Perspektif

Soykırım yoluyla “barış”: Trump’tan, Filistinlilerin kemikleri üzerinde Ortadoğu için “tarihi şafak” ilanı

ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim 2025 Pazartesi günü Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenen zirvede konuşuyor; Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi solda. [AP Photo/Evan Vucci]

M.S. 98 yılında, tarihçi Tacitus, Britanya’nın Roma İmparatorluğu orduları tarafından yakılıp yıkılmasını anlatırken şöyle yazmıştı: “Çöle döndürüp adına barış diyorlar.” Neredeyse 2000 yıl sonra, bu acı sözler İsrail ve onun emperyalist patronları tarafından Gazze’deki Filistin halkına dayatılan acımasız koşullar için de uygundur.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze için sözde “barış anlaşması”, Filistinlilerin haklarını çiğneyen ve enerji zengini Ortadoğu üzerinde Amerikan kontrolünü güçlendiren emperyalist bir himaye rejimi yaratıyor. Bu durum, Trump’ın İsrail meclisinde (Knesset) yaptığı konuşma ve ardından pazartesi günü Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi’nin ev sahipliğinde düzenlenen soykırımın suç ortakları toplantısında açıkça ortaya çıktı.

Bir saatten fazla süren dağınık konuşmasında Trump, mafya babası Tony Soprano’nun belagatine sahipti. İsrail milletvekillerine “barış”ı sağlamak için Amerikan silahlarının gücünü övündü, aranan savaş suçlusu Başbakan Binyamin Netanyahu’nun affedilmesini istedi ve ABD hakimiyeti altında “yeni Ortadoğu’nun tarihi şafağı”nın başladığını ilan etti. Netanyahu’nun ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) soykırımcı şiddetinden olumlu bir şey gibi söz eden Trump, hayran dinleyicilerine Netanyahu’nun kendisini defalarca arayıp silah istediğini söyledi ve ABD’nin “İsrail’in güçlü ve kudretli hale gelmesi için çok fazla silah sağlamış olduğunu” ekledi. “İşte bu barışa yol açtı,” diyen Trump, “Size tüm silahları verdik ve siz de onları güzelce kullandınız,” diyordu.

Siyonist rejim silahları o kadar “güzelce” kullandı ki, resmi rakamlara göre en az 67.000 kişiyi katletti. Gerçekte on binlerce kişiyi daha öldürdü. Bunu Filistinlileri yok etmek amacıyla yaptıkları, BM ve diğer uluslararası kuruluşların sayısız raporları ve Filistinlileri “insansı hayvanlar” olarak nitelendiren eski Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Netanyahu hakkında tutuklama kararları çıkarılmasıyla kanıtlanmıştır. Lübnan’a aylarca süren bombardımanlarda binlerce kişi daha öldürülmüş veya sakatlanmışken, Batı Şeria’da yüzlerce Filistinli aşırı sağcı yerleşimciler ve IDF tarafından katledilmiştir.

Trump’ın gangster tarzı performansı, muhalif bir İsrailli politikacının “Filistin’i tanıyın” şeklindeki çekingen talebini içeren bir döviz kaldırmasıyla tamamlandı. Bu politikacı hızla salondan atılırken Trump, “Bu çok iyiydi,” dedi.

Amerikan emperyalizminin dayattığı anlaşma, Gazze’de kalan Filistinlilerin hiçbir hakkını tanımamaktadır, hatta bir “Filistin devleti”ne yönelik anlamsız bir sözlü taahhüt bile söz konusu değildir. Siyonist rejim, sınırları kontrol eden ve istediği zaman kanlı saldırılar düzenleyebilen kalıcı bir işgal gücü muhafaza edecek. İsrail’in 1978’deki Camp David’den 1993’teki Oslo’ya ve soykırıma geçen kasımda “ara verilmesi”ne kadar, son elli yıldır sistematik olarak ateşkesleri ihlal etme sicili, yeni bir ihlalin sadece varsayım olmadığını göstermektedir. Bu sadece an meselesidir.

