ABD Başkanı Donald Trump, kendisine ülke genelinde ordunun görevlendirilmesi konusunda geniş yetkiler verecek olan İsyan Yasası’nı yürürlüğe koymaya hazırlanıyor. Bu plan, başkanlık diktatörlüğü kurmak için devam eden komplonun son derece önemli bir aşamasıdır.
NBC News çarşamba günü, “Kaynaklara göre, Trump yönetimi yetkilileri, İsyan Yasası’nı uygulamayı ciddi olarak değerlendiriyor” başlığıyla bir haber yayımladı. Haberde, ismi açıklanmayan üst düzey Beyaz Saray yetkililerine göre, “yönetim içindeki tartışmalar son zamanlarda yasanın nasıl ve ne zaman uygulanabileceğinin daha derinlemesine araştırılmasına kaydı,” denildi. Beyaz Saray’dan iki kaynağa göre, yönetim yetkilileri “yasanın uygulanması için yasal gerekçeler ve çeşitli seçenekler hazırlayacak” kadar ileri gidiyorlar.
Yönetimin bu yasayı uygulamayı sadece “araştırdığı” iddiası apaçık bir yalandır. Gerçekte karar çoktan verilmiştir. NBC News, bir Beyaz Saray yetkilisinin bu adımın “acil” olmadığını söylediğini aktardı. Bu şekilde halkı rehavete sürüklemek amaçlanıyor. Aslında, yönetim bu yasayı belirlenmiş adımlarla uygulamaya koymaya hazırlanıyor. Bu adımlar arasında toplu tutuklamalar, muhalefetin şiddetle bastırılması ve ABD’nin çeşitli şehirlerine federal birliklerin konuşlandırılması bulunabilir.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, İsyan Yasası’nı uygulamaya koyma kararının alındığına dair başka ipuçları da verildi. Zira açıklamada şöyle denildi: “Trump yönetimi, Demokratların kötü yönetimi nedeniyle şiddetin pençesine düşen Amerikan şehirlerinde kanun ve düzeni yeniden tesis etmeye kararlıdır. Başkan Trump, şiddete başvuran isyancılar federal kolluk görevlilerine saldırırken seyirci kalmayacaktır. Yönetim, Amerikan şehirlerini yeniden güvenli hale getirirken federal unsurları ve görevlileri korumaya çalışacaktır.”
Olayların kronolojisi, Trump’ın bir takvime göre hareket ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Pazartesi günü Trump, “gerekirse” bu yasayı uygulayacağını söyleyerek, “mahkemeler, valiler veya belediye başkanları bizi engelliyorsa, elbette bunu yaparım,” dedi. Beyaz Saray Danışmanı Stephen Miller, Oregon’a Ulusal Muhafızların konuşlandırılmasına karşı federal mahkeme kararlarını “isyan” olarak nitelendirmişti.
Dün Trump, Beyaz Saray’da aşırı sağcı ve faşist medya figürleriyle sıra dışı bir “yuvarlak masa” toplantısı düzenleyerek, yönetimin faşizan eylemlerine karşı muhalefeti ifade etmek için kullanılan genel bir terim olan “Antifa”yı ezmek için gereken önlemleri tartıştı. Trump, Illinois Valisi J. B. Pritzker ve Chicago Belediye Başkanı Brandon Johnson’ı tutuklama tehdidini yineledi.
Medyada neredeyse hiç yer almayan bu faşist tören, aşırı sağcı propagandacı Jack Posobiec’in Trump’ı överken onun “çeşitli versiyonları neredeyse 100 yıl öncesine, Almanya’daki Weimar Cumhuriyeti’ne” kadar uzanan “Antifa”ya karşı koyduğunu söylemesiyle yeni bir boyuta ulaştı. Weimar’a atıfla Posobiec, Hitler’e karşı antifaşist direniş ile Trump’ın diktatörlüğüne karşı mevcut muhalefet arasında doğrudan bir tarihsel paralellik kuruyor ve faşizme karşı direnişin varlığından yakınıyordu.
Beyaz Saray’a davet edilen sağcı medya figürleri, Demokratik Parti’nin bir fraksiyonu olan Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri’ni (DSA) geniş bir “Antifa ağı”nın parçası olarak nitelendirdiler. İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, “Antifa”yı “IŞİD, Hizbullah ve Hamas” ile bir tuttu. Adalet Bakanı Pam Bondi ise “tüm örgütü tepeden tırnağa yok etmeye” yemin etti. Bu, “Antifa”nın bir parçası olduğu ilan edilen herkesin tutuklanması veya öldürülmesi demektir.
