Sosyalist Eşitlik Partisi - Dördüncü Enternasyonal Kuruluş Kongresi belgeleri: İlkeler Bildirgesi

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ile siyasi dayanışma içinde olan Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal, Kuruluş Kongresi’ni 13-15 Haziran 2025’te düzenlendi. Partinin resmi kuruluş süreci ağustos ayında tamamlandı.

Kongrede, üç karar önergesi oy birliğiyle kabul edildi: “İlkeler Bildirgesi” (resmi Program), “Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal’in Tarihsel ve Uluslararası Temelleri” ve “Tüzük”. Aşağıda “İlkeler Bildirgesi”ni yayımlıyoruz.

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin web sitesini ziyaret edin, belgelerimizi inceleyin ve partiye katılın.

İlkeler Bildirgesi

SOSYALİST EŞİTLİK PARTİSİ – DÖRDÜNCÜ ENTERNASYONAL PROGRAMI

Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal’in Dünya Görevleri

1) Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal, Lev Troçki tarafından 1938 yılında kurulan Sosyalist Devrimin Dünya Partisi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) ile siyasi dayanışma içindedir. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin ilkeleri yirminci yüzyılın devrimci kabarışlarının temel deneyimlerini ve bunlara karşılık gelen dünya sosyalist devrimi programı için Marksistler tarafından verilen mücadeleyi bünyesinde bir araya getirir. Kitlelerin bilinçli siyasi mücadeleye güçlü bir biçimde girmelerini ifade eden sosyalist devrim, dünya tarihinde insanlığın toplumsal örgütlenmesinin en büyük ve en ilerici dönüşümünün -sınıflı toplumun ve dolayısıyla insanın insan tarafından sömürülmesinin sona erdirilmesinin- habercisidir. Böylesi muazzam bir dönüşüm bütün bir tarihsel çağın eseridir. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin ilkeleri, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle açılan, bunu kısa bir süre sonra 1917 Ekim Devrimi’nde iktidarın Rus işçi sınıfı tarafından fethedilmesinin izlediği bu çağın deneyimlerinden türetilmiştir ve zorunlu olarak bu deneyimlere göndermede bulunmaktadır.

2) Sosyalist Eşitlik Partisi’nin aynı çizgide yer aldığı Dördüncü Enternasyonal, Lev Troçki önderliğindeki Marksist enternasyonalistler tarafından, Sovyetler Birliği’nin bürokratik yozlaşmasına ve Stalin’in ve suç ortaklarının başında yer aldıkları diktatörlük rejiminin dünya sosyalist devrimi programına ihanetine karşı, yorgunluk nedir bilmeksizin verilen mücadeleden doğdu. En sonunda, 1991 yılında, SSCB’nin dağıtılmasına neden olan bu ihanetin siyasi kaynağı, Stalinist rejim tarafından enternasyonalizmin yerine milliyetçiliğin geçirilmiş olmasıydı. Stalinist bürokrasi Ekim Devrimi’nin değil, başlangıç aşamasındaki kapitalist karşıdevrimin ürünüydü. Troçki’nin gösterdiği gibi, bürokrasi “işçi devletinde dünya burjuvazisinin aracıydı.” Troçki’nin öngörüsü, Çin, Sovyet ve Doğu Avrupa Stalinistlerinin son derece zengin oligarklara dönüşmesiyle açık biçimde doğrulandı.

3) Sosyalist devrim kapsamı bakımından uluslararasıdır. Troçki’nin yazdığı gibi, “Sosyalist devrim ulusal arenada başlar, uluslararası arenada gelişir ve dünya arenasında tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, kelimenin daha yeni ve daha geniş bir anlamında da sürekli bir devrim haline gelir: Sosyalist devrim ancak yeni toplumun gezegenimizin tüm yüzeyinde en son zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır.” [1] Dördüncü Enternasyonal’in, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin programını ve siyasi kimliğini öncelikli olarak tanımlayan bu temel ilkesi, Stalinist “tek ülkede sosyalizm teorisi”ne karşı verilen mücadele içinde şekillendirildi. İşçi sınıfının stratejisi bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de dünya koşullarının tahlilinden türemelidir. Ulusal programların çağı Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte sona ermiştir. Bir yüzyıldan fazla süre sonra, dünya ekonomisinin gösterdiği devasa büyüme ve küresel bütünleşme göz önünde bulundurulduğunda, dünyanın içinde bulunduğu ekonomik koşullar, emperyalistler ve kapitalistler arası çekişmelerin yol açtığı zorunluluklar, ulusal yaşamın temel belirleyicileri konumundadır. Dolayısıyla, Troçki’nin açıkladığı gibi, “proletaryanın ulusal yönelimi … ancak bir dünya yöneliminden doğabilir ve doğmalıdır; tersi geçerli değildir.” [2]

4) İşçi sınıfının devrimci mücadeleleri ilk olarak nerede -ister Avrupa, Asya, Afrika, Kuzey Amerika, Güney Amerika ya da Güneydoğu Asya Adaları’nda, gelişmiş veya daha az gelişmiş bir kapitalist ülkede- patlak verirse versin, bu büyük toplumsal yangın kaçınılmaz bir biçimde küresel boyutlar alacaktır. Sosyalist devrim ulusal bir çerçeve içinde tamamlanmayacaktır ve tamamlanamaz. Sosyalist devrim, Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi’nde öngördüğü gibi dünya arenasında tamamlanacaktır.

5) Sosyalist Eşitlik Partisi’nin programı, modern kapitalist toplumdaki en önemli ve belirleyici uluslararası devrimci toplumsal güç olan işçi sınıfının çıkarlarını dile getirmektedir. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin başlıca görevi, Türkiye’deki işçileri uluslararası sosyalizm programına kazanmaktır. Sosyalist Eşitlik Partisi, bu program temelinde, işçi sınıfını siyasi iktidarın alınması ve Türkiye’de bir işçi iktidarının kurulması için birleştirmeye ve harekete geçirmeye çalışır. Bu, gerçek anlamda demokratik, eşitlikçi ve sosyalist bir toplumun gelişmesi için gerekli olan nesnel önkoşulları yaratacaktır.

6) Bu hedefler, yalnızca, bütün ülkelerin işçilerinin küresel birliğini sağlamayı ve Dünya Birleşik Sosyalist Devletleri’nin yaratılmasını amaçlayan uluslararası bir strateji çerçevesinde gerçekleştirilebilir. Sosyalist Eşitlik Partisi, Ortadoğu’da, Orta Asya ve Avrupa’da DEUK’un şubelerinin inşası için kardeş partileriyle yakın işbirliği içinde çalışır. Kapitalist Avrupa Birliği’ne üyelik hedefine ve Ortadoğu’da emperyalist güçler eliyle çizilen yapay sınırlara karşı Avrupa ve Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri perspektifini ileri sürer.

Kapitalizmin Krizi

7) Kapitalizm ve onun ekonomik temelleri üzerinde gelişen emperyalist sistem, modern dünyadaki insan yoksulluğunun, sömürünün, şiddetin ve çekilen ıstırapların başlıca nedenidir. Bir sosyoekonomik örgütlenme sistemi olarak kapitalizm, tarihsel olarak ilerici rolünü çok uzun zaman önce tüketti. Yirminci yüzyılın -iki dünya savaşıyla, sayısız “yerel” çatışmayla, Nazizm kâbusuyla ve diğer biçimlerdeki asker-polis diktatörlükleriyle, patlak veren soykırım ve pogromlarıyla- kanlı tarihi, kapitalist sisteme yöneltilmiş, cevaplandırılması mümkün olmayan bir suçlamadır. Kapitalizm kaynaklı şiddetin yaşamına mal olduğu kurbanların sayısı yüz milyonları bulmaktadır. Bu sayı bütün kıtalarda amansız bir yoksulluk ve bu yoksulluğun neden olduğu ıstırap ve sıkıntılar içinde yaşayan halk kitlelerini kapsamamaktadır.

8) Mevcut üretici güçlerin erişmiş olduğu devasa boyutlar, bilim ve teknolojide sağlanmış olan olağanüstü gelişmeler yalnızca yoksulluğu sona erdirmek için değil, fakat aynı zamanda her insana gezegende yüksek bir yaşam standardı sağlamak için de fazlasıyla yetecek düzeye ulaşmış durumdadır. İnsanlığın bu refah seviyesine gezegendeki kaynakların ve yaşamın devamlılığını da sağlayarak ulaşabilmesi ancak mevcut üretici güçlerin uluslararası işçi sınıfı tarafından demokratik denetim altına alınması ile mümkündür. Bu eşi görülmemiş maddi zenginlik içinde, kültürün de hızla gelişiyor olması gerekirdi. Ama bunun yerine işçi sınıfının yaşam koşulları kötüleşiyor; perspektiften ve gelecek umudundan yoksun bırakılmış insanlık kültürü derin bir kriz içinde. Olan ile olması gereken arasındaki bu çelişkinin kaynağı, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve dünyanın akıldışı bir biçimde ulus devletlere bölünmesine dayanan, küresel ekonomik sistemdir.

9) İşçi sınıfının yaşam standartlarını yükseltmek ve önemli toplumsal sorunları ele almak için gösterilen bütün çabalar, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin, kapitalist piyasa anarşisinin, kâr sisteminin ekonomik gerekliliklerinin ve son olarak, egemen sınıfın kendi doymak bilmez açgözlülüğünün ve çılgınca para tutkusunun engeliyle karşılaşmaktadır. Kapitalist piyasanın, kaynak tahsisini en iyi biçimde sağladığı ve toplumsal ihtiyaçların en akılcı arabulucusu olduğu iddiası, ardı arkası kesilmeyen spekülatif skandalların, 2008 krizi sonrası dünya ekonomik sistemini temellerinden sarsan milyarlarca dolarlık iflaslar dizisinin ve COVID-19 pandemisi sonrası küresel mali piyasalara trilyonlarca dolar akıtılmasının ortasında bütün itibarını yitirmiştir. “Yasal” mali işlemlerle, ağır dolandırıcılık arasındaki ayrım çizgileri nereyse görünmez hale gelecek kadar silikleşmiş durumdadır. Kişisel servet birikiminin üretimden ve gerçek değerin yaratılmasından koparılması kapitalist sistemin genel çürüyüşünün bir ifadesidir. Borsanın spekülasyon ve finansallaşma üzerinden devasa şişirilmesi, birkaç kişinin dünya nüfusunun alttaki yarısından daha fazla servete sahip olduğu, daha önce görülmemiş seviyelerde bir toplumsal eşitsizlik yaratmıştır.

10) Üretim araçlarının özel mülkiyetine ve dünyanın rakip ulus devletlere bölünmesine dayanan kapitalist sistemin insanlık için ölümcül sonuçları kendisini koronavirüs pandemisi ile çarpıcı bir şekilde göstermiştir. Pandemi, Birinci Dünya Savaşı’na benzer şekilde, küresel kapitalist sistemin derin çelişkilerini yoğunlaştıran ve hızlandıran bir “tetikleyici olay”dır. Sağlık krizi, egemen sınıfların hayatlar karşısında kâra öncelik veren politikaları sonucu kaçınılmaz olarak küresel bir toplumsal ve siyasi krize dönüşmüştür. Toplumdaki başlıca sınıfların, kapitalist sınıf ile işçi sınıfının uzlaşmaz biçimde karşıt çıkarlara sahip olduğu giderek daha açık hale geldikçe, küresel pandemi küresel bir sınıf mücadelesine dönüşmüştür.

11) Pandemiye verilen beceriksiz, düzensiz ve insanlık dışı yanıt, hem her ülkedeki hükümetlerin yetersizliğini ve suçlu karakterini hem de kapitalizmin ve egemen seçkinlerin siyasi ve ahlaki iflasını gözler önüne sermiştir. Pandeminin yayılmasının doğurduğu, en çok da işçi sınıfını tehdit eden ölçüsüz sağlık tehlikesine rağmen, egemen sınıf, pandeminin neredeyse sadece ekonomik etkisine; yani, hastalığın borsayı ve toplumun en zengin yüzde 1 ila 5’inin kişisel servetini nasıl etkileyeceğine odaklanmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki tüm egemen sınıflar, pandemiyi kontrol altına almaya ve milyonlarca insanın ölümünü önlemeye değil, kârlarını artırmaya ve çıkarlarını ilerletmeye odaklandılar. Milyonlarca insan ölürken ve milyarlarca insan COVID-19’un uzun süreli etkilerine maruz kalırken, dünya genelinde işçi sınıfı pandeminin yıkıcı ekonomik ve sosyal sonuçlarının kurbanı oldu.

12) Çin’deki Sıfır COVID politikası hastalığın kontrol altına alınabileceğini ve ortadan kaldırılabileceğini kanıtlamıştır. Ancak küresel pandemi, doğası gereği, ancak küresel bir temelde sona erdirilebilir. Bu, pandemiye küresel bir yanıt vermeyi reddeden ve insan hayatını özel kâra ve rakip ulus devletlerin jeopolitik çıkarlarına tabi kılan burjuvazi tarafından değil ancak uluslararası işçi sınıfının bağımsız siyasi seferberliği yoluyla başarılabilir. Sosyalist Eşitlik Partisi, DEUK’taki kardeş partileriyle birlikte, hayatları kurtarmak ve COVID-19 pandemisini sona erdirmek için küresel bir ortadan kaldırma (eliminasyon) stratejisi uğruna mücadele etmektedir. Bu mücadelenin bir parçası olarak, DEUK tarafından başlatılan COVID-19 Pandemisine Yönelik Küresel İşçi Soruşturması’nı desteklemektedir.

13) Sosyalist Eşitlik Partisi, bilim ve teknolojinin tüm potansiyelinin insanlığın çıkarları doğrultusunda kullanılması için sağlık milyarderlerinin servetinin kamulaştırılmasının, aşıların patentsiz hale getirilmesinin, ilaç şirketlerinin ve özel hastanelerin kamuya ait, demokratik olarak denetlenen işletmelere dönüştürülmesinin gerekliliğini vurgular.

14) Kâr sistemi ile insanlığın varlığını sürdürebilmesi arasındaki uzlaşmaz çelişkinin en tehlikeli bir başka ifadesi, kendisini küresel ısınma ve doğal çevre krizinde bulmaktadır. Bu krizin nedeni, burjuva medyası tarafından yanlış bir biçimde iddia edildiği gibi nüfus artışında yatmamaktadır. Ne de -gelişimleri insan uygarlığının ileriye doğru gitmesi için kritik öneme sahip olan- bilim ve teknolojinin yol açtığı bir sonuçtur bu; tam aksine bunların irrasyonel ve köhnemiş bir ekonomik sistem tarafından kötüye kullanılmalarının sonucudur. Giderek daha kritik bir hal alan iklim değişikliği sorununa, sel, deprem gibi doğal afetlerin sonuçlarına ve diğer çevre sorunlarına, kâr ve kapitalist ulus devlet sisteminin çerçevesi içinde gerçek bir çözüm bulunmasının olanaksızlığı, burjuva politikacılarının -çevreye karşı duyarlı olduğunu öne sürenlerin bile- inkâr ettikleri “uygunsuz bir gerçek”tir. Bütün bilimsel kanıtlar, felaketi önlemek için sera gazlarında yapılması gereken azaltımların, dünya ekonomisinin -gezegenin doğal çevresinin artık ne kâr güdüsü ne de yıkıcı ulusal çıkarların elinde rehine olarak tutulmayacağı- sosyalist temelde yeniden örgütlenmesinden başka bir yolla sağlanamayacağına işaret etmektedir.

15) Yayılmakta olan ekonomik krizin ve işçi sınıfının toplumsal konumunun giderek kötüleşmesinin çözümü, sahte solcu ideologların iddia ettikleri gibi kapitalizmin reform edilmesinde yatmamaktadır, çünkü kapitalizm reformlarla düzeltilemez. Bu kriz sistemik ve tarihsel bir karaktere sahiptir. Feodalizmin yerini kapitalizme bırakması gibi, kapitalizm de yerini sosyalizme bırakmalıdır. Kilit sanayi kaynakları, finansal, teknolojik ve doğal kaynaklar kapitalist piyasanın ve özel mülkiyetin alanından çıkarılmalı, topluma aktarılmalı ve işçi sınıfının demokratik gözetim ve denetimi altına sokulmalıdır. Ekonomik yaşamın kapitalist değer yasası temelinde örgütlenmesinin yerine, amacı toplumsal ihtiyaçların karşılanması olan, demokratik ekonomik planlama temelinde, sosyalist yeniden örgütlenmesi geçirilmelidir.

Emperyalizm ve Savaş

16) Ekonomik sistem, sanayi ve finansın ulusötesi şirketler tarafından yönetildiği koşullarda, küresel ölçekte işlerken, kapitalizm bir ulus devletler sistemine çakılı kalmayı sürdürmektedir. Ulus devlet, son tahlilde, her bir ülkenin egemen sınıfının dünya sahnesinde kendi çıkarlarının peşinden koştuğu bir harekât üssü görevi görmektedir. En başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere başlıca emperyalist devletlerin jeopolitik egemenlik, etki alanları, yaşamsal öneme sahip kaynakların kontrolü ve ucuz emek gücüne erişim sağlamaya yönelik dizginlenemez yönelişleri, kaçınılmaz bir biçimde savaşa yol açmaktadır.

17) Sosyalist Eşitlik Partisi, “terörle mücadele” veya “insan hakları” gibi bahanelerle, emperyalist ülkeler ve onların yerel kapitalist ortakları tarafından, emellerini gerçekleştirmek için askeri şiddet kullanılmasına karşı çıkar. Hükümetler ve medya, ülkelerinin yabancı ordular tarafından işgal edilmesine karşı direnen herkesi “terörist” olarak damgalamaktadır. Sosyalist Eşitlik Partisi, bu emperyalist güdümlü kara çalmaya şiddetle karşı çıkar ve insanların yeni sömürgeci işgalcilere karşı kendilerini, evlerini ve ülkelerini savunma biçimindeki temel haklarını savunur. Bu ilkeli tutum, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin hem işgal altındaki ülkelerde hem de dünyanın herhangi bir bölgesinde masum sivilleri hedef alan şiddet eylemlerine karşı çıkışını azaltmaz. Meşru bir biçimde terörist olarak tanımlanabilecek bu tür eylemler, siyasi olarak gerici niteliktedir. Masum sivillerin öldürülmesi halk arasında öfkeye, şaşkınlığa ve kafa karışıklığına neden olur. İşgal altındaki ülkede mezhepler ve topluluklar arasındaki ayrılıkları derinleştirir. Terör, uluslararası düzeyde uygulandığında işçi sınıfının birliği uğruna mücadeleyi zayıflatır ve emperyalist ya da kapitalist ülkelerde düzenin kurumları içinde savaşa başvurmayı haklı göstermek ve meşru hale getirmek için bu tür olayları fırsat olarak gören unsurların elini güçlendirir.

18) Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasından bu yana tüm dünya sürekli genişleyen bir emperyalist savaş girdabına kapılmış durumdadır. ABD önderliğindeki emperyalist güçler ve onların Türkiye gibi bölgesel müttefikleri, Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Libya ve Yemen’e kadar çok sayıda ülkeyi mahvettiler, milyonlarca insanın ölümüne ve on milyonlarcasının sığınmacı haline gelmesine yol açtılar. Otuz yılı aşkın süredir devam eden emperyalist saldırganlık ve NATO’nun Rusya’yı hedef alan doğuya doğru genişlemesi, Şubat 2022’de Ukrayna’da savaşın patlak vermesine yol açtı. ABD önderliğindeki emperyalist güçlerin, başta Rusya ve Çin’i hedef alan, dünyanın yeniden paylaşılmasına yönelik savaş hamlesi artık Rusya ile bir savaşa dönüşmüştür. Giderek büyüyen nükleer bir üçüncü dünya savaşı tehlikesi ancak uluslararası işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde emperyalist savaşa karşı kitlesel seferberliği ile sona erdirilebilir.

19) Türkiye egemen sınıfı, NATO üyesi emperyalist devletlerin başlattığı Libya ve Suriye’deki rejim değişikliği savaşlarını destekledi. Bu savaşlar, 2011’de Tunus ve Mısır işçi sınıfının devrimci ayaklanmalarına emperyalist güçlerin verdiği yanıtı ifade ediyordu. ABD önderliğindeki NATO ittifakına derinden bağlı olan egemen sınıf, Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve Kafkasya’da doğal kaynakların paylaşılması ve jeopolitik çıkarlar üzerine süren mücadelede, ABD-NATO ile Rusya ve Çin arasında manevra yapmayı, açık veya örtülü askeri müdahalelerde bulunmayı, çıkarlarını ilerletmenin başlıca aracı olarak görüyor. Dünyanın yeniden paylaşılmasına yönelik daha geniş bir emperyalist dürtünün bir parçası olarak, Türkiye ile Yunanistan arasındaki eski çatışma yeniden canlanıyor ve sonuçları belirsiz doğrudan bir askeri çatışma olasılığını tehlikeli bir şekilde artırıyor. Sosyalist Eşitlik Partisi, Türkiye ve Yunanistan işçi sınıfını, “kendi” egemen sınıflarının militarizmini ve milliyetçiliğini reddetmeye ve uluslararası sosyalist bir program temelinde güçlerini birleştirmeye çağırır. NATO’dan çıkılması ve bu emperyalist savaş örgütünün üslerinin kapatılması talebi, bu mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.

20) Sosyalist Eşitlik Partisi; Kıbrıs, Filistin, Suriye, Libya, Irak, Yemen, Afganistan ve diğer bütün ezilen ülkelerdeki işgal güçlerinin derhal geri çekilmesini talep eder. Türk egemen sınıfının bölgedeki bu savaşlara katılımına, müdahale ve işgallerine karşı çıkan Sosyalist Eşitlik Partisi, ABD-NATO emperyalizminin geniş Avrasya topraklarına egemen olmak amacıyla özellikle Rusya’yı ve Çin’i hedef alan saldırganlığının doğurduğu küresel tehlikeler konusunda kitleleri uyarır. ABD emperyalizminin ve Siyonist İsrail’in çıkarlarının önünde duran engeller olarak görülen İran’a ve diğer güçlere yönelik emperyalist saldırganlığa son verilmesi çağrısı yapar. Sosyalist Eşitlik Partisi, emperyalistlerin ve kapitalist müttefiklerinin militarizmine ve onların savaş planlarına karşı en geniş kitlesel protestoları teşvik eder ve destekler. Ama savaşın nedenleri toplumun ekonomik yapısının ve siyasi olarak ulus devletlere bölünmüş olmasının içinde saklı olduğundan, emperyalist militarizme ve savaşa karşı mücadele ancak işçi sınıfını uluslararası devrimci bir strateji ve program temelinde seferber edebildiği ölçüde başarılı olabilir. Savaş karşıtı kitlesel hareket, hükümetlere politikalarını değiştirme çağrısı yapma biçimindeki iflas etmiş perspektifi reddetmeli; işçi sınıfının iktidarı almasını ve savaşın kaynağı olan kapitalizmin sona erdirilmesini hedeflemelidir.

21) Sosyalist Eşitlik Partisi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin savaş karşıtı bir hareketin başlıca siyasi temelleri olarak ileri sürdüğü şu ilkeleri kabul eder:
• Savaşa karşı mücadele, nüfusun bütün ilerici unsurlarını kendi arkasında birleştiren, toplumdaki büyük devrimci güç işçi sınıfı üzerinde yükselmelidir.
• Mali sermayenin diktatörlüğüne ve militarizm ile savaşın temel nedeni olan ekonomik sisteme son verme uğruna mücadele etmeksizin savaşa karşı ciddi bir mücadele söz konusu olamayacağı için, yeni savaş karşıtı hareket, kapitalizm karşıtı ve sosyalist olmak zorundadır.
• Dolayısıyla, yeni savaş karşıtı hareket, zorunlu olarak, kapitalist sınıfın bütün siyasi partilerinden ve örgütlerinden bütünüyle ve tartışmasız biçimde bağımsız ve onlara muhalif olmalıdır.
• Yeni savaş karşıtı hareket, her şeyden önce uluslararası olmalı, işçi sınıfının muazzam gücünü emperyalizme karşı birleşik küresel bir mücadelede harekete geçirmelidir. Burjuvazinin sürekli savaşına, işçi sınıfı tarafından, stratejik hedefi ulus devlet sisteminin yerine bir dünya sosyalist federasyonunun kurulması olan sürekli devrim perspektifi ile yanıt verilmesi gerekmektedir. Bu, küresel kaynakların akılcı ve planlı geliştirilmesini ve bu temelde yoksulluğa son verilmesini ve insanlık kültürünün yeni doruklara yükseltilmesini mümkün kılacaktır.

Kapitalist Devlet, Demokrasi ve İşçi İktidarı

22) Sosyalist politikaların uygulamaya konmasının başlıca önkoşulu, siyasi iktidarın işçi sınıfı tarafından alınıp bir işçi iktidarının kurulmasıdır. İşçi sınıfı iktidar mücadelesinde bütün demokratik ve yasal hakları kullanmak zorunda olmakla birlikte, engin tarihsel deneyim, toplumun sosyalist yeniden örgütlenmesini burjuva demokrasisinin ve kapitalist devletin mevcut kurumlarının çizdiği çerçeve içinde sağlayamayacağını ortaya koymuştur. Devletin, sınıf egemenliğinin bir aracı olarak “yalnızca silahlı adamlardan değil, fakat aynı zamanda maddi eklentilerinden, hapishanelerinden ve her türlü ceza kurumundan da” (Engels) oluştuğunu belirten klasik Marksist tanımı, bugün bir yüzyıl öncesinde olduğundan bile daha doğrudur. Devlet, reformistlerin her zaman öne sürdükleri gibi, toplumsal çatışmanın tarafsız bir arabulucusu değildir. Bizzat devletin varlığı toplumun uzlaşmaz karşıtlık içindeki sınıflara bölünmüş olduğuna tanıklık etmektedir. Burjuva devlet, kapitalist sınıfın siyasi diktatörlüğünü sürdüren bir araçtır. Hatta burjuvazi, temel sınıf çıkarlarına yönelik “açık ve mevcut bir tehlike” algıladığı zaman temel anayasal güvenceleri ve usulleri bir kenara itme hakkını hukuksal olarak saklı tutmaktadır.

