanıt verdi. Bu kampanya, doğru olmayan bir şekilde, hükümetin politikalarını gelir dağılımı ile özdeşleştirdi ve Kongre’de karşılaştığı muhalefeti “en zengin %1”in direnişi olarak sundu.
Lula’nın kemer sıkma politikası uygulayan hükümetinin toplumsal eşitsizlikle mücadele ile özdeşleştirilmesi tamamen demagoji olsa da kampanyanın sınıfsal çekiciliği kitlelerin beklentileriyle örtüşerek hükümetin üçüncü yılında ilk kez olumlu tepkiler aldı.
PT, “zenginlere karşı yoksullar” kampanyasının başarısını burjuva devletin ve milliyetçiliğin gerici bir savunusuna dönüştürmek için hemen kurnaz bir siyasi pazarlama operasyonu başlattı. Trump’ın saldırısı, bu kirli siyasi manevranın kilit noktası oldu.
Estado de São Paulo’nun bildirdiğine göre, bu bağlamda PT tarafından yaptırılan kamuoyu yoklamaları, “seçmenlerin Lula’dan, Bolsa Família [aile yardımı] gibi programların tekrarından daha fazlasını bekledikleri için hayal kırıklığına uğradıklarını gösterdi... Görüşülen kişilerin tespitine göre... bundan çok daha fazlasının yapılması gerekiyor.”
PT, Brezilya’da biriken muazzam sosyal çelişkileri kontrol altına alamamış olmasının, gerici burjuva koalisyonunu çökerttiğinin farkındadır. Onun milliyetçi kampanyaları, kapitalizme karşı kitlesel bir işçi sınıfı hareketinin patlamasını önlemeyi amaçlamaktadır.
Sahte sol ya da “gerçek yurtseverler”
Sahte solun ve Brezilya’nın işçi sendikalarının Trump’ın gümrük vergisi savaşına karşı tepkisi, onların Lula’nın çürümüş burjuva sistemini kurtarmak için oluşturduğu “ulusal cephe”nin bir uzantısı olduklarını ortaya koyuyor.
Sahte solun üstünkörü bir“anti-emperyalizm” kılığına bürünmüş gerici milliyetçiliği, Brezilya Halk Cephesi ve Korkusuz Halk Cephesi tarafından düzenlenen 10 Temmuz gösterisinde tüm gücüyle ön plana çıktı. Söz konusu cepheler, PT ve sahte sol Sosyalizm ve Özgürlük Partisi (PSOL) tarafından kontrol edilen sendikaları ve toplumsal hareketleri bir araya getiriyor.
Başlangıçta, yozlaşmış Brezilya Kongresi’ni süper zenginleri vergilendirmeye zorlamaya yönelik bir protesto olarak çağrısı yapılan miting, sahte solcular tarafından oportünist bir şekilde Trump ve “ulusun düşmanları”na karşı şovenist bir gösteriye dönüştürüldü.
PSOL lideri ve mitingin ana konuşmacısı Guilherme Boulos, mitingi Bolsonaro ve “[ABD] bayrağını selamlayan” müttefiklerine karşı “gerçek yurtseverlerin” gösterisi olarak sundu. Brezilyalı faşistlerin övdüğü milliyetçi sembolizmi sahiplenen Boulos, “[Brezilya] bayrağı bizimdir; bu ülkenin sembolleri bizimdir, onların değil,” dedi.
PSOL’un oynadığı alçakça rol tamamen ortaya çıkmıştır. PT’den ayrılan ve 2004 yılında Pablocu ve Morenocu eğilimlerin bir araya gelmesiyle kurulan sözde “sol” bir oluşum olan bu parti, PT hükümeti ve onun kapitalist politikaları için giderek daha açık bir şekilde siyasi hücum kıtaları işlevi görmektedir.
