İsrail, Trump’ın “barış planı”nın ilk aşamasında Filistinlileri öldürmeye devam ediyor

İsrail güçleri geçen hafta ilan edilen “ateşkes”in ardından pazartesi ve salı günü Gazze’de en az yedi Filistinliyi öldürdüler.

İsrail'in güneyinden görüldüğü üzere, İsrailli askerler zırhlı araçlarla Gazze Şeridi'nde ilerliyorlar, 14 Ekim 2025 Salı. [AP Photo/Leo Correa]

Tıbbi kaynaklar Al Jazeera’ya, İsrail keskin nişancılarının salı günü Gazze şehrinin Şucaiyye semtinde beş kişiyi öldürdüğünü doğruladılar. İsrail ordusu, Filistinlilerin ateşkes anlaşmasının bir parçası olan “sarı çizgi” olarak bilinen sınıra yaklaştıkları için “tehdidi etkisiz hale getirdiklerini” iddia etti.

Birçok kaynağa göre, sarı hat Gazze’nin sınırı değil, bölge içinde çizilen bir hattır. Philadelphi Koridoru, Refah’ın büyük bir kısmı ve Han Yunus ile kuzey Gazze’nin bazı bölgeleri gibi stratejik öneme sahip alanları da içeren bu hat, İsrail’in Gazze’nin yaklaşık yarısı üzerinde askeri kontrolünü sürdürmesine izin veriyor.

Ateşkes planına göre, İsrail silahlı kuvvetlerinin planın ilk aşamasında sarı çizgiye çekilmesi gerekiyor. Bu düzenleme, rehinelerin serbest bırakılmasından sonra İsrail askerlerinin bu sarı çizginin arkasında konumlanarak önemli nüfus merkezleri ve hayati transit güzergâhlar üzerindeki hakimiyetini sürdüreceği anlamına geliyor.

“Barış planı”, uluslararası denetim ve geçiş hükümetinin kurulmasıyla, İsrail güçlerinin ek geri çekilmesine işaret eden bir “kırmızı çizgi”ye geçeceği ve nihayetinde İsrail’in Gazze-İsrail sınırındaki tampon bölgenin kontrolünü alacağı daha ileri aşamaları da belirtiyor.

İsrail ordusu, öldürülen kişilerin “sarı çizgiyi geçen şüpheliler” olduğunu iddia ederek, “barış anlaşması”nda öngörülen sözde askeri çekilmeyle doğrudan çelişti.

Pazartesi günü Han Yunus’ta da benzer şiddet olayları yaşandı. Yerel haberlere göre, işgal güçleri Khalid Barbakh adlı kişiyi el-Sikka’daki evini kontrol ederken vurarak öldürdü.

İsrail ordusunun ateşkesin ilk aşaması henüz tamamlanmadan Filistinlilere ateş açmaya ve onları öldürmeye başlaması, Trump’ın anlaşmasının Gazze’deki emperyalist hakimiyeti sürdürmek ve Filistinlileri temel haklarından mahrum bırakmak için tasarlanmış bir aldatmaca olduğunu ortaya koymaktadır.

Gazze’deki cinayetler, Trump’ın arabuluculuğunda imzalanan “barış anlaşması”nın kâğıt üzerinde kalmaktan öteye geçmediğinin inkâr edilemez bir kanıtıdır. Ateşkesin yürürlüğe girdiği iddia edilen andan itibaren Şucaiyye ve Han Yunus’ta açılan ateşler, anlaşmanın İsrail’in şiddetini durdurmada hiçbir işe yaramadığını göstermektedir.

Hastane personelinin ve yerel basının görüştüğü görgü tanıkları, kaos ve keyfi şiddet sahnelerini anlattılar. Gazze şehrindeki el-Ehli Arab Hastanesi’nin önünde gazetecilere konuşan bir kişi, “İsrailli askerler uyarı yapmadan ateş açmaya başladılar,” dedi. Amal al-Saqqa adlı kişi ise, “Ateşkesin yürürlüğe girdiğini duyduk, bu yüzden evlerimize dönmeye çalıştık. Sarı çizgiye ulaşamadan ateş açılmaya başladı,” diye konuştu.

Gazze soykırımı başladığından beri İsrail ordusunun her eyleminde olduğu gibi, İsrail hükümeti temsilcileri gerçeği tersine çevirerek, askerlerin ateşkes şartlarını ihlal eden silahlı şüphelilerle çatışmaya girdiğini iddia ettiler. Salı günü yapılan resmî açıklamada, “Askerler, Gazze’nin kuzeyindeki mevzilerimize yaklaşmaya ve bizi tehlikeye sokmaya çalışan kişilere karşı kendilerini korumak için harekete geçtiler. 10 Ekim anlaşması kapsamında kuvvetlerimizi ve görevimizi savunacağız,” denildi.