23) Türkiye’de 15 Temmuz 2016’daki NATO destekli askeri darbe girişimi, uluslararası işçi sınıfına yönelik ciddi bir uyarıydı. Darbenin kitlesel tepkiyle yenilgiye uğratılmasını “demokrasinin canlanması” değil, temel demokratik hakları giderek fiilen kaldıran bir başkanlık rejiminin inşası takip etti. Kapitalizmin küresel krizinden kaynaklanan jeopolitik ve sınıfsal gerilimler ile toplumsal eşitsizliğin durmadan büyümesi, demokratik yönetim biçimlerinin dünya çapındaki çöküşünün temelini oluşturmaktadır. Dışarıda savaşa, içeride işçi sınıfını bastırmaya hazırlanan egemen sınıflar, her ülkede aşırı sağı güçlendirmekte ve otoriter rejimlere yönelmektedir.

24) Günümüzün Türkiye Cumhuriyeti devleti, ülke içinde egemenliğini meşrulaştırmak ve ülke dışında askeri operasyonlarını haklı göstermek için bir yandan demokratik retoriği kullanırken, diğer yandan “terörle mücadele” adı altında benzeri görülmemiş genişlikte bir baskıcı mekanizmalar setini elinde tutmaktadır: binlerce siyasi mahpusun parmaklıkların arkasında tutulduğu hapishane sistemi; geniş yetkilere sahip ve aşırı derecede silahlandırılmış bir polis gücü; burjuva hukuk ilkelerini dahi ayaklar altına alan ve siyasi kararların egemen olduğu bir hukuk sistemi; olağanüstü halin normalleştiği bir yönetim biçimi; son derece güçlü ve savurganca finanse edilen, militarist ve anti-demokratik düşüncelerle dolu bir askeri güç ve casusluk yapma ve insanların özel yaşamlarını gözetleme konularında olağanüstü yetkilerle donatılmış, devasa bir “ulusal güvenlik” aygıtı. Halkın bütün bu kurumlar üzerinde, kesinlikle hiçbir etkin gözetim veya denetim gücü bulunmamaktadır.

25) Geçmişte kazanılmış olan demokratik haklar büyük ölçüde aşındırıldı. Demokrasi anlayışı, zenginlerin, zenginler tarafından ve zenginler için yönetimi haline getirilmiş durumda. Seçme ve seçilme hakkı, emperyalist güçler ve büyük şirketler tarafından desteklenen burjuva siyasi partilerin tekellerini kırmayı engelleyen anti-demokratik seçim yasalarıyla güdük hale getirilmiş durumdadır. Bu temel demokratik hakkı hiçe sayan “kayyım” dayatması normalleştirilmiştir. Var olan seçim sistemi düzen partilerine karşı çıkan partilerin seçime etkili bir biçimde katılmalarına olanak vermemektedir. Seçim barajları, finansal yardımlar, oy pusulalarında yer almayı düzenleyen yasalar, burjuva egemenliğine yönelik meydan okumaları önleyecek şekilde tasarlanmıştır. Aynı şekilde, büyük medya kuruluşları güçlü dev şirketlerin çıkarları tarafından yönlendirildikleri zaman, basın özgürlüğü de çok az anlam ifade etmektedir. Dahası, alternatif görüşlerin duyulmasına olanak sağlayan internet, giderek daha ağır bir düzenleme ve sansüre maruz kalmaktadır.

26) Demokratik hakların savunulması, sosyalizm için verilen mücadeleye kopmaz bir biçimde bağlıdır. Demokrasi olmadan sosyalizm olamayacağı gibi, sosyalizm olmadan da demokrasi olmayacaktır. Ekonomik eşitlik olmadan, siyasi eşitlik olanaksızdır. Savaşa karşı mücadele gibi, demokratik hakları savunmak ve genişletmek de işçi sınıfının iktidarı ele geçirmek için sosyalist bir program temelinde bağımsız siyasi seferberliğini gerektirmektedir. Demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin iç içe geçmesi, yirminci yüzyılın ve yirmi birinci yüzyılın ilk on yıllarının tarihsel derslerinin kanıtladığı üzere, özellikle Türkiye gibi geç kapitalistleşmiş ülkelerde Lev Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi’nin öneminin altını çizmektedir:
• Dünyada, ezilen ve eski sömürge ülkelerin tamamı dahil, kapitalist sınıfın ya da onun siyasi temsilcilerinin ilerici bir rol oynayabileceği herhangi bir ülke yoktur.
• Bütün ülkelerde, demokratik bir programı ödünsüz olarak uygulayabilecek ve savunabilecek olan tek temel devrimci güç işçi sınıfıdır. Demokrasi mücadelesi, sosyalizm ve işçi iktidarı uğruna mücadele ile birleşir.
• Herhangi bir ülkedeki mücadeleye uluslararası bir strateji yol göstermelidir. Türkiye’deki işçiler yönünden, sosyalist devrim, yalnızca, hangi milliyet, din ve mezhepten olursa olsun tüm Ortadoğu, Kafkasya, Balkan ve uluslararası işçi sınıfını bölgesel egemen seçkinlere ve onların ABD’deki ve Avrupa’daki efendilerine karşı ortak bir sosyalizm mücadelesine kazanması durumunda başarılı olabilir.

27) İşçilerin iktidarının kurulması, burjuva devletin var olan kurumlarına sosyalist adayların seçilmesinden çok daha fazlasını gerektirir. Bir işçi hükümetinin temellerini atabilmek için gerçek katılımcı demokrasinin -devrimci kitle mücadelelerinin içinden yükselen ve toplumun işçi sınıfı çoğunluğunu temsil eden- yeni biçimlerinin ve yapılarının geliştirilmesi; yani, işçilerin işçiler tarafından ve işçiler için yönetildiği bir hükümet gerekir. Böyle bir hükümetin politikası, ekonomik yaşamın sosyalist dönüşümü için esas olan önlemleri uygulamaya koyarken, işçi sınıfının karar alma süreçlerine demokratik katılımının ve bunlar üzerindeki denetiminin muazzam bir biçimde genişletilmesini teşvik edecek ve aktif olarak destekleyecektir. Demokratik süreçleri kısıtlayan ya da halka karşı komplo merkezleri olarak çalışan mevcut kuruluşların lağvedilmesinden yana olacaktır. Kitlelerin kendileri tarafından kararlaştırılacak bu ve bunun gibi zorunlu olan diğer köklü demokratik değişiklikler, ancak sosyalist bilinçle donatılmış işçi sınıfının kitlesel seferberliğinin sağlanmasıyla mümkün olabilir.

İşçi Sınıfının Siyasi Bağımsızlığı

28) İktidar için verilen mücadele işçi sınıfının kapitalist sınıfın partilerinden, siyasi temsilcilerinden ve aracı simsarlarından koşulsuz siyasi bağımsızlığını gerektirir. İşçi sınıfı, elleri diğer sınıf çıkarlarının siyasi temsilcilerine verdiği ve onu siyasi olarak güçsüzleştiren ödünlerle bağlı bir haldeyken, sosyalist bir programı uygulamaya koymak şöyle dursun, iktidara bile gelemez. Bu, her şeyden önce burjuva muhalefet partilerinin iktidar partisine kıyasla bir “ehven-i şer”i temsil ettiğine dair eskimiş ve sahte efsanenin tereddütsüz bir biçimde reddedilmesi anlamına gelmektedir. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önünde duran devasa siyasi sorumluluklar arasında, işçi sınıfının tüm kapitalist siyaset kurumundan bir kopuş gerçekleştirmesini savunmak, bunu teşvik etmek ve desteklemek de yer almaktadır.

29) Sosyalist Eşitlik Partisi, siyasi eğilimlerin değerlendirilmesinde belirleyici kıstasın bu eğilimlerin şu ya da bu sorun üzerindeki dönemsel tutumları değil, tarihleri, programları, perspektifleri ve sınıf temelleri ve yönelişleri olduğunu düşünmektedir. Tarih işçi sınıfının, seçim sandığında geçici kazanımlar elde etmek adına, işçilerin en temel siyasi, toplumsal ve ekonomik çıkarlarını kurban ettikleri seçim ittifakları kurulması yoluyla, siyasi bir çıkmaz sokağa sürüklendiği sayısız örnekle doludur. 1930’lu yıllarda Stalinistler ve Sosyal Demokrat partiler tarafından oluşturulan “Halk Cephesi” ittifakları, tarihsel ve geniş tabanlı, çok sınıflı ve dolayısıyla içinde uzlaşmaz toplumsal çıkarların yer aldığı, güç kaybına neden olan koalisyonlar oluşturmanın peşinde, uzun dönemli çıkarların dar görüşlü ve haince bir yaklaşımla kurban edilmesinin sonuçlarının en trajik örneklerini sunmaktadır.