Trump’ın, Avrupalı emperyalist güçlerin liderlerinin ve şirketlerin kontrolündeki medyanın Ortadoğu’da “barış” hakkındaki söylemleri daha da hilelidir. İlk olarak, iki yıllık soykırımdan sağ kurtulan Filistinliler yıkıntılar içinde yaşamaya terk edilmiştir. Gazze şehrine dönen 300.000’den fazla kişi, İsrail’in şehrin binalarının dörtte üçünü yıkmasının ardından enkaz yığınlarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Amerikalı Führer Trump’ın başkanlık ettiği ve hakkında soruşturma açılmamış savaş suçlusu Tony Blair’in desteklediği Orwellyen “Barış Kurulu” altında, Gazze’deki Filistinliler hiçbir hakka sahip olmayacaklar. Emperyalist güçlerin ve onların Siyonist saldırı köpeğinin keyfine tabi olacaklar. Bu güçler, bölgenin sınırlarını denetleyecek ve istedikleri zaman etnik temizlik yapma veya sakinleri katletme özgürlüğüne sahip olacaklar.

Trump’ın Gazze’deki Filistinlilere yönelik acımasız baskıya nezaret etmesi ile kendi ülkesindeki “Diktatörlük Operasyonu“ kapsamında büyük Amerikan şehirlerindeki işçi sınıfına karşı acımasız devlet baskısı uygulama niyeti arasındaki paralellik yadsınamaz. Bu durum, yurt dışındaki sınırsız emperyalist barbarlığın, yurt içindeki diktatörlük eğilimi ile nasıl el ele gittiğini vurgulamaktadır.

Anlaşma, bölgede “barış”a değil, daha da kanlı yağma ve emperyalist fetih savaşlarına zemin hazırlamaktadır. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar dahil Körfez ülkeleri, İsrail ile beraber İran’ın burjuva-dinî rejimini devirmeye yönelik ABD liderliğindeki ittifaka daha da tam entegre oluyorlar. Trump, Gazze soykırımıyla ABD ve İsrail’e bu yılın başlarında İran’ın nükleer programını vurma fırsatı sunulduğunu belirterek, Tahran’da “rejim değişikliği”nin kendi yönetimi için ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. “Ortadoğu ve İsrail üzerindeki büyük bir bulutu ortadan kaldırdık” diyerek alkışları topladı.

Gazze, büyük güçler arasında dünya pazarlarını ve kaynaklarını yeniden paylaşmak için hızla tırmanan rekabette Çin ve Rusya’yı kenara itmeyi amaçlayan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ticaret koridorunun geliştirilmesinde kilit rol oynamaktadır. Hepsi de soykırıma suç ortaklığı yapan Avrupa emperyalizminin liderlerinin apar topar Mısır’daki imza törenine katılmaları, Almanya, Fransa ve Britanya’nın Gazze’nin “yeniden inşası” adı altında gelecekteki çatışmalarda üzerlerine düşeni yapacaklarını vurgulamaktadır.

Anlaşma daha uzun süre geçerli kalsa bile, Filistinlilerin ve bölgedeki ezilen kitlelerin demokratik ve sosyal özlemlerinin karşılanmasına yönelik hiçbir temel sağlamamaktadır. Mevcut İsrail devletinin emperyalistlerin desteklediği katliamlarla ve Filistin ile Suriye topraklarına yasa dışı el koyulmasıyla kurulduğu düşünüldüğünde, “iki devletli çözüm” fikri saçmalıktır. Siyonizmin, Yahudi halkı için güvenli bir sığınak olacak ulusal bir yurt kurma stratejisinin iflas ettiği, dünya çapında giderek artan sayıda Yahudi de dahil olmak üzere herkes tarafından açıkça görülmektedir. Siyonist devlet, ancak soykırım yoluyla ve ABD emperyalizminin bir garnizon karakolu olarak ayakta kalabilir.