Bu arada, Trump yönetiminin müzakerecileri tarafından paylaşılan raporlar ve haritalar, Gazze’nin yarısından fazlasının halen İsrail’in doğrudan işgali altında olduğunu ortaya koyuyor ve anlamlı bir geri çekilme olduğu iddialarına gölge düşürüyor. Bu çelişkiler, pazartesi ve salı yaşanan şiddetin siyasi bağlamını ve sözde “ateşkes”in İsrail’in Gazze ve halkı üzerindeki askeri kontrolünü sürdürmesine dayandığını gösteriyor.

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) salı günü yaptığı analizde açıklandığı üzere, Trump’ın Gazze ateşkesi, İsrail’in Gazze işgalini kurumsallaştırmayı ve ABD’nin Ortadoğu üzerindeki emperyalist kontrolünü sağlamlaştırmayı amaçlayan hesaplı bir siyasi hamledir. WSWS, daha önceki bir değerlendirmesinde de anlaşmanın “Gazze’yi Amerikan başkanının liderliğindeki bir kurulun denetimi altındaki bir sömürge himayesi (manda)” haline getirdiğini ve “Gazze’nin büyük bir kısmının İsrail tarafından kalıcı olarak işgal edilmesini” garanti eden koşullar altında olduğunu belirtti.

WSWS ayrıca anlaşmayı “19. yüzyılda Ortadoğu’da hakim olan açık sömürge egemenliğine geri dönüş” olarak nitelendirerek, Trump’ın planına göre Gazze’nin Trump’ın başkanlık ettiği ve Britanya’dan Tony Blair’in de dahil olduğu bir “Barış Kurulu” tarafından yönetileceğini vurguladı. Bu yapı, “Filistinlilerin seslerinin Filistinlilerin geleceğine ilişkin karar alma sürecinden dışlanmasını garanti ediyor.”

Sahte barış anlaşmasının iç boş karakteri, sözde ateşkes öncesinde, sırasında ve sonrasında İsrail’in insani yardımı engellemeye devam etmesiyle daha da ortaya çıktı. Gazze’nin Mısır’a tek doğrudan kara bağlantısı olan Refah sınır kapısı, anlaşma ile yardım akışının yeniden başlayacağına dair söz verilmesine rağmen kapalı kalmaya devam ediyor. İsrail, Gazze’ye girmesine izin verilen günlük yardım kamyonu sayısını 300’e düşürdü; bu sayı, önceden kararlaştırılan ve zaten yetersiz olan 600 kamyonluk kotanın yarısıdır.

İsrailli yetkililer, ablukayı bir baskı aracı olarak kullandıklarını açıkça itiraf ediyorlar. Resmi açıklamada, devam eden kısıtlamanın gerekçesi olarak, “Yardımın azaltılması ve Refah’ın kapatılması, öldürülen rehinelerin tüm naaşları iade edilene kadar Hamas’a uygulanan yaptırımlardır,” deniyor. Rehinelerin naaşlarının iadesi anlaşmasını uygulamak bahanesiyle alınan bu önlemler, gerçekte Gazze’nin tüm nüfusunu cezalandırmaya yönelik sistematik bir politikanın parçasıdır.

İnsani durum halen çok ağır. BM kurumları gıda kıtlığı ve tıbbi malzeme eksikliğinin giderek derinleştiğini ve yüz binlerce sivilin hayatının tehdit altında olduğu uyarısında bulunuyorlar. Mevcut durum, önceki aylarda görülen felaket koşullarının bir tekrarıdır. O dönemde de yardım akışı, Gazze nüfusu ve yönetimi üzerinde baskı oluşturmak için benzer şekilde bir silah olarak kullanılmıştı.

Görgü tanıkları Gazze’yi saran korku ve umutsuzluk ortamını anlatıyorlar. “Her gün hiç gelmeyen kamyonları bekliyoruz. Çocuklarımız açlık çekiyor ve hastanelerde ilaç kalmadı. Barış sözü verdiler ama elimizde sadece daha fazla acı var,” diyor Refah sınır kapısı yakınındaki bir dağıtım noktasında bekleyen baba Dawoud el-Khalil.

Altyapı ve hastanelerin yeniden inşa edilmesi vaadini de içeren ateşkes hükümlerine rağmen, yardım kuruluşları yardımların “ihtiyaç duyulan miktarın çok küçük bir kısmı” olduğunu ve yaygın kıtlık ve yetersiz beslenmenin hâlâ çözülmemiş bir sorun olmaya devam ettiğini bildiriyorlar. Tutsak sağlık çalışanlarından 55’i esir takası kapsamında serbest bırakılırken, en az 115’i hâlâ tutuklu ve Gazze’deki hastaneler hâlâ ciddi kaynak sıkıntısı çekiyor.

Trump yönetimi ise Demokratik Parti’nin ve burjuva medyanın desteğiyle, anlaşmayı dünya tarihine geçecek bir dönüm noktası olarak tanıtmaya devam ediyor. Ancak sahadaki gerçekler —devam eden cinayetler, kısıtlı yardımlar, çözülmemiş yerinden edilme sorunları— emperyalist barbarlığın devam ettