ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, pazartesi günü, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ortak bir basın toplantısı düzenleyerek, ABD-İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısında Netanyahu’nun “son hamle”sini övdü: Gazze şehrinin fethi ve yıkımı.
İsrail’in Gazze şehrine yönelik saldırısı, Gazze Şeridi’ni tam bir askeri işgal altına alacak ve nüfusun toplama kamplarına kapatılarak yok edilmesi veya zorla yerinden edilmesi için gerekli koşulları yaratacaktır.
Netanyahu, açıklamasında, “Hamas’ın kalesini ele geçirip yok edeceğiz,” diye bağırdı.
Fakat ABD dışişleri bakanı, hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından tutuklama emri çıkarılan İsrail başbakanını, soykırım yaparak kan dökme arzusunda geride bıraktı. Rubio, Filistinlilerin “hayvan” olduğunu söyleyen eski İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın meşhur açıklamasını kamuoyu önünde tekrarladı.
Rubio, “Bu olay, 7 Ekim’de bu hayvanlar, bu barbar hayvanlar, masum insanlara karşı bu operasyonu yaptıkları için oldu,” diye bağırdı ve şunları ekledi: “Bu sona ermeli. Peki, nasıl sona erecek? Bunu yapanları ortadan kaldırarak, onları bir tehdit olarak ortadan kaldırarak sona erecek.”
ABD emperyalizminin Gazze soykırımını finanse etmek, silahlandırmak ve mümkün kılmak konusunda işlediği suçlar ne kadar büyük olursa olsun, Rubio’nun açıklaması yeni bir dönüm noktasıdır. Amerikan emperyalizmi, “demokrasi” ve “insan hakları”nı destekleme maskesini indirerek, Adolf Hitler’in bir konuşmasında kullanabileceği türden bir dil benimsemiştir.
Rubio’nun bu soykırımcı dili kullanması, İsrail’in Gazze şehrine yönelik topyekûn saldırısının başlangıç sinyali oldu. Tanklar ve savaş uçakları harekete geçerken, binlerce insan silah zoruyla Gazze’nin güneyindeki tıkanmış sahil yoluna sürüldü.
Bu haftaki saldırıdan önce, şehirde barınan 1 milyon insanı öldürmek veya sürmek amacıyla düzenlenen kara harekâtına hazırlık olarak, şehrin büyük bir kısmını yerle bir eden amansız bir bombardıman harekâtı yapıldı.
Gazze şehrine yönelik saldırıyı duyuran İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, X’te “Gazze yanıyor. IDF demir yumrukla vuruyor. ... Görev tamamlanana kadar pes etmeyeceğiz ve geri dönmeyeceğiz,” diye yazdı.
“Görev” dediği, tüm bir halkın, dünyanın gözü önünde, utanmazca ve alenen yapılan bir soykırımla yok edilmesi ve yerinden edilmesidir.
İsrail Gazze’de “son hamlelerini” başlatırken, Batı Şeria’yı Gazze’ye uygulanan yıkıma maruz bırakmayı amaçlayan harekâtı da genişletiyor.
Geçen hafta Netanyahu, Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimlerini genişletme planını açıkladı. Bu plan [Batı Şeria'daki] Filistin topraklarını fiilen ikiye bölüyor. Maliye Bakanı Bezalel Smotriç’in ifadesiyle, yerleşim planı “Filistin devleti fikrini gömmek” amacını taşıyor.
İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etme planlarını onaylayan Rubio, Doğu Kudüs’te yasa dışı bir yerleşimci “mimari turizm” sitesinin açılışına katıldı ve Filistinlilerin evlerinin altındaki bir tünelin kazılmasına dahil oldu.
Rubio’nun Netanyahu ile görüştüğü gün, Birleşmiş Milletler İşgal Altındaki Filistin Toprakları Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, İsrail’in Gazze’de sistematik olarak soykırım yaptığını titizlikle ve inkâr edilemez bir şekilde ortaya koyan 72 sayfalık bir rapor yayımladı.
New York Times gazetesinde komisyonun bulgularını açıklayan 81 yaşındaki Güney Afrikalı hukukçu Navi Pillay, “Sonuçlarımız çok net: İsrail, Gazze’deki Filistinlilere karşı soykırım suçu işlemiştir,” diye yazdı.
Pillay, bu kitlesel katliamın eşi benzeri görülmemiş boyutlarını ortaya koydu. 18 bini çocuk ve 10 bini kadın olmak üzere 64 binden fazla Filistinli öldürüldü. Bunun sonucunda Gazze’de yaşam beklentisi 75’ten 40’a düşerek neredeyse yarı yarıya azaldı. Bu, şimdiye kadar kaydedilen en keskin düşüşlerden biri oldu. Gazze’de her saat bir çocuk öldü.