Emperyalist güçler ve Arap diktatörler tarafından tanınan herhangi bir Filistin devleti, Trump’ın Gazze’nin “silahsızladırılacağı” ve ABD’nin himayesi altında kendi şahsi diktatörlüğüne tabi tutulacağına dair sözünden de anlaşılacağı üzere, anlaşmanın yazılacağı kâğıttan daha değerli olmayacaktır. Batı Şeria’daki yerleşimlerin genişletilmesi, Filistin Yönetimi’nin sözde kontrol ettiği toprakları Filistin’in önerilen başkenti Doğu Kudüs’ten koparmıştır.

Kendilerini emperyalist güçlerin muhalifleri veya en azından alternatifleri olarak göstermeye çalışan bölgedeki tüm burjuva milliyetçi rejimler için pazartesi günkü imza töreninden daha yıkıcı bir suçlama olamazdı. Sonunda hepsi, emperyalizmle uzlaşma uğruna Filistinlilerin haklarını feda ettiler; Gazze soykırımına olanak sağladılar ve Trump’ın teşvik ettiği kirli anlaşmayı alkışladılar.

Bu kirli anlaşma, Şarm el-Şeyh’te ABD adına Trump tarafından imzalanırken Türkiye, Mısır ve Katar liderleri de anlaşmaya imza attılar. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümeti, İsrail’in Filistinlileri katletmesini ikiyüzlü bir şekilde eleştirirken, soykırım süresince Siyonist rejime Azerbaycan’dan petrol sağlamaya devam etti ve Esad rejiminin ABD’nin de desteğiyle devrilmesi sonucu Suriye’deki etkisini genişletti. Katar, bir ABD askeri üssüne erişim vaadiyle satın alındı ve diğer Körfez ülkeleriyle birlikte Trump’ın damadı Jared Kushner’in finansal operasyonlarına yaklaşık 5 milyar dolarlık yatırım yaptı.

Ortadoğu’da ezilen kitlelerin demokratik ve sosyal haklarının hiçbiri, Arap, İran, Türk veya Siyonist milliyetçilik türleri gibi ulusal programlarla çözüme kavuşturulamaz. Filistinlilerin şu anda karşı karşıya olduğu çaresiz durum ve Siyonizmin İsrail işçi sınıfını sürüklediği çıkmaz sokak, bunun doğruluğunu kendi yöntemleriyle trajik bir şekilde teyit etmektedir.

On yıllar boyunca Arap hükümetleri tarafından kutlanan ve Filistinli milliyetçi hareketler tarafından alkışlanan sayısız “barış” anlaşmasının her biri, İsrail’in daha fazla toplu katliam ve baskı yapmasının temelini oluşturmuştur.

Gelişmiş ülkelerde devrimci bir hareketin olmaması nedeniyle işçi sınıfının desteğinden mahrum kalmış olmaları, Filistinlilerin trajedisi olmuştur. Ortadoğu’da uzun süredir acı çeken kitlelerin demokratik ve sosyal haklarını kazanmalarının ve barış içinde bir arada yaşamanın gerçek temelini oluşturmak için tek yol, sürekli devrim perspektifi uğruna mücadele etmektir. Arap, Yahudi, İranlı, Türk ve Kürt işçiler, bölgedeki emperyalist egemenliğe karşı ve dünya sosyalist federasyonunun bir parçası olarak Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri’nin kurulması için ortak bir mücadelede birleşmelidir. Bu mücadeledeki müttefikleri, emperyalizm yanlısı ve yozlaşmış Siyonist ve Arap egemen sınıfları değil, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın emperyalist merkezlerindeki işçi sınıfıdır.

Bu ittifakı, soykırımın, emperyalist savaşın ve her türden sömürgeci baskı biçiminin ana nedeni olan kapitalizmi sona erdirebilecek, uluslararası işçi sınıfının bağımsız bir siyasi ve endüstriyel hareketi haline getirmek, ancak Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ve onun günlük yayın organı Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin savunduğu devrimci sosyalist program temelinde mümkündür.

Loading