Oportünizme Karşı

30) Sosyalist Eşitlik Partisi, bütün siyasi sorunlara yaklaşımında ve uygun taktikleri seçişinde, kapitalist sistemin doğasına hükmeden yasaların ve sınıflı toplumun siyasi dinamiklerinin bilimsel bir kavranışı ve tarihin derslerinin sistematik bir biçimde özümsenmesi temelinde, işçi sınıfının temel çıkarlarını savunmaktadır. Sosyalist Eşitlik Partisi’ni, kısa vadeli taktik kazanımların peşinde işçi sınıfının uzun vadeli çıkarlarını gözden çıkaran oportünist politikalar karşısında uzlaşmaz bir konuma yerleştiren şey işte bu yaklaşımdır. Oportünistler ilkelere ihanetlerini birçok kez, “esneklikten yoksun” dogmaların esiri olmayan ve kendi pratiklerini, verili herhangi bir durumun gereklerine nasıl uyarlayacaklarını sezinleyebilen, gerçekçi politikacılar olduklarını iddia ederek savundular. Bu tür “gerçekçi” politikalar birçok kez -tam da yüzeysel, izlenimci, Marksist olmayan ve dolayısıyla nesnel koşulların ve sınıf mücadelesinin dinamiklerinin gerçekçi olmayan ve yanlış değerlendirmelerini temel aldıkları için- felaketlerin yaşanmasına neden oldular.

31) Ancak oportünizm salt bir entelektüel ve teorik hatanın ürünü değildir. Kapitalist toplumda önemli sosyoekonomik kökleri vardır ve işçi hareketi içinde, düşman sınıf güçlerinin baskısının bir ifadesi olarak gelişir. Oportünizmin -on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Alman Sosyal Demokrasisi içinde ortaya çıkan Bernstein’ınkinden, 1920’lerde Bolşevik Parti içinde büyüyen Stalin’inkine ve 1950’lerin başlarında Dördüncü Enternasyonal içinde gelişen Pablo ve Mandel’inkinden, nihayet 1980’lerin ortalarında Britanya’daki İşçilerin Devrimci Partisi’nin DEUK’tan kopmasına neden olan oportünizmine varıncaya kadar- bütün önemli dışavurumlarının kökleri izlendiğinde, burjuva ve küçük burjuva toplumsal güçlerin işçi sınıfı üzerinde sahip oldukları etki gücüne ulaşılır. Revizyonizmin ve oportünist politikaların temelinde yatan neden ve taşıdıkları önem budur. Bu tür eğilimlere karşı mücadele etmek dikkatleri parti inşasından başka bir yere yönlendirmek değildir; bu mücadele işçi sınıfı içinde Marksizm için verilen kavganın en yüksek noktasıdır.

Sosyalist Bilinç ve Önderlik Krizi

32) Sosyalist Eşitlik Partisi, DEUK’la siyasi dayanışma içinde, devrimci sosyalist bilincin işçi sınıfı içinde kendiliğinden gelişmeyeceğine ilişkin -Bolşevik Parti’nin inşa edilmesi sırasında Lenin tarafından sistematik olarak geliştirilen ve Dördüncü Enternasyonal’in kurulması ve inşa edilmesi mücadelesi içinde Troçki tarafından ileriye doğru taşınan- klasik Marksist anlayışı savunur. Sosyalist bilinç tarihsel gelişmeye ve kapitalist üretim tarzının yasalarına yönelik bilimsel kavrayışı gerektirir. Bu bilginin ve kavrayışın işçi sınıfına götürülmesi gerekir ve bu Marksist hareketin temel görevidir. Lenin’in, Ne Yapmalı?’da, “Devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz” diye yazdığı zaman vurguladığı nokta tam olarak buydu. Devrimci partinin işçi hareketine Marksist teoriyi taşıma çabaları dışında kitlesel işçi sınıfı bilincinin ağır basan biçimi, Lenin tarafından işçi sınıfının “burjuva bilinci” olarak tanımlanan sendikal düzeyde kalacaktır. Devrimci bilinç için verilen mücadelenin, genellikle entelektüel ve Marksist “seçkinciliğe” karşı yapılan demagojik saldırılar eşliğinde küçümsenmesi, gerici akademisyenlerin ve siyasi oportünistlerin sermayesidir.

33) Sosyalizmin zaferi -ve dolayısıyla insan uygarlığının varlığını sürdürmesi ve ileriye doğru gelişimi- Dördüncü Enternasyonal’in, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’nin, Marksist teorinin temelleri üzerinde inşasını gerektirir. Sosyalizm salt bilinç dışı bir tarihsel sürecin kaçınılmaz sonucu olarak gerçekleşmeyecektir. Yirminci yüzyılın bütün tarihi, tarihsel maddeci determinizmin bir karikatürü olan ve Marx, Engels, Lenin ve Troçki’nin çalışmalarında ortaya konan bilgi, teori ve pratik arasındaki dinamik etkileşimle hiçbir ortak yanı bulunmayan bu tür kaderci “kaçınılmazcılığın” aleyhine tanıklık yapmaktadır. Kapitalizm yirminci yüzyılda, nesnel koşullar sosyalizm için yeterince olgunlaşmamış olduğu için değil, kitlesel işçi sınıfı partileri sosyalist devrim için “yeterli olmadıkları”ndan ayakta kalabildi. İşçi sınıfı defalarca destansı mücadeleler verdi. Ama bu mücadeleler Stalinistler, sosyal demokratlar, merkezciler ve reformist örgütler tarafından yanlış yönlendirilerek yenilgiyle sonuçlandı.

34) Kapitalizmin bugün varlığını sürdürmesinin nedeni, işçi sınıfının kendi örgütlerinin (kitlesel siyasi partilerinin ve sendikalarının) ihanetine uğramasıdır. “Bir bütün olarak dünya siyasi durumu, en çok, proletaryanın tarihsel önderlik krizi eliyle nitelenmektedir.” Lev Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesinin başlangıcına yazdığı bu sözcükler, çağdaş siyasi gerçekliğin bir tanımı olarak, geçerliliğini bütünüyle korumaktadır. Bugün, dünya üzerinde, işçi sınıfını devrimci mücadeleye davet etmek şöyle dursun, kendisini var olan dünya kapitalist düzeninin bir karşıtı olarak sunan tek bir kitlesel örgüt bulunmamaktadır. Bu, işçi sınıfının öfkesinin ve hoşnutsuzluğunun eski, siyasi olarak kemikleşmiş örgütler tarafından bastırıldığı, gerçeküstü bir ortam yaratmıştır. Ancak, Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesi Geçiş Programı’nda yazmış olduğu gibi: “Kitlelerin yönelimi, ilk olarak çürüyen kapitalizmin nesnel koşulları, ikinci olarak da eski işçi örgütlerinin haince politikaları eliyle belirleniyor. Bu etkenlerden belirleyici olanı, elbette, birincisidir: tarihin yasaları bürokratik aygıttan daha güçlüdür.”

Marksist Teori ve İşçi Sınıfı

35) Kapitalist sistemin çelişkileri, işçi sınıfını, toplumun devrimci bir anlayışla yeniden örgütlenmesini gündeme getirecek olan mücadelelere sürükleyecektir. Nesnel olarak, bu mücadeleler, üretici güçlerin küresel bütünleşmesinin ulaşmış olduğu gelişkin düzeyden dolayı, açıkça uluslararası bir karakter edineceklerdir. Dolayısıyla, çağımızın büyük stratejik görevi, belirleyici uluslararası devrimci güç olarak bütün ülkelerin işçilerinin siyasi birliğini sağlamaktır.

36) Sosyalist Eşitlik Partisi, faaliyetlerini, özellikle kapitalist üretim tarzının çelişkilerinde ifade edildikleri halleriyle, tarihin ve toplumun nesnel yasalarının çözümlemesine dayandırmaktadır. Felsefi maddecilikten kaynaklanan Marksizm, maddenin düşünce üzerindeki önceliğinde ısrar eder. Marx, “düşünsel olan (das Ideelle), maddi olanın insan kafasına yerleştirilmiş ve tercüme edilmiş biçiminden başka bir şey değildir,” diye yazmıştı [3]. Marx’ın maddeciliği, maddi dünyayı ve onun düşüncedeki yansıma biçimlerini, değişmeyen nesnelerin ve kavramların içsel olarak farklılaşmamış bir toplamı olarak değil; sürekli hareket ve karşılıklı etkileşim içindeki karşıt ve farklı eğilimleri barındıran karmaşık bir süreç olarak gördüğünden dolayı diyalektiktir.

37) Sosyalist Eşitlik Partisi, işçi sınıfının ileri kesimleri içinde bilimsel bir tarih anlayışını; kapitalist üretim tarzının ve onun geliştirdiği toplumsal ilişkilerin bilgisini; bugünkü krizin gerçek doğasına ve dünya çapındaki tarihsel etkilerine ilişkin bir kavrayış geliştirmeye çalışmaktadır. Sosyalist Eşitlik Partisi, nesnel bir tarihsel süreç eliyle yaratılmış maddi toplumsal devrim potansiyelini, sınıf bilinçli ve özgüven sahibi bir siyasi harekete dönüştürmeye çabalamaktadır. Tarihsel maddeci çözümleme yöntemini dünyadaki gelişmelere uygulayan Sosyalist Eşitlik Partisi, dünya kapitalist krizinin şiddetleneceğini öngörmekte ve bunun yaratacağı sonuçlara karşı hazırlanmakta, olayların mantığını açığa çıkarmakta ve -stratejik ve taktiksel olarak- uygun siyasi tepkiyi formüle etmektedir. Sosyalist Eşitlik Partisi, toplumun ilerici ve sosyalist dönüşümünün, yalnızca siyasal bilince sahip işçi sınıfının kitlesel mücadelesi yoluyla sağlanabileceğinde ısrar eder. Yalıtılmış bireylerin şiddet eylemleri, asla işçi sınıfının kolektif mücadelesinin yerini tutamaz. Uzun siyasi deneyimin gösterdiği gibi, bireysel şiddet eylemleri sıkça provokatörler tarafından kışkırtılmakta ve devletin elini güçlendirmektedir.

38) Sosyalist Eşitlik Partisi, her koşul altında şu temel devrimci sosyalist ilkeye bağlı kalır: İşçi sınıfına gerçekleri söylemek. Partinin programı, siyasi gerçekliğin bilimsel ve nesnel bir değerlendirmesini temel almak zorundadır. Oportünizmin en sinsice biçimi, işçilerin gerçeğe hazır olmadığı, Marksistlerin mevcut kitlesel bilinç düzeyini (ya da daha doğrusu oportünistlerin öyle olduğunu düşündükleri bilinç düzeyini) hareket noktası olarak almaları ve programlarını kitlelerin saflarında var olan önyargılara ve kafa karışıklığına uyarlamaları gerektiğini söyleyerek kendini haklı çıkarmaya çalışan biçimidir. Bu korkakça yaklaşım ilkeli devrimci politikanın karşı savıdır. “Program,” diyordu Troçki 1938’de, “işçilerin geri kalmışlığını değil, işçi sınıfının nesnel görevlerini ifade etmelidir. O, işçi sınıfının geri kalmışlığını değil, toplumu olduğu gibi yansıtmalıdır. Program, geri kalmışlığın üstesinden gelmenin ve onu yenmenin aracıdır. Bu yüzden, programımızda, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, kapitalist toplumun toplumsal krizinin tüm şiddetini ifade etmeliyiz.” Troçki, partinin birincil sorumluluğunun “nesnel durumun açık, dürüst bir tablosunu ve bu durumdan kaynaklanan tarihsel görevleri, işçilerin bugün bunun için yeterince olgunlaşmış olup olmadığına bakmaksızın ortaya koymak” olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyordu: “Görevlerimiz işçilerin zihniyetine bağımlı değildir. Görev işçilerin zihniyetini geliştirmektir. Programın formüle etmesi ve ileri işçilere sunması gereken şey budur.” Bu sözler Sosyalist Eşitlik Partisi’nin yaklaşımını tam olarak ifade etmektedir.

Sendikaların İhaneti

39) Oportünistlerin işçilere gerçeği söylemekten kaçınmaları, gerçekte, her zaman, işçi sınıfının kapitalist sisteme tabi kılınmasını sağlayan eski, gerici, bürokratikleşmiş ve tamamen şirket yanlısı sendikalara ve siyasi örgütlere siyasi kılıf sağlama ve onların otoritesini koruma çabalarıyla bağlantılıdır. Sosyalist Eşitlik Partisi, oportünistlerin aksine, işçi sınıfının saflarında, emekçileri temsil etme iddiasındaki eski örgütlerin -esas olarak sendikaların- doğasına ilişkin bir kavrayış geliştirmeyi hedeflemektedir. Sendikalar; kişisel gelirlerini, işçi sınıfının şirketlerce sömürülmesini kolaylaştırmada oynadıkları etkin ve bilinçli rolden sağlayan, azımsanmayacak sayıdaki bir orta sınıf yöneticiler katmanı tarafından ve onların çıkarlarına hizmet etmek üzere yönetilmektedir.

40) Sendikalar geçtiğimiz on yıllar süresince grevlerin kırılmasında, ücretlerin düşürülmesinde, sosyal hakların budanmasında, işten çıkarmalarda ve fabrikaların kapatılmasında önemli bir rol oynadılar. Bu süreçte, yaşanan üye kaybına rağmen sendikaların gelirleri ve yöneticilerinin maaşları artmaya devam etti. Üyelerinin yaşadığı sıkıntılardan yalıtılmış ve onlara yabancı bir halde olan; sendika aidatının işverence işçi ücretinden kesilmesi ve sendikanın hesabına yatırılması sistemi ve çalışma yasaları eliyle tabandan gelen protesto ve grevlerden korunan sendikalar, şirketlere ve kapitalist devlete sıkı sıkıya bağlıdırlar.

41) Sosyalist Eşitlik Partisi, işçi sınıfını temsil etmeyen bu çürümüş örgütlere başkaldırılması çağrısı yapar. Bu, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin, işverenler ve sendika yöneticileri tarafından elbirliğiyle ezilen işçilere ulaşmak ve onlara yardımcı olmak için gerekli olduğu ölçüde bu örgütler içinde çalışmaktan geri duracağı anlamına gelmez. Ancak Sosyalist Eşitlik Partisi, böyle bir çalışmayı, devrimci bir perspektif temelinde; her noktada, tabandaki işçilerin çıkarlarını gerçekten temsil eden ve demokratik denetime tabi olan, fabrika ve işyeri komiteleri gibi yeni, bağımsız örgütlerin oluşturulmasını savunarak yürütür.

42) Sosyalist Eşitlik Partisi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin inşa etme çağrısında bulunduğu Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) girişimini bu temelde kararlılıkla destekler. TK-Uİİ, işçi sınıfının pandemi ve savaşla birlikte şiddetlenen kapitalist saldırıya karşı koyması için, farklı fabrikalarda, sektörlerde ve ülkelerde egemen sınıfa ve korporatist sendikalara karşı mücadelelerini koordine edecek bir yol ve araç sunmaktadır.

Kimlik Siyasetine Karşı Sınıfın Birliği

43) İşçi sınıfının birlik mücadelesini zayıflatmakta ve sınıf bilincini geriye götürmekte önemli bir rol oynayan bir başka oportünizm biçimi, “kimlik” siyasetinin -ulusal, etnik, ırksal, dilsel, dini, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelimlerin sınıf konumlarının üzerine çıkarılmasına dayanan- sayısız biçimlerinin ön plana çıkarılmasıdır. Sınıftan kimliğe doğru bu kayış, bütün emekçilerin karşı karşıya oldukları, kökleri kapitalist sistemde bulunan zorlukların gerçek nedenlerinin anlaşılamaması pahasına yaşanmaktadır. En kötüsü, bu kayış sosyalist bir toplumda bütün insanlara, bu tür aşağılayıcı, insanlıktan çıkarıcı ve keyfi ayrımlar söz konusu olmadan ücretsiz olarak sağlanacak olan eğitim kurumlarına, istihdama ve diğer “fırsatlara” erişim için, farklı “kimlikler” arasında rekabeti körüklemektedir. Sosyalist Eşitlik Partisi bütün insanlar için tam eşitlik talep eder ve onların demokratik haklarını tereddütsüzce savunur. Ulusal, etnik, ırksal ve dilsel miras veya toplumsal cinsiyet ya da cinsel yönelim temelindeki bütün ayrımcılık biçimleri ortadan kaldırılmalıdır. Sosyalist Eşitlik Partisi, programının bu asli demokratik bileşenini, işçi sınıfının bütün kesimlerinin siyasi birliğini temel alan, sosyalizm yolunda verilen kavganın bağlamı içinde öne sürmektedir.

Yabancı Düşmanlığına Karşı Sığınmacı ve Göçmenlerin Hakları İçin

44) İşçi sınıfının birleşmesi için önemli bir önkoşul, Türkiye’de yaşayan göçmen ve sığınmacıların demokratik haklarının koşulsuz savunulmasıdır. Tüm düzen partileri ve medya, dikkatleri kapitalist sistemden kaynaklanan ekonomik ve sosyal krizdeki kendi sorumluluklarından ve NATO’nun bölge genelindeki savaşlarından başka yöne çekmek için yabancı düşmanlığını körüklemekte ve sığınmacılara karşı cadı avını kışkırtmaktadır. Sosyalist Eşitlik Partisi, ekonomik kriz ve artan işsizlik nedeniyle göçmenleri veya emperyalist savaştan kaçan sığınmacıları günah keçisi ilan eden ve şovenist önyargıları körükleyerek işçi sınıfını bölmeye ve sınıf mücadelesini bastırmaya çalışan tüm girişimlere karşı çıkar. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile işbirliği içinde Avrupa’yı bir kaleye çeviren ve binlerce göçmenin ölümüne yol açan gerici sınır rejimini reddeder.

45) Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle emperyalistlerin politikaları ile harap olmuş ülkelerinden ayrılan ve insanca bir yaşam umuduyla Avrupa’ya sığınmak isteyen insanlar için bir geçiş ülkesi olmuştur. Özellikle Suriye’deki rejim değişikliği savaşının sonucu ülkesinden ayrılan 3,5 milyonun üzerindeki sığınmacı Türkiye ile AB arasındaki gerici anlaşmalar sonucu Türkiye’de kapana kısılmış durumdadır. Sosyalist Eşitlik Partisi, her ülkeden işçilerin istedikleri yerde yaşama ve çalışma hakkını koşulsuz olarak savunur. “Kayıt dışı işçi” olarak sınıflandırılan ekonomik göçmenler de dahil olmak üzere tüm göçmen ve sığınmacılar için tam demokratik haklar ve yurttaşlık hakları çağrısı yapar.

Avrupa ve Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri İçin

46) Türkiye, dünya jeopolitiğinde işgal ettiği son derece önemli konum nedeniyle Avrupa ve Ortadoğu’daki gelişmelerden doğrudan etkilenirken bu durum sınıf mücadelelerinin devasa boyutlara ulaşacağını da garanti etmektedir. Bu, Türkiye’de ve Ortadoğu’da Troçkist hareketin inşasının önemini vurgulamaktadır.

47) Emperyalist saldırganlık Ortadoğu’da bir kan gölü yaratmış durumdadır ve Türkiye’yi de içine çekebilecek çok daha kanlı bir bölgesel savaş tehlikesi doğurmaktadır. Irak, Suriye ve Yemen’den sonra ABD önderliğindeki emperyalist güçler ve İsrail, Filistinlilere yönelik soykırımın ortasında İran’a ölüm saçan bir emperyalist savaş açıyorlar. Sosyalist Eşitlik Partisi, Ortadoğu’da ve başka yerlerde ezilen ülkelere yönelik emperyalist saldırganlığa ilkesel olarak karşı çıkar ve DEUK’taki kardeş partileriyle birlikte uluslararası işçi sınıfının bu saldırganlığa ve onun kaynağını oluşturan kapitalizme karşı kitlesel devrimci seferberliği için mücadele eder. Bölgenin yozlaşmış rejimleri ve kapitalist seçkinleri bu kanlı tarihin suç ortaklarıdır. Emperyalist savaşlara son verecek tek toplumsal güç, tüm ulusal, etnik, dinsel ve mezhepsel sınırların ötesinde birleşmiş ve ABD’deki, Avrupa’daki ve tüm dünyadaki sınıf kardeşleri ile ittifak kurmuş Ortadoğu işçi sınıfıdır. Bölgedeki hiçbir burjuva milliyetçi rejim ya da parti bu emperyalist saldırganlığa karşı işçi sınıfının müttefiki değildir. Ortadoğulu işçiler ve ezilen kitleler, emperyalizme ve onun bölgesel müttefikleri olan Türk, Kürt, İsrailli, Arap ve İranlı egemen sınıflara karşı başarılı bir mücadele için, işçi sınıfının tarihsel ve uluslararası deneyimleri üzerine kurulu yalın bir sosyalist perspektife ve programa gereksinim duymaktadır. Ortadoğu’nun yeniden paylaşımına ve yeniden sömürgeleştirilmesine yönelik emperyalist saldırganlığa karşı mücadele, Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri mücadelesine ayrılmaz bir şekilde bağlıdır.

48) Ortadoğulu işçiler, bu mücadeledeki müttefiklerini, Washington ve müttefikleri tarafından yürütülen bitmek bilmez kanlı savaşlara yönelik derin bir muhalefetin olduğu Amerika’daki, Avrupa’daki ve tüm dünyadaki işçiler arasında bulacaklardır. Onlar, bu bölgedeki sınıf kardeşlerinin Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri uğruna mücadelesine güçlü bir destek vereceklerdir. Avrupa ile Ortadoğu arasında bir köprü konumunda bulunan Türkiye’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin emperyalist savaşa yanıtı, Avrupa ve Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri’dir.

Milliyetçiliğe Karşı Proletarya Enternasyonalizmi

49) Sosyalist Eşitlik Partisi, başta Kürt ve Filistin halkları olmak üzere bölgede baskı altında tutulan tüm halkların demokratik, kültürel ve siyasi hakları için mücadele eder. Ortadoğu’daki emperyalist savaşın ve müdahalelerin merkezindeki dört ülkeye bölünmüş olan Kürt halkının ve Siyonist İsrail tarafından etnik temizliğe ve soykırıma tabi tutulan Filistin halkının demokratik ve kültürel hakları ancak uluslararası sosyalizm uğruna mücadelenin parçası olacak bir sosyalist federasyon altında güvence altına alınabilir.

50) Ezilen halkların savunulması, emperyalizm yanlısı, burjuva milliyetçisi hareketlere destek veya ayrılıkçılığın savunusu değildir. Kürt ve Filistin halklarının mahkûm edildiği kanlı tarih, çeşitli burjuva ve küçük burjuva milliyetçi önderliklerin ihanetleri ile damgalanmıştır. Burjuva milliyetçiliği iflas etmiştir.

51) Ulus devletin ve her türlü ulusalcı ve reformist projenin altını oyan ekonominin küresel bütünleşmesi, bu önderlikleri emperyalist devletlerle işbirliğine daha açık hale getirmiştir. Balkanlar’da sahte “insan hakları” savunuculuğu altında Yugoslavya’nın emperyalistler tarafından parçalanması ve son olarak uydu Kosova devletinin kuruluşu bunun açık bir örneğidir. Kafkasya’da emperyalist güçler tarafından kışkırtılan etnik ayrılıkçılığın onların Rusya’yı hedef alan emelleri için kullanılması; emperyalistler, Hint burjuvazisi ve Sri Lanka devleti arasındaki manevraları ile trajik ve kanlı bir şekilde sonunu hazırlayan Tamil Kaplanları; Ortadoğu’da Filistinlilerin milliyetçi önderlikler ile yaşadığı felaketler; son olarak Irak’taki emperyalist işgalin işbirlikçiliğini yapan ya da NATO’nun Suriye’deki rejim değişikliği savaşında başlıca vekil güç olarak ortaya çıkan Kürt milliyetçi hareketleri… Son otuz yılın başlıca örneklerini oluşturan tüm bu burjuva ya da küçük burjuva milliyetçi hareketler, emperyalizme yönelen sözde “ulusal kurtuluş”un felaketten başka bir şey getirmediğini göstermektedir.

52) Anadilinde eğitim, Kürtçenin resmi dil olarak anayasal güvenceye kavuşması, bütün siyasi mahpusların serbest bırakılması ve tüm diğer demokratik ve kültürel hakların tanınması için mücadele eden Sosyalist Eşitlik Partisi, emekçilerin özlemini çektiği kalıcı barışa ve demokratik haklara giden tek yolun, Ortadoğu’daki ve emperyalist ülkelerdeki tüm milliyetlerden işçilerin savaşa ve yeni sömürgeci baskıya karşı küresel sosyalizm uğruna mücadelede birleştirilmesi olduğunda ısrar etmektedir. Bu, bir dünya sosyalist federasyonunun parçası olacak Ortadoğu Sosyalist Federasyonu uğruna mücadele demektir.

53) Sosyalist Eşitlik Partisi ayrıca geçmişte Türkiye nüfusu ve kültürünün önemli bir parçası olan ve sistematik devlet politikaları ile nüfus içindeki oranları gittikçe azaltılan azınlıklara karşı yürütülen şovenist saldırılara ve tarihsel tahrifata karşı kararlılıkla mücadele eder; bu toplulukların işçi sınıfının devrimci önderliği altında birleştirilmesini sağlamaya çalışır.

Demokratik Merkeziyetçilik

54) İşçi sınıfının devrimci mücadelesi örgütü gerektirir ve disiplin olmadan örgüt olmaz. Ancak devrimci mücadele için gerekli olan disiplin bürokratik bir biçimde, yukarıdan dayatılamaz. Disiplinin, ilkeler ve program üzerinde özgürce sağlanmış bir fikir birliği temelinde geliştirilmesi gerekir. Bu düşünce, ifadesini, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin demokratik merkeziyetçilik ilkelerini temel alan örgütsel yapısında bulmaktadır. Politikanın ve uygun taktiklerin formülasyonunda parti içinde tam demokrasi egemen olmalıdır. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin politikaları ve faaliyetleri üzerine yapılan iç tartışmalarda, parti tüzüğünün öngördüklerinin dışında hiçbir sınırlama yoktur. Önderler üyeler tarafından seçilirler ve eleştiriye ve denetime tabidirler. Önderlik içinde yer almaya aday olup eleştiriye tahammül edemeyenler, Amerika Birleşik Devletleri’nde Troçkist hareketin kurucusu olan James P. Cannon’ın şu sözleri üzerinde etraflıca düşünmelidirler: “Gerçek, dürüst olduğu sürece hiç kimseye zarar vermez.” Ancak politikanın formülasyonu nasıl en geniş tartışmayı, açık ve dürüst eleştiriyi gerektiriyorsa, uygulamaya konması da en katı disiplini talep eder. Parti içinde demokratik olarak alınan kararlar bütün üyeler için bağlayıcı niteliktedir. Alınan kararların uygulanmasında bu temel merkeziyetçilik unsuruna karşı çıkanlar, disiplin talebini bireysel özgürlüklerinin ihlal edilmesi olarak görenler, devrimci sosyalist değil, sınıf mücadelesinin gereksinimlerini ve taleplerini anlamayan anarşist bireycilerdir.

Sınıf Bilinci, Kültür ve Dünya Sosyalist Web Sitesi

55) Sosyalizm uğruna verilen mücadele, Türkiye’deki ve uluslararası düzeydeki işçi hareketinin siyasi, entelektüel ve kültürel alanlarda muazzam bir gelişme göstermesini talep etmektedir. Sosyalist Eşitlik Partisi, faydacı ve oportünist politikalar uygulayanların tersine, ancak en yüksek teorik düzeyde çalışan bir hareketin işçi sınıfını kendi bayrağı altında toplayabileceğine, onu kapitalizme karşı mücadeleye ve bunun da ötesinde sosyalist bir toplumun inşasına hazırlayabileceğine inanmaktadır. Burjuva politikacıları işçi sınıfını kendi düşünsel olarak yozlaşmış düzeylerine doğru çekmeye çalışırlarken, Sosyalist Eşitlik Partisi işçi sınıfını tarihsel görevlerinin gerektirdiği düzeye yükseltmeye çalışmaktadır. Sosyalist eğitim yalnızca politikayı değil; aynı zamanda bilimi, tarihi, felsefeyi, edebiyatı, sinemayı, müziği, güzel sanatları ve kültürün bütün alanlarını kapsar. İşçi sınıfının saflarında sosyalist bilinci geliştirme konusunda Sosyalist Eşitlik Partisi’nin elindeki en önemli araç Dünya Sosyalist Web Sitesi’dir (wsws.org). WSWS, dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmelere ilişkin günlük çözümlemeleriyle, kapitalizmin toplumsal gerçeklerinin teşhiriyle, işçi mücadelelerinden haberleriyle, kültürle ilgili önemli sorunlara ilişkin yorumlarıyla, tarihsel ve siyasi konulardaki tartışmalarıyla ve devrimci strateji, taktik ve pratik konularındaki çok önemli incelemeleri ile günümüz Marksist hareketinin biçimlenmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır.

Devrimci Strateji ve Geçiş Talepleri

56) Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ile siyasi dayanışma içinde olan Sosyalist Eşitlik Partisi’nin stratejik amacı, işçi sınıfını eğitmek ve kapitalizme karşı devrimci mücadeleye hazırlamak, işçilerin iktidarını kurmak ve sosyalist bir toplum yaratmaktır. Amacımız kapitalizmi reforme etmek değil, onu sona erdirmektir. Ancak bu amaca ulaşmak, geniş işçi kitlelerinin yaşam koşullarına en dikkatli ve ayrıntılı bir biçimde eğilmeyi ve onların ihtiyaçlarına hitap eden talepleri formüle etmeyi gerektirmektedir. Sosyalist Eşitlik Partisi, pratikte sosyalist devrim perspektifi ile işçi sınıfının içinde yer aldığı somut mücadeleler arasında bir bağın kurulması gerektiğini kabul etmektedir. Lev Troçki tarafından Geçiş Programı’nda savunulan yaklaşım, bu çabasında Sosyalist Eşitlik Partisi’ne yol göstermektedir: Troçki, “Günlük mücadele süreci içindeki güncel talepler ile devrimin sosyalist programı arasındaki köprüyü kurmaları için kitlelere yardımcı olmak gerekiyor. Bu köprü, günün koşullarından ve işçi sınıfının geniş kesimlerinin bugünkü bilincinden hareket eden bir geçiş talepleri sistemini kapsamalı; değişmez bir biçimde tek bir sonuca varmalıdır: iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi,” diye yazmıştı.

57) Bu tür talepler herkese iş, kaliteli sağlık hizmetlerine ve eğitime sınırsız erişim, insanca ve güvenli barınma olanağı sağlanmasını, haciz, icra ve tahliyelerin iptalini, ücretlerin işçilerin denetiminde tespit edilen enflasyona paralel bir biçimde otomatik olarak ayarlanmasını, işyerinin demokratikleştirilmesini, şirketlerin ve finansal kuruluşların mali kayıtlarının halk tarafından serbestçe denetlenmesini, yöneticilerin maaşlarına sınırlamalar getirilmesini, herhangi bir ücret kaybı olmadan çalışma sürelerinin azaltılmasını, gerçek anlamda artan oranlı bir gelir vergisinin ve miras yoluyla büyük boyutlu servet aktarımına önemli sınırlamaların uygulamaya konulmasını, ulusal ve küresel ekonomi için yaşamsal önem taşıyan büyük şirketlerin kamulaştırılmasını ve bunların üzerinde işçilerin demokratik denetiminin kurulmasını ve demokratik ve sosyal olarak faydalı nitelikteki diğer talepleri içerir.

58) Geçiş talepleri, sosyalist bilinci geliştirmeye yönelik daha geniş bir kampanyanın parçası oldukları ölçüde, işçi sınıfının siyasi olarak seferber edilmesinde önemli bir rol oynayacaklardır. Geçiş Programı, uygun siyasi bağlam ya da daha geniş siyasi amaçlara gönderme olmaksızın, içinden kimi taleplerin seçilip alındığı alakart bir menü değildir. Geçiş Programı sosyalizme bir köprü olarak hizmet edecekse, varış yeri işçi sınıfından bir sır olarak saklanamaz.

İşçi Sınıfı ve Sosyalist Devrim

59) Sosyalist Eşitlik Partisi’nin çalışmaları, temelleri gelişkin bilimsel teori ve zengin tarihsel deneyimde olan, işçi sınıfının devrimci rolü ve yazgısına duyulan sarsılmaz bir özgüvenle aşılanmıştır. Ancak sosyalist devrimin zaferi işçilerin bilinçli mücadelelerine bağlıdır. İşçi sınıfının kurtuluşu son tahlilde işçi sınıfının kendi görevidir. Engels’in son derece iyi bir biçimde ifade ettiği gibi: “Toplumsal örgütlenmede tam bir dönüşümün söz konusu olduğu yerde, kitlelerin bizzat bu dönüşüme dâhil olmaları, neyin söz konusu olduğunu, bedenleri ve ruhlarıyla ne için savaş verdiklerini önceden kavramış olmaları gerekir.” Dolayısıyla, sosyalizm yalnızca işçiler onu istediği zaman kurulabilir ve diğer taraftan, kriz içindeki kapitalizmin darbeleri altında bu karar verildiğinde, yeryüzünde Türkiye’deki işçileri dünya sosyalist devriminin öncüsü içindeki yerlerini almaktan alıkoyabilecek hiçbir güç yoktur.

Dipnotlar

[1] Lev Troçki, Sürekli Devrim – Sonuçlar ve Olasılıklar (İstanbul: Yazın Yayıncılık, 2007), s. 186. Çeviren: Ahmet Muhittin.

[2] Lev Troçki, Lenin’den Sonra Üçüncü Enternasyonal (İstanbul: Tarih Bilinci, 2000), s. 9-10. Çeviren: Ufuk Demirsoy.

[3] Karl Marx, “Almanca İkinci Basıma Sonsöz” (1873), Kapital, I. Cilt, (İstanbul: Yordam Kitap, 2017), s. 28-29. Çevirenler: Mehmet Selik ve Nail Satlıgan.

Loading