15 Temmuz’da, PT kontrolündeki Birleşik İşçi Merkezi (Central Única dos Trabalhadores, CUT) ve diğer sendika federasyonları, ABD’nin gümrük vergilerine karşı bir yanıt belirlemek üzere Devlet Başkanı Yardımcısı Geraldo Alckmin’in Brezilyalı iş dünyası liderleriyle düzenlediği toplantıya katıldılar. Ertesi gün, sendika bürokratları hükümete “Ticaret Savaşı Karşısında Sendika Federasyonlarının Önerileri: Egemenlik, İstihdam ve Kalkınma” başlıklı bir belge sundular.
Sendika bürokrasisinin bu belgesinde, hükümetin yanı sıra “Ulusal Kongre ve Yüksek Mahkeme’nin tutumlarına” destek verildiği ve “basın ve iş dünyası kesimlerinin, [ABD tarafından] aşırı gümrük vergileri duyurulmasını reddeden ifadelerinin” memnuniyetle karşılandığı belirtildi. Buna karşılık, “hükümet, işçiler ve iş dünyası liderleri arasında danışma için kalıcı alanlar oluşturulması” önerildi.
Sendikaların programı, Getúlio Vargas’ın 1930’lardaki Estado Novo’sunun korporatist doktrinini doğrudan anımsatmaktadır. Faşizmden ilham alan bu rejim altında, devlet tarafından yapay olarak oluşturulan sendikalar “işçi sınıfının” resmi temsilcileri ilan edildiler ve ulusal çıkarlar için zararlı olduğu düşünülen sınıf mücadelesini bastırmaya çalıştılar.
PT hükümeti ile sahte sol arasında, işçi sınıfı ve Brezilya gençliğine ölümcül bir milliyetçi tuzak kurmak için yapılan işbölümünde, kendisini hileli bir şekilde “devrimci” ve “Troçkist” olarak sunan Birleşik Sosyalist İşçi Partisi (PSTU) gibi örgütler özellikle alçakça bir rol oynamaktadır.
Brezilya’daki en büyük Morenocu parti olan PSTU, emperyalizme karşı “ulusal birleşik cephe”nin sol kanadında yer almayı hedefliyor ve PSOL gibi partileri hükümete ve yozlaşmış siyasi düzene boyun eğdikleri için eleştiriyor.
Daha radikal bir retoriğe rağmen, PSTU’nun siyasi çizgisi PT veya PSOL’unkinden daha az milliyetçi ve gerici değildir. Gerçekte, emperyalizme karşı “bağımsız sınıf” muhalefeti gibi sahte bir tavır takınarak, işçi sınıfına daha ciddi bir siyasi tehdit oluşturmaktadır.
PSTU, “Emperyalizmin saldırısı altındaki Brezilya: Bağımsız işçi yanıtının zamanı geldi” başlıklı başyazısında, Trump’ın önlemlerini “bizim egemenliğimizin ve ulusal bağımsızlığımızın ciddi bir ihlali” diye sunuyor. Boulos ile aynı dili kullanan Morenocular, Bolsonaro ve müttefiklerinin “gerçek karakterini” şöyle tanımlıyor: “Onlar yurtsever değiller.”
Lula hükümetini ve “seçimci ve resmi sol”u “oldukça sınırlı” tutumları nedeniyle eleştiren PSTU, “işçi sınıfının sahneye çıkarak göreve uygun bir yanıt vermesi” gerektiğini söylüyor ve bunu “emperyalizmle gerçek bir kopuş süreci” olarak tanımlıyor. Pratikte, “sendika federasyonları, öğrenci ve halk hareketlerinin pasifliklerini terk etmeleri ve Lula hükümetinden ABD’ye karşı somut önlemler almasını talep etmeleri için baskı yapılması gerektiğini” savunuyor.
Bu politikanın özü, Brezilya işçi sınıfını itibarını yitirmiş sendikal ve siyasi bürokrasilere ve doğrudan ulusal burjuvaziye ve onun devletine tabi kılmaktır.
Aynı gerici hedefler, Morenocu sözde Troçkist Fraksiyon’a bağlı Devrimci İşçi Hareketi (MRT) gibi örgütler tarafından da paylaşılmaktadır. MRT, geçen perşembe günü Devlet Başkanı Lula’yı ağırlayan Ulusal Öğrenci Birliği (CONUNE) Kongresi sırasında “sol muhalefet kampında yer alan tüm örgütleri” “hükümetten bağımsız anti-emperyalist protesto” düzenlemeye çağırdı. MRT’nin çağrısına PSTU ve Stalinist Brezilya Komünist Partisi’nden kısa süre önce ayrılan Brezilya Devrimci Komünist Partisi (PCBR) karşılık verdi.
PSTU ve MRT’nin eylemleri, Pabloculuğun ve onun Arjantinli revizyonist Nahuel Moreno ile özdeşleşen Latin Amerika çeşidinin politik özünü özetlemektedir. Morenoculuğun tarihi, Latin Amerika’da işçi sınıfının önderliğinde gerçek Troçkist partilerin inşasını sabote etmek ve Peronizmden Stalinizme kadar krizdeki milliyetçi bürokrasileri yeniden canlandırmak için sürekli çaba sarf etmekle damgalanmıştır.
Hiçbir şey, Morenocuların enternasyonalist bir siyasi çizgiyi savundukları iddiasından daha sinik olamaz.
PSTU, açıklamasının son paragrafında, Brezilya’nın “ulusal egemenliğinin” savunulmasının “ABD’deki işçilerin ve göçmenlerin Trump yönetimine karşı mücadeleleriyle” bağlantılı olması gerektiğini ilan ediyor. PSTU, Amerikalı ve Brezilyalı işçileri birleştiren nesnel çıkarları öne sürememekte, savunduğu şovenist programda bunların nasıl dile getirildiğini gösterememektedir.
Gerçek şu ki, Morenocular Brezilya ve ABD işçi sınıfının bölünmesi için sistematik olarak çalışıyorlar. Ulusal sınırların ötesinde işçilerin devrimci birliğini zayıflatma çabaları, Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) sendikası başkanı Shawn Fain’in önderliğindeki bürokrasi ile yakın işbirliği içinde oldukları gerçeğiyle açıkça ortaya çıkıyor. Hem PSTU hem de MRT tarafından “solcu” bir lider olarak tanıtılan Fain, ABD işçilerini milliyetçi ve korporatist bir programa tabi kılmaya çalışıyor ve Trump’ın gümrük vergisi savaşını coşkuyla destekliyor.
Emperyalizme karşı dünya sosyalist devrimi için mücadele edin!
Ulusal burjuvazinin ve onun PT, sahte sol ve sendika bürokrasisi gibi tüm acentelerinin siyasi hakimiyetinden kopmadan Brezilya işçi sınıfının gerçek çıkarlarını savunmak imkansızdır.
ABD emperyalizminin saldırganlığının tırmanmasına, ancak işçi sınıfının bilinçli bir şekilde enternasyonalist bir strateji benimsemesiyle etkili bir şekilde cevap verilebilir.
Brezilya’daki işçiler ve gençler, Trump’ın açıkladığı gümrük vergilerinin ardındaki küresel boyutları ve sınıfsal güçleri anlamalıdır. Bunlar, ABD’nin Führer adayı Trump’ın “çılgın zihninin” basit bir ürünü olmadığı gibi, yalıtık olaylar da değildir.
Washington’ın gümrük vergileri, daha güçlü bir ülkenin zayıf bir ülkeye karşı suç teşkil eden saldırısından daha fazlasını ifade ediyor. Bunlar, savaş sonrası kurulan tüm kapitalist düzenin arızasına ve İkinci Dünya Savaşı’na yol açan 1930’ların patlayıcı koşullarına daha ileri bir düzeyde geri dönüşe işaret ediyor.
ABD’nin yeni sömürgeci egemenlik için apaçık yöntemler benimsemesi, dünyanın başlıca emperyalist gücünün ekonomik hegemonyasının uzun süredir devam eden gerilemesine verdiği bir tepkidir. Bu kriz, Washington’ın en önemli rakibi olan Çin’in Brezilya ve bölgedeki diğer ülkelerin ana ticaret ortağı haline gelmesiyle giderek kenara itildiği Latin Amerika’da kendini keskin bir şekilde göstermektedir.