Pillay, “Bunlar savaş kazaları değildir. Bunlar, bir halkın yok edilmesini sağlamak için hesaplanmış eylemlerdir,” diyordu.
Raporda, soykırım suçunun biri fiziksel (“actus reus”), diğeri zihinsel (“mens rea”), iki bileşeni olduğu açıklanıyor. İsrailli yetkililerin her ikisinden de suçlu olduğu şüphe götürmez. Raporda, İsrailli liderler “grubun [Filistinlilerin] üyelerini öldürmek” ve “grubun fiziksel yıkımını sağlamak için kasıtlı olarak yaşam koşullarını bozmak” ile suçlanıyorlar.
Pillay ve komisyonun diğer üyeleri, daha önceki vesilelerle, soykırımın zihinsel bileşeninin genellikle kanıtlanması en zor olan unsur olduğunu, çünkü önceki tüm soykırımlara sistematik örtbasların eşlik ettiğini belirtmişlerdi. Ancak Gazze soykırımı durumunda, İsrailli liderler, Gallant’ın “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz” şeklindeki açıklaması da dahil olmak üzere, açıkça ve alenen soykırımcı açıklamalar yaptılar.
Bu nedenle rapor, “Soykırımın kasıtlı olması konusunda Komisyon, İsrail yetkilileri tarafından yapılan açıklamaların soykırım niyetinin doğrudan kanıtı olduğu sonucuna varmıştır,” diye belirtiyor.
Bu ayın başlarında Washington Post, Beyaz Saray’da kapsamlı tartışmalara konu olan gizli bir planı yayımlamıştı.
Plan, Gazze’nin yıkımı ve etnik temizliğini finansal bir girişim olarak sunuyor ve Gazze’yi terk eden her Filistinlinin, bölgenin işgalcileri için 23.000 dolar ettiğini belirtiyordu. Bu çerçevede soykırım, para kazanma planı olarak sunuluyor; ne kadar çok insan öldürülürse ve ne kadar çok bina yıkılırsa, ABD, İsrail ve onların milyarder yatırımcı “ortakları” o kadar çok para kazanıyorlar.
Raporda, soykırım, ABD’nin Çin’e karşı savaş planları için askeri-lojistik merkez işlevi gören, ABD hakimiyetindeki bir “yeni Ortadoğu”ya yönelik ABD-İsrail planı bağlamında ele alınıyordu.
Gazze soykırımı bir uyarıdır: Çıkış yolu bulamadığı sosyal, ekonomik ve jeopolitik bir krizle karşı karşıya olan Amerikan emperyalizmi gerek dünya halklarına gerekse ABD işçi sınıfına karşı her türlü suçu işleyebilir.
Birleşmiş Milletler’in söylediği veya yaptığı hiçbir şey İsrail’in rotasını değiştirmeyecektir. Uluslararası kamuoyu veya diplomatik kararlar İsrail’i dizginlemiyor. İsrail, soykırımı devlet politikasının meşru bir aracı olarak gören, savaş suçluları tarafından yönetilen bir suç rejimidir.
Ama İsrail’in suçları emperyalizmin suçlarıdır. Gazze soykırımı, Demokratik Parti’nin tam desteğiyle Biden yönetimi altında başlatıldı. Şimdi ise Trump ve onun faşistlerden oluşan hükümeti tarafından sürdürülüyor. Bu katliama, elleri kanlı tüm emperyalist güçler —Britanya, Almanya, Fransa, Kanada ve diğerleri— tarafından silah ve mali destek sağlandı ve katliam meşrulaştırıldı.
Gazze’nin imhası, daha geniş kapsamlı bir emperyalist hücumun parçasıdır. Ukrayna’dan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Asya’ya, egemen seçkinler, derin ekonomik ve siyasi kriz koşulları altında dünyayı yeniden paylaşmak için savaş ve yıkıma başvuruyorlar. Amaçları, sömürgeci egemenliği yeniden dayatmak ve işçi sınıfının tüm direnişini ezmektir. Bu amacı gerçekleştirmek için işleyecekleri suçların hiçbir sınırı yoktur.
Gazze’de neredeyse iki yıldır süren toplu katliam ve toplu cezalandırma deneyimi, kesin bir ders vermektedir: Soykırımı, onu işleyen ve savunan kapitalist güçlere yapılan çağrılarla durdurmak mümkün değildir. Soykırım, ancak her ülkedeki işçi sınıfının, savaş ve baskının temel nedeni olan kapitalist sistemin kendisini hedef alan kitlesel bir hareket içinde bağımsız seferberliğiyle durdurulabilir.