Perspektif

Sıkıyönetim hazırlığı yapan Trump’tan, Portland ve Chicago’yu askeri istila emri

Başkan Donald Trump, 5 Ekim 2025 Pazar günü Virginia eyaletindeki Norfolk Deniz Üssü'nde USS Harry S. Truman gemisinde konuşma yapmak üzere gelirken, First Lady Melania Trump alkışlarla karşılıyor. [AP Photo/Alex Brandon]

Hafta sonu Trump yönetimi, Amerikan halkına karşı savaşını tırmandırarak Portland ve Chicago’da koordineli askeri operasyonlar başlattı.

Trump Portland’da olağan dışı ve anayasaya aykırı bir istila emri vererek daha önce Los Angeles’ta konuşlandırılmak üzere federalleştirilen yüzlerce Kaliforniya Ulusal Muhafız askerini Oregon’un bu en büyük şehrine gönderdi.

100’den fazla Kaliforniya askeri cumartesi gecesi Portland’a ulaştı, geri kalanlar ise pazar günü yoldaydılar. Her iki eyaletin Demokrat valileri, Oregon’dan Tina Kotek ve Kaliforniya’dan Gavin Newsom, Trump’ın bu adımına karşı çıktılar.

Newsom, pazar gecesi sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda, Kaliforniya Ulusal Muhafızlarının Portland’a gönderilmesine “Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın yasaları ve yetkisini inanılmaz bir şekilde suistimal etmesi. Amerika sıkıyönetimin eşiğinde” sözleriyle tepki gösterdi.

Vali Kotek, Portland’daki federal bölge mahkemesine dava açarak Oregon Ulusal Muhafız birliklerinin konuşlandırılmasına karşı çıkmıştı. Trump’ın ilk döneminde atanan Hakim Karin Immergut, Oregon eyaletinin Anayasa’nın 10. maddesi uyarınca egemenlik haklarına sahip olduğuna hükmederek, bu adımı yasaklayan 31 sayfalık bir karar verdi.

Hakim, oldukça sert bir dille, Trump’ın Portland’ın solcu Antifa teröristleri tarafından kuşatma altında olduğu iddiasıyla Oregon Ulusal Muhafızlarını federalleştirme girişiminin “gerçeklerle hiçbir ilgisi olmadığını” yazdı ve şunları ekledi: “Bu ülke, hükümetin yetki aşımına, özellikle de ordunun sivil işlere müdahalesine karşı köklü bir direniş geleneğine sahiptir. Bu tarihi gelenek, basit bir şekilde ifade edilebilir: Burası bir sıkıyönetim değil, anayasal hukuk ülkesidir.”

Immergut pazar gecesi geç saatlerde, Kaliforniyalı veya diğer birliklerin Portland’a getirilmesine karşı bir karar verdi ve birliklerin getirilmesinin daha önce verdiği karara “doğrudan aykırı” olduğunu belirtti.

Chicago’da da benzer bir istila yaşanıyor. Pazar gecesi, Savaş Bakanı Pete Hegseth, Teksas Valisi Greg Abbott’un desteğiyle, Teksas Ulusal Muhafızlarının 400 mensubunun Illinois’e, ayrıca “Oregon ve Amerika Birleşik Devletleri’nin diğer bölgelerine” konuşlandırılması için seferberlik emri verdi. Trump, sözde şehrin hemen dışındaki Broadview banliyösündeki Göç ve Gümrük Muhafaza (ICE) gözaltı merkezini korumak için, Illinois Ulusal Muhafızlarının 300 askerini federalleştirmişti.

Cumartesi sabahı, ICE ajanları, arabalarıyla Broadview tesisine erişimi engellemeye çalıştıklarını iddia ettikleri göstericilere ateş açarak ABD vatandaşı bir kadını yaraladılar. Kadın daha sonra FBI tarafından tutuklandı. Trump, Miller, Noem ve ICE’ın her açıklamasında olduğu gibi, Chicago olayına ilişkin bu açıklama da şüphesiz yalanlardan ibarettir. İç Güvenlik Bakanlığı (DHS), kadının ateşli silah bulundurduğunu iddia etti ancak hükümetin açtığı ceza davasında böyle bir iddia yer almadı.

Beyaz Saray bir iç savaş dili kullanıyor. Yönetimin faşist programının baş mimarlarından biri olan Beyaz Saray Danışmanı Stephen Miller, Immergut’un kararına “hukuksal isyan” diyerek tepki gösterdi. Miller, “Başkan, Oregon’daki bir hakim değil, Silahlı Kuvvetlerin başkomutanıdır,” diye ekledi. Miller, Nazilerin “Büyük Yalan” ilkesini izleyerek, “Portland ve Oregon kolluk kuvvetleri, yerel liderlerin talimatıyla, acımasız terörist saldırılar ve hayati tehditlerle karşı karşıya kalan ICE memurlarına yardım etmeyi reddettiler,” diye yazdı.

Miller ayrı bir gönderide şöyle dedi: “Bu ülkede, aşırı solcu Demokrat hakimler, savcılar ve başsavcılar tarafından korunan, büyük ve giderek büyüyen bir solcu terör hareketi var. Tek çare, meşru devlet gücüne başvurmaktır.” Bu, Trump’ın 1807 tarihli İsyan Yasası’nı yürürlüğe koyarak Portland ve ülke çapındaki diğer şehirlere federal birlikler gönderebileceğine dair açık bir tehdittir.

Trump yönetimi içinde, muvazzaf askerlerin konuşlandırılması konusunda yoğun tartışmalar sürüyor. Minnesota Star-Tribune gazetesi, Miller’ın üst düzey danışmanı Anthony Salisbury ile “Savaş Bakanı” Pete Hegseth’in danışmanı Patrick Weaver arasında geçen ve sızdırılan mesajlaşmayı haber yaptı. Mesajlaşma, Portland’a seçkin 82. Hava İndirme Tümeni’nin konuşlandırılmasına ilişkindi. Gazeteye göre Weaver, Hegseth’in “oradaki askerlerle ilgili herhangi bir sorun çıkarsa”, yani insanlar öldürülürse, “patronun üst düzey desteğini istediğini” yazmış.

Saldırının boyutu ile Demokratik Parti’nin buna tepki olarak önerdiği önlemler arasında keskin bir uçurum var. Kaliforniya Valisi Newsom, yakın zamanda sıkıyönetim ilan edileceğinden bahsederken, Illinois Valisi Jay Robert Pritzker cuma günü yaptığı konuşmada Trump’ı “vatana ihanet niteliğinde sözler” söylemekle ve “vatana ihanet niteliğinde eylemlerde” bulunmakla suçladı. Ancak Demokratların hiçbir eylem önerisi yok.

Bu olayların gündeme getirdiği temel mesele, bu suçlu yönetimin görevden alınmasıdır. Oysa anayasaya ve demokratik haklara saldırdıkları için Trump’ın ve Başkan Yardımcısı JD Vance’in azledilmesini talep eden tek bir Demokrat lider bile yok.

Üst düzey Demokratların açıklamaları, devam eden hükümet kapanmasını, sanki tüm mesele bütçeyle ilgili rutin bir anlaşmazlıkmış gibi ele alıyor ve bunun başkanın askeri-polis diktatörlüğü kurma çabasının bir parçası olmadığını ima ediyor. Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer hafta sonu yaptığı açıklamada, “Bu çok basit. Cumhuriyetçiler hükümeti yeniden açabilir ve aynı zamanda halkın sağlık hizmetlerini daha makul hale getirebilirler,” dedi. Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries de ona katılarak, “Demokratlar sıradan Amerikalıların sağlık hizmetlerini korumak için mücadeleye devam ediyor,” diye belirtti.

Senatör Bernie Sanders, 6 Ocak darbesinin komplocularından Josh Hawley’i Obamacare vergi indirimlerinin uzatılması çağrısı yaptığı için övecek kadar ileri gitti ve Twitter’da “Cumhuriyetçi Senatör Josh Hawley haklı. ... Kapanmayı sonlandırıp milyonlarca insanın sağlık hizmetlerini kurtaralım,” diye yazdı. Sanders başka bir açıklamada, ülkenin İç Savaş’tan bu yana en büyük krizle karşı karşıya olduğunu söyledi. Böyle bir açıklama yapıp ardından hiçbir çözüm önerisi sunmamak, kayıtsızlığın ötesinde, işbirliğidir. Sanders’ın yaptığı da tam olarak budur.

İşçi sınıfının, kendi programı temelinde ve kitlesel mücadele yoluyla bu olağanüstü krize müdahale etmesi zorunludur.

Amerika Birleşik Devletleri’nde faşist bir diktatörlük kurma girişimlerine karşı giderek büyüyen muazzam bir muhalefet var. 18 Ekim’de “Krallara Hayır” sloganı altında gösteriler planlanırken ülke genelindeki şehir ve kasabalarda 2.100’den fazla ayrı eylem düzenlenecek. 14 Haziran’da düzenlenen önceki “Krallara Hayır” protestolarına 5 ila 11 milyon kişi katılmıştı; bazı ölçütlere göre bunlar, Amerikan tarihindeki en büyük siyasi gösterilerdi.