ABD emperyalizmi, Batı Yarımküre’ye hakim olmayı, gelişmekte olan bir dünya savaşında merkezi bir stratejik hedef olarak görmektedir. Bu emelin peşinden gidilmesi, önceki Demokratik Parti yönetimleri altında da tutarlı bir şekilde ilerletilmiş olmakla beraber, yeni Trump yönetimi altında bilinçli olarak yoğunlaştırılmıştır.
Washington’ın gümrük vergileri için Brezilya’yı hedef seçmesinde belirleyici bir faktör, Brezilya’nın BRICS’te oynadığı roldür. BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika tarafından oluşturulan ticari bloktur ve son zamanlarda İran da dahil olmak üzere altı ülke daha bu bloka katılmıştır. Trump’ın tarife saldırısı duyurusunun arifesinde Brezilya, BRICS zirvesine ev sahipliği yapıyordu. Blok ülkeleri arasındaki ticarette dolar yerine alternatif para birimlerinin kullanılmasına ilişkin tartışmalar, Trump tarafından “Amerikan karşıtı politikalar” olarak nitelendirilmişti.
Lula, küresel krizin boyutunu açıkça kabul ediyor. 10 Temmuz’da dokuz ülkenin gazetesinde yayımlanan bir makalede Lula, 2025 yılının “1945’ten beri inşa edilen uluslararası düzenin çöktüğü yıl olarak tarihe geçebileceğini” açıkladı.
Küresel kapitalist düzenin çöküşüne ve yaklaşan bir dünya savaşına yanıt olarak Lula, “daha adil ve daha kapsayıcı temeller üzerine çok taraflılığı yeniden kurmak” gibi acınası bir çare sunuyor. Emperyalist şiddetin patlak vermesinin, çözülebilecek bir yanlış anlaşılma olduğu iddia ediliyor. Washington ve Avrupa başkentlerindeki liderlerin, Lula’nın “olumsuz senaryolarda bile ortak zemin bulmak” gibi Polyannacı ilkelerini benimsemeleri halinde çözebilecekleri bir yanlış anlaşılma.
Lula’nın temsil ettiği Brezilya burjuvazisinin karşı karşıya olduğu çıkmazı yansıtan bu program, “çok kutupluluk” perspektifinin iflasını özetlemektedir. Morenocular ve diğer sahte sol örgütlerin Lula’nın çağrılarına karşı enternasyonalist bir alternatif geliştirmek için hiçbir çaba sarf etmemeleri, onların da iflas etmiş ulusal burjuva düzeninin sadece bir uzantısı olduklarını açıkça göstermektedir.
İki dünya savaşına yol açan çelişkilerin yeniden patlak vermesi ancak sosyalist devrim yöntemleriyle çözülebilir.
WSWS’nin 4 Nisan tarihli perspektifinde vurguladığı gibi, “Trump’ın başlattığı küresel savaş kuşkusuz çılgınlıktır. Ancak bu ‘Kral Donald’ın çılgınlığının bir sonucu değildir. Bu durum, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve özel kâr üzerine kurulu kapitalist sistemin, küresel olarak bütünleşmiş üretim ile dünyanın rakip ulus devletlere bölünmesi arasındaki çelişkisinden kaynaklanan çılgınlığını ifade etmektedir.”
Brezilya’daki Sosyalist Eşitlik Grubu, Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’ndaki çağrısını yinelemektedir:
Latin Amerika işçi sınıfı için hiçbir şey, kendi ülkelerindeki egemen sınıfların teşvik ettiği milliyetçi ajitasyona kapılmaktan daha ölümcül olamaz. ...
Brezilya’daki ve Latin Amerika’nın dört bir yanındaki işçileri, burjuvazinin egemen olduğu çürümüş ulusal siyasi kurumlarla bağlarını koparmaya ve kapitalizme, savaşa ve faşizme karşı mücadele etmek için ABD’deki ve uluslararası sınıf kardeşlerine katılmaya çağırıyor[uz].