Bu planları uygulamak için İsyan Yasası yürürlüğe konulacak. 1807 tarihli yasa, başkana “isyanları” ve “ayaklanmaları” bastırmak için Amerika Birleşik Devletleri içinde orduyu görevlendirme yetkisi veriyor. 1878 tarihli Posse Comitatus Yasası uyarınca, iç hukukun uygulanmasında ordunun kullanılması genel olarak yasaktır. İsyan Yasası bu konudaki başlıca istisnadır.
Amerikan tarihinde, İsyan Yasası’nın kullanımı, 1861’de Konfederasyon’un Fort Sumter’a saldırısının ardından Abraham Lincoln tarafından uygulanması dışında, gerici baskı örnekleriyle ilişkilendirilmiştir. Başkan Andrew Jackson, 1831’de Nat Turner köle isyanını bastırmak için bu yasayı kullanmıştır.
İç Savaş’ın ardından, İsyan Yasası işçi hareketine karşı bir silah haline gelmiştir: 1877’deki Büyük Demiryolu Grevi, 1894’teki Pullman Grevi, Colorado ve Batı Virginia’daki kömür madencilerinin mücadeleleri ve 1932’de işsiz gazilerin Washington’da düzenlediği Bonus Ordusu yürüyüşüne karşı kullanılmıştır.
Şimdi, İsyan Yasası’na, halkın muhalefetini önlemek için ve başkanlık diktatörlüğünü kurmanın bahanesi olarak, ülke çapında sınırsız biçimde başvurulması söz konusu. Habeas corpus [hakim önüne çıkma] hakkını askıya almanın ötesinde, Amerikan hukukunda İsyan Yasası’ndan daha kapsamlı bir “yasal” yetki yoktur. Yasanın uygulanması, başkanın kentsel alanlar veya eyaletlerin tamamı üzerinde fiili ve hukuki kontrolü üstleneceği ve esasen yerel ve eyalet hükümetlerinin yetkisini devralacağı anlamına gelir. Portland ve Chicago’da bu yasayı uygulayarak Trump, bu şehirleri başkomutanı olduğu ordunun kontrolü altına sokmuş olacak.
Pratikte, yasa Portland veya Chicago’da uygulanırsa, ordu tutuklamalar yapacak, kontrol noktaları kuracak ve devlet düşmanı olarak görülen kişilerin gözaltına alınmasını organize edecektir. İsyan Yasası’nın kendisi başkana federal yargı sistemini geçersiz kılma yetkisi vermese de Trump yasal formalitelere uymayacaktır.
Şirket medyasının Trump’ın hazırlıklarına tepkisi sessizlik ve suç ortaklığı şeklindedir. Çarşamba akşamı itibarıyla, NBC’nin Beyaz Saray’ın İsyan Yasası’nı uygulamak için yasal gerekçeler hazırladığını bildirmesinden 24 saatten fazla bir süre geçmesine rağmen, New York Times’ın ana sayfasında bu tehdide hiç yer verilmedi. Washington Post ve CNN de, federal komuta altında 500 Ulusal Muhafız askeri Chicago’ya ulaşmış olmasına rağmen, bu haberi gizledi veya görmezden geldi.
Demokrat yetkililer arasında da tepki, daha az kaçamak ya da korkakça olmamıştır. Eyaleti federal askeri konuşlandırmaların merkezinde bulunan Illinois Valisi J. B. Pritzker, Trump’ın eylemlerinin 2026 ara seçimlerini ve 2028 başkanlık seçimlerini çalmak amacıyla yapıldığı uyarısında bulunmuş ve yönetimin taktiklerini Nazilerin taktikleriyle karşılaştırmıştır. Ancak bu açıklamalar bile görmezden gelinmiştir.
Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer ve Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries dahil olmak üzere Kongre’deki Demokrat liderler, diktatörlük kurma girişimleri hakkında hiçbir şey söylemediler ve Trump Demokrat yetkilileri tehdit edip hedef alırken tam bir sessizlik içinde kaldılar.
Senatör Bernie Sanders da olabildiğince az konuştu. Çarşamba günü, Trump’ın “seçilmiş yetkilileri tutuklamakla tehdit ettiğini ve bu ülkeyi otoriterliğe doğru götürdüğünü” kabul eden yüzeysel bir açıklama yaptı ve “Yaşam tarzımızı yok etmesine izin vermeyeceğiz,” diye ekledi. Peki, Sanders ya da Demokratlar genel olarak demokratik hakların yok edilmesini durdurmak için ne yapacaklar? Sanders’ın bu konuda bir önerisi yok.
Bu gelişmelerin bilinçli olarak önemsizleştirilmesi, başlı başına bir siyasi tavırdır. Siyaset kurumu ve Demokratik Parti içinde, Trump’ın izlediği yol geniş bir kabul görmektedir. Bunun nedeni, ya kapitalist egemenliği savunmak için bu yolu açıkça desteklemeleri ya da ciddi bir muhalefetin işçi sınıfının kitlesel seferberliğini gerektireceğini bilmeleridir. Demokratlar, diktatörlükten çok bundan korkmaktadır.
Sendikal aygıta gelince, yüz binlerce federal işçi işten çıkarılırken ve yönetim işlere ve sosyal programlara büyük bir saldırı başlatırken, sendikalar hiçbir şey önermiyor. Ulusal Federal Çalışanlar Federasyonu Başkanı Randy Erwin, “Lanet olası işinizi yapın ve biraz uzlaşma gerektiren bir bütçeyi geçirin” diyerek, işçi sınıfına yönelik bu tarihi saldırıyı, iki partinin darbe rejimiyle işbirliği yapması çağrısına indirgedi.
Amerikan halkı arasında Trump’ın eylemlerine karşı giderek büyüyen geniş bir muhalefet var. Anketler, önemli bir çoğunluğun ABD şehirlerine asker gönderilmesini ve siyasi muhalefetin suç sayılmasını reddettiğini gösteriyor. Milyonlarca kişi, 18 Ekim’de yapılacak “No Kings” (Krallara Hayır) gösterilerine katılmaya hazırlanıyor ve ülke çapında şehir ve kasabalarda 2.100’den fazla protesto gösterisi planlanıyor. Trump, ortaya çıkan bu kitlesel muhalefetin boyutundan açıkça dehşete düşmüş durumda ve bu, diktatörlük için belirlediği takvimi hızlandıran önemli bir faktördür.
Gözlerimizi açmanın zamanı geldi. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin diktatörlük hazırlıkları hakkında yaptığı tüm uyarılar doğrulanmıştır. Bu yönetimin her günü, Amerika Birleşik Devletleri’nin işleyen bir demokrasi olduğu iddiasını paramparça ediyor. Kapitalizmi muhafaza etmenin tek yolu diktatörlüktür. Bu durum kontrol altına alınamazsa, Amerikan demokrasisinin sonunun bir hayal kırıklığı olduğu söylenecek.
Trump kafasına göre hareket etmiyor. O, kapitalizmin, çözümsüz çelişkilerin ağırlığı altındaki krizinin kişilik bulmuş halidir. Trump hükümeti, kapitalist oligarşiyi en çıplak haliyle temsil ediyor. ABD hükümetinin kontrolü artık suç dünyasının elindedir.
İşçi sınıfı, diktatörlüğe doğru bu gidişi durdurmak için bağımsız bir siyasi ve örgütsel güç olarak müdahale etmelidir. İşçiler, iş arkadaşlarını savunmak, işten çıkarmalara ve kesintilere direnmek ve Amerikan şehirlerinin askeri işgaline karşı muhalefeti örgütlemek için her işyerinde, okulda ve mahallede taban komiteleri kurmaya başlamalıdır. Bu komiteler, işçi sınıfının tüm kesimlerini birleştiren ve mücadelelerini diktatörlüğe ve toplumsal eşitsizliğe karşı koordineli bir saldırıya bağlayan direniş merkezleri haline gelmelidir.
Sosyalist Eşitlik Partisi, bu girişimleri sektörler ve sınırlar arasında koordine etmek için Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nı (TK-Uİİ) inşa edip yaygınlaştırmak için mücadele etmektedir. Bu küresel ittifak, insanlığı diktatörlüğe, savaşa ve yoksulluğa sürükleyen ortak düşman olan kapitalist oligarşiye karşı işçileri uluslararası düzeyde birleştirmeye zemin oluşturmaktadır.
İşten çıkarmalara, sosyal programların yok edilmesine ve toplumun militarizasyonuna artan öfke, Trump’ı yaratan bütün bir sisteme karşı bilinçli bir siyasi harekete dönüştürülmelidir. İşçi sınıfı kendi programını öne sürmelidir: milyarderlerin, şirket ve finans oligarşisinin mülksüzleştirilmesi ve ekonomik yaşamın özel kâr değil, toplumsal ihtiyaçlar temelinde yeniden düzenlenmesi. Demokratik hakların savunulması, sosyalizm mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
9 Ekim 2025