İzmir’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yönetimindeki Buca Belediyesi’nin iştirak şirketi Buca İmar ve İnşaat Sanayi Teknik Hizmetler AŞ’nin (BUCAMAR) işçileri, yaklaşık üç aydır maaşlarını alamadıkları için salı günü belediye binasını işgal ettiler. İşçilerin üyesi olduğu DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası İzmir 6 No’lu Şubesi, yaklaşık 1800 işçinin kişi başı en az 200 bin lira alacağı olduğunu belirtti.
Yine İzmir’de bulunan CHP’li Konak Belediyesi’ne bağlı Merbel AŞ işçileri, aylardır ödenmeyen maaşları ve toplu sözleşme farkları için çarşamba günü iş bıraktılar. Alacaklarının ödenmemesi nedeniyle bir ayı aşkın bir süredir eylemler düzenleyen CHP’li Karşıyaka Belediyesi’nde çarşamba günü 1780 işçi fiilen greve gitti.
Karşıyaka Belediyesi işçileri salı günü bir protesto eylemi düzenlemişlerdi. Eylemde Evrensel’e konuşan bir işçi, “Çocuğuma okul çantası dahi alamadım, maaşım ödenmediği için borçla geçiniyorum,” diyordu.
Buca Belediyesi işçileri düzensiz maaş ödemeleri ve biriken alacakları nedeniyle aylardır iş bırakma dahil birçok eylem yaptılar. Belediye Başkanı Görkem Duman’ın verdiği sözlere rağmen işçilerin alacakları ödenmedi. Salı günü belediye başkanıyla yapılan görüşmede ancak kısmi bir ödeme yapılacağının belirtilmesi üzerine işçiler belediye binasını işgal ettiler. İşçiler en az iki maaşlarının hemen ödenmesini talep ediyorlar.
Genel-İş Sendikası İzmir 6 No’lu Şube Başkanı Değer Yıldız, Buca Belediye Binası önünde yaptığı açıklamada şunları söyledi: “İşçi arkadaşların yaklaşık 3 aydır maaşları düzgün ödenmiyor, hatta hiç ödenmiyor. Aynı zamanda Toplu İş Sözleşmesi’nden kaynaklı yaklaşık bir sene önce ödenmesi gereken 6 aylık geriye dönük ücretleri ödenmedi.”
İzmir’in yanı sıra İstanbul’da ve ülke genelinde belediyeler büyük bir borç batağında bulunuyor ve işçilerin maaşları ve sosyal hakları giderek artan oranda hedef oluyor. Belediye işçileri maaşlarını ve sosyal haklarını elde edebilmek için ne kendilerini defalarca satan sendikal aygıta ne de en az iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kadar işçi düşmanı olduğunu kanıtlayan CHP’li belediyelerin sözlerine güvenebilirler.
2024 ve 2025’te CHP’li belediyeleri temsil eden Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası (SODEM-SEN) ile Genel-İş sendikası arasında devam eden birçok toplu sözleşme süreci, işçilerin mücadele kararlılığını ve taleplerini hiçe sayan satış anlaşmaları ile sonuçlandı.
CHP yönetimindeki İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne (İzBB) bağlı İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir şirketlerinde çalışan 23 bin işçinin 29 Mayıs’ta başlayan grevi, bunun büyük bir örneğiydi. Grev, yedinci gününde işçilere sorulmadan dayatılan anlaşma ile sona erdirildi ve işçiler için bir kazanım sağlanamadı.
Dünya Sosyalist Web Sitesi İzmir grevinin ardından şunları belirtmişti: “İşçilerin İzmir grevinden çıkarması gereken bir başka önemli ders ise ne kadar sert açıklamalar yapsalar da sendika yönetimlerine güvenilmemesi gerektiğidir.”
Bu uyarı bugün Buca, Konak, Karşıyaka ve diğer belediye işçilerinin mücadeleleri için de geçerliliğini korumaktadır. İleriye giden yol, işçilerin kapitalizme karşı kendi çıkarları doğrultusunda ve uluslararası bir strateji temelinde bağımsız örgütlenmelerinden geçmektedir. İşçiler ipleri kendi ellerine alarak şirketlerin ve siyaset kurumunun kemer sıkma saldırısına karşı sendika bürokrasisinden bağımsız taban komitelerini inşa etmeliler.
2023’te Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilmesinin ardından sözde “enflasyonu bastırmak için” başvurulan yüksek faiz toplumun en üst kesimlerini daha da zenginleştirirken devletin ve belediyelerin borç yükünü artırdı. Küresel borç krizinin bir parçası olan bu süreçte, iki yılın sonunda enflasyonda ciddi bir düşüş olmazken işçi ve emekli reel ücretleri düşürüldü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) son resmi yıllık enflasyon oranını yüzde 33 olarak açıkladı. Bağımsız bir kuruluş olan ENAG ise bu oranı yüzde 65 olarak hesapladı.
Hükümet asgari ücrete sene başında resmi enflasyonun altında bir artış yaparak işçi sınıfına savaş ilan etti ve bunu yaz aylarında kamu emekçilerine yönelik sosyal saldırılar izledi. Hem 600 bin kamu işçisinin hem de 4 milyona yakın memur ve 2,5 milyon emeklilerin maaşları sendika konfederasyonlarının işbirliği ile yine enflasyon karşısında ezildi.
CHP, özünde, Şimşek’in politikalarını yönetimde olduğu belediyelerde sıkı bir şekilde uyguluyor. İşçilerin maaşlarının ve alacaklarının hedef alınması ve geniş çaplı işten çıkarmalar, bunun bir parçasıdır.
Kamuda ve özel sektördeki milyonlarca işçiye ve emekliye karşı uygulanan bu şiddetli kemer sıkma ve yoğunlaştırılmış sömürü programı, kapitalist oligarşinin vergi afları ve teşviklerle de desteklenen zenginleştirilmesinin yanı sıra militarizmi finanse etmeyi amaçlıyor. Türk egemen sınıfının Ortadoğu’daki gerici çıkarlarının peşinden koşmaya yönelik askeri harcamalarının bedeli, işçilerin sosyal koşullarına yönelik saldırıyla ödetiliyor.
2024’te savunma harcamalarının (800 milyar lira) GSYİH’ye oranı yüzde 2 olan Türkiye’nin, NATO taahhüdü doğrultusunda harcamalarını yüzde 5’e çıkarmak için bütçeden ek olarak yaklaşık 1,5 trilyon ayırması gerekiyor. Bu, sosyal harcamaların daha fazla kısılması ve asıl olarak emekçilerden elde edilen vergilerin daha fazla artırılması demektir.
İşçi sınıfına karşı şiddetlenen sınıf savaşı, militarizmle olduğu kadar bir başkanlık diktatörlüğünün inşasıyla da yakından bağlantılıdır. İzmir’deki grev dalgası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin CHP’ye ve temel demokratik haklara yönelik saldırısını tırmandırdığı koşullarda meydana geliyor. Ücretleri ve sosyal hakları için mücadeleye giren işçiler, bu antidemokratik baskıya karşı da seslerini yükseltmelidir. Çünkü otoriter rejim inşası, her şeyden önce işçi sınıfını hedef almaktadır. Ve toplumsal eşitliğe dayalı demokratik bir rejim ancak işçi sınıfının bağımsız siyasi seferberliğiyle ve iktidarı almasıyla kurulabilir.