Bu protestolar, işçi sınıfı ve gençliğin diktatörlüğe ve oligarşik yönetime karşı derin muhalefetini ifade etmektedir. Ancak eksik ve en hayati olan şey, bilinçli bir siyasi perspektiftir.

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin 19 Eylül tarihli açıklamasında da belirtildiği gibi, öncelikle “şu anda yaşananların, ordu, polis, paramiliter güçler ve faşist çetelere dayanan bir başkanlık diktatörlüğü kurma çabası olmadığına dair kendini kandırıcı tüm umutları bir kenara bırakmak gerekir.” 

Trump yönetimi, büyük bir tırmanma için bir provokasyon ve bahane arıyor. Portland ve Chicago’daki operasyonlar, Trump yönetiminin ilan ettiği “içerideki düşmana karşı savaş”ın bir parçasıdır. Bu operasyonlar, Trump’ın 30 Eylül’de Quantico’da generalleri topladığı ve subaylara Amerika’nın şehirlerinin iç savaş için “talim alanı” olarak hizmet etmesi gerektiğini söylediği toplantının ardından geldi.

Trump, Amerikan kapitalist oligarşisini temsil ediyor ve onun adına konuşuyor. Amerikan egemen sınıfı, iktidarı bir siyasi mafyaya teslim etmiştir. Bu mafya yönetim, diktatörlüğü egemen sınıfın servetini ve sistemini korumak için tek yol olarak görmektedir.

Hükümetin kapanması, bu toplumsal karşıdevrimde bir silah olarak kullanılıyor: yüz binlerce federal çalışan işten çıkarıldı, sosyal programlar ortadan kaldırıldı ve iktidar yürütme organında toplanıyor. Washington Post gazetesi cuma günü, mevcut yönetimin engellilere yönelik Sosyal Güvenlik yardımlarında ABD tarihindeki en kapsamlı saldırıyı hazırladığını, yaşı hak kazanma kriteri olarak ortadan kaldırdığını ve yaklaşık 750 bin yaşlı ve engelli Amerikalıya yapılan ödemeleri durdurma tehdidinde bulunduğunu bildirdi. Medicaid ve gıda yardımlarındaki kesintilerle birleştiğinde, bu önlemler milyonlarca insanın bilinçli olarak yoksullaştırılması anlamına gelmektedir.

Demokratlar, Trump’ın dünyaya açtığı ekonomik savaşı, Rusya ve Çin ile açık bir askeri çatışmaya girme arayışını ve ülke içinde işçi sınıfına yönelik saldırılarını destekleyen aynı Wall Street ve ordu-istihbarat çevrelerinin çıkarlarını temsil ediyorlar.

Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), koordineli ve kitlesel muhalefetin temeli olarak her işyerinde, okulda ve mahallede taban komitelerinin kurulması çağrısı yapmaktadır. Bu komiteler, işçi sınıfının her kesimini —sanayi, hizmet, kamu sektörü, sağlık, lojistik, eğitim ve teknoloji çalışanları ile öğrencileri ve gençleri— Trump’ın diktatörlüğüne, Demokratların ve sendikal aygıtın suç ortaklığına ve kapitalist oligarşiye karşı tek bir hareket halinde birleştirmelidir.

Bu komiteler, baskı ve diktatörlükle mücadeleyi işlerin, ücretlerin ve sosyal hakların savunulmasıyla birleştirmeli, işten çıkarmalara, bütçe kesintilerine ve yaşam standartlarına yönelik her türlü saldırıya karşı çıkmalıdır. Bu mücadelede, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki işçi sınıfı en güçlü silahına, yani uluslararası sınıf kardeşleriyle birliğine başvurmalıdır.

SEP, küresel bir hareketin parçası olarak sınırların ve sektörlerin ötesinde işçilerin mücadelelerini koordine eden Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nın (TK-Uİİ) inşasına öncülük ediyor. İsrail’in ABD destekli katliamı ikinci yılına yaklaşırken, Gazze’de devam eden soykırıma karşı Avrupa’da düzenlenen kitlesel gösteriler ve Afrika’yı kasıp kavuran gençlerin protesto dalgası da dahil olmak üzere, dünya çapında artan muhalefetin birçok ifadesi var.

Diktatörlük ve faşizme karşı mücadele, kapitalizme karşı mücadeleden ayrı düşünülemez. İşçiler ve gençler, Trump’ın otoriter yönetime doğru gidişine karşı çıkmak için sosyalizm uğruna mücadeleye girişmelidir. Bu, toplumun özel kâr değil, insan ihtiyaçları temelinde yeniden örgütlenmesi uğruna mücadele demektir. Mevcut durumun ciddiyetini gören herkesi Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılmaya çağırıyoruz.

Loading