Türkiye ve Mısır ile İsrail arasında gerilimler artarken Erdoğan Beyaz Saray’da Trump ile görüşecek

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 80. Genel Kurulu’na katılmak için gittiği ABD’de perşembe günü ABD Başkanı Doland Trump tarafından Beyaz Saray’da ağırlanacak.

Erdoğan yaptığı açıklamada “Trump ile görüşmemiz bölgeyi ilgilendiriyor, Ortadoğu’da atılacak her adım bizim için hayati önemde,” derken, Trump Truth Social platformundan Erdoğan ile ilişkilerinin “çok iyi” olduğunu belirtti ve toplantı gündemine ilişkin şunları ifade etti: “Cumhurbaşkanı [Erdoğan] ile birçok ticari ve askeri anlaşma üzerinde çalışıyoruz. Bunlar arasında Boeing uçaklarının büyük ölçekli satın alımı, önemli bir F-16 anlaşması ve olumlu sonuçlanmasını beklediğimiz F-35 görüşmelerinin devamı yer alıyor.”

2017 yılındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Başkan Donald J. Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan görüşürken. (Photo: Wikimedia Commons)

Yargı aracılığıyla yoğun bir hükümet baskısı altında olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) lideri Özgür Özel, birkaç gün önce de Erdoğan’ın Trump’ın oğlu ile İstanbul’daki resmi ofisinde gizli bir görüşme yaptığını, Erdoğan’ın Trump ile görüşebilmesi için Boeing siparişi sözü verildiğini ve Trump’la iyi geçinmek için Gazze’deki Filistinlilerin kaderine terk edildiğini iddia etmişti. Görüşme sonradan teyit edildi.

Özel pazartesi günü de Erdoğan’a şu çağrıyı yaptı: “Gazze’de akan kanı durdurmaya gidecek olsa [Erdoğan’ı] uğurlamaya giderdim. Türkiye’deki anti-demokratik sürece destek almak için Trump’tan besleniyor ve zulme susuyor. Canlı yayında Boeing siparişi vermesin de desin ki Trump’a ‘Sen Netanyahu’ya nasıl kahraman dersin? O bir soykırımcı.’ Ankara’ya geldiğinde ben karşılayacağım! Trump’a ayarı versin, Özgür Özel Esenboğa dönüşü Erdoğan’ı karşılayacak, elini sıkacak. Hadi bakalım, hodri meydan!”

Erdoğan hükümetinin İsrail ile ticareti “Filistin üzerinden” gösterip sürdürerek, Azerbaycan’dan İsrail’e petrol akışına olanak sağlayarak ve Türkiye’deki ABD üslerinin İsrail yararına kullanımına izin vererek ve başka yollarla Siyonist rejimin Filistinlileri yönelik soykırımına suç ortaklığı yaptığı doğrudur. Ancak buna karşı mücadele CHP önderliğinde verilemez. Bu retorik eleştirilerine karşın CHP, Türk burjuvazisinin gerici çıkarları doğrultusunda, soykırımın arkasındaki güçler olan ABD ve NATO emperyalizmi ile askeri-stratejik ittifaktan yanadır.

Erdoğan-Trump görüşmesi, Ankara ile Tel Aviv arasındaki rekabetin ve anlaşmazlığın tırmandığı bir döneme denk geliyor. İsrail’in Katar’ın başkenti Doha’da Hamas müzakerecilerine düzenlediği saldırı sonrası Türkiye ile İsrail arasında gerilimler arttı. İsrail’in bu yasa dışı saldırısı, Hamas’ı bir terör örgütü olarak görmeyen Türkiye’deki Hamas yetkililerinin de hedef olabileceğine yönelik çok sayıda spekülasyona yol açtı.

ABD emperyalizminin bölgedeki bu iki müttefiki arasındaki anlaşmazlık ve rekabet, asıl olarak Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’nun yeniden bölüşümüne ilişkin paylara ilişkindir. Ankara da Tel Aviv gibi Washington’ın Ortadoğu’ya tamamen hâkim olma yönelimine destek veriyor ancak bu süreçte İsrail’in Kıbrıs ve Suriye dahil bölgedeki etkisinin artmasının ve İran’la büyük çaplı bir savaş çıkarmasının Türk burjuvazisinin çıkarlarına zarar vereceğinden endişe ediyor.

Mısır’ın MBC Masr kanalına konuşan Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “İsrail, artık bütün risklerini hesaplamış ve bölgesel yayılmacılığı Filistin meselesinin ötesinde de bir politika haline dönüştürmüş… böylesine yayılmacı bir politikayı güvenlik adına strateji olarak benimsemek herkes için tehlikeli,” dedi.

Fidan buna karşı Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerle “askeri savunma”, yani savaş kapasitelerini geliştirme konusunda iş birliği yapması gerektiğini söyledi. Bu bağlamda önemli bir gelişme olarak, Türkiye ile Mısır deniz kuvvetlerinin 13 yıl aradan sonra ilk kez Doğu Akdeniz’de 22-26 Eylül’de ortak bir askeri tatbikat yapacağı duyuruldu.

Mısır’da askeri diktatör Abdülfettah El Sisi rejiminin de, suç ortaklığı yaptığı Netanyahu rejimi ile arasındaki gerilim artıyor. Mısır egemen seçkinleri, İsrail’in Gazze’deki Filistinlileri Mısır’a doğru sürme olasılığına karşı alarm zillerini çalmış durumdalar. The National News’te çıkan yazıya göre El Sisi Katar’daki Arap-İslam zirvesinde yaptığı konuşmada, İsrail’i “düşman” olarak nitelendirdi ve “mevcut durum devam ederse, aralarındaki 1979 barış anlaşmasının iptal edileceği konusunda uyardı.”

Makaleye göre kaynaklar, İsrail ile Mısır arasında bir savaş olasılığını düşük görüyorlar. Bununla birlikte, Mısır’ın Çin yapımı son teknoloji HQ-9B hava savunma sistemi de dahil olmak üzere askeri yığınak yaptığı Sina Yarımadası, 1948-1973 yılları arasında İsrail ile dört kez savaşa sahne olmuştu.

Büyük enerji rezervlerine sahip Doğu Akdeniz’deki bu tırmanma, Kıbrıs’a da yansımış durumda. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Türkiye Millî Savunma Bakanlığı kaynakları, Avrupa Birliği üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “devam eden silahlanma gayretlerini” ve “İsrail’den Hava Savunma Sistemi tedarik ettiğine yönelik” haberleri takip ettiklerini duyurdular.

1974’teki askeri darbe ve Türkiye’nin askerî harekâtıyla fiilen ikiye bölünmüş olan adanın kuzeyinde sadece Ankara’nın tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bulunuyor.

Dahası Suriye’de jeopolitik nüfuz mücadelesi Türkiye ile İsrail arasındaki en önemli parlama noktası olmayı sürdürüyor. Geçtiğimiz aralık ayında ABD ve Türkiye destekli, El Kaide kökenli Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) iktidara gelmesi, Suriye’nin kuzeyini ve güneyini işgal eden Ankara ile Tel Aviv arasındaki gerilimleri daha da artırdı.

Ankara, güney sınırında ABD-İsrail destekli bir Kürt devletinin ortaya çıkmasının kırmızı çizgisi olduğunu ilan ederken, Tel Aviv Suriye’nin yeni rejiminde Dürziler ve Kürtler gibi azınlıkların özerkliğini teşvik ederek kendi etkisini artırmaya çalışıyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçtiğimiz günlerde Golan Tepeleri’nden çekilme niyetinin olmadığını vurgulayarak HTŞ ile “güneybatı Suriye’yi askerden arındırmayı öngören bir güvenlik anlaşması üzerinde görüşüyoruz,” dedi. BM toplantısı için Washington’a geçen HTŞ lideri Ebu Muhammad El Colani’nin (Ahmed el-Şara) Trump’la bu güvenlik anlaşmasını görüşmesi bekleniyor.

HTŞ ile PKK’nin müttefiki Kürt güçleri (Suriye Demokratik Güçleri, SDG) arasında mart ayında yapılan “entegrasyon anlaşması” bir çıkmaza girerken, son günlerde HTŞ ve SDG güçlerinin yeniden karşı karşıya geldiğine ilişkin haberler geliyor. Ankara, “İsrail’in Suriye’deki maşası” olmama çağrısı yaptığı SDG’nin özerk siyasi ve askeri yapısına son verip yeni Şam rejimine dahil olmaması halinde askeri müdahale tehdidinde bulundu.

Suriye’de 2011’de başlatılan ve Ankara’nın da coşkuyla desteklediği rejim değişikliği savaşında SDG’nin ABD’nin başlıca vekil gücü haline gelmesi, Ankara ile Washington arasında artan bir dizi gerilim konusundan biriydi.

Bu gerilimler, 15 Temmuz 2016’da Erdoğan’ın devirmeye yönelik NATO destekli başarısız darbe girişimi ile doruk noktasına ulaşmıştı. O dönemde Erdoğan önce Çin’le, darbe girişiminden sonra da Rusya ile hava savunma sistemi alma anlaşmaları yaptı. Çin’le yapılan anlaşma darbeden önce iptal edilse de Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alındı ve Türkiye’ye getirildi. Bu, Washington’ın, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması dahil bir dizi yaptırım uygulamasına yol açtı.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan ile sıkı bir ittifak kuran faşist Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli, geçtiğimiz perşembe günü eşi görülmemiş bir açıklama yaparak şunları söyledi: “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek ‘TRÇ’ ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir.”

Erdoğan, Bahçeli’nin bu açıklaması ABD’de kendisine sorulduğunda “Doğrusu ben onu tam takip edemedim,” diyerek konuyu geçiştirdi. 

Gerek ABD-NATO ile güçlü tarihsel bağları bulunan MHP’nin lideri Bahçeli’nin açıklaması gerekse Özel’in Erdoğan’a yönelik suçlamaları, Ortadoğu’daki emperyalist savaşın Türkiye’deki hükümet ve düzen partileri içindeki siyasi krizi derinleştirdiğine işaret ediyor. Ancak bu sağcı burjuva partileri, doğaları gereği bu krize ilerici bir yanıt vermekten acizdirler.

Savaşa, soykırıma ve emperyalizme karşı mücadele, işçi sınıfına dayanmadan ve kapitalist sistemi hedef almaksızın verilemez. Sosyalist Eşitlik Partisi, soykırıma ve emperyalist savaşa son verebilecek tek toplumsal güç olan uluslararası işçi sınıfına seslenmekte ve sosyalist bir program öne sürerek işçileri siyasi iktidar uğruna mücadelede seferber etmeye çalışmaktadır.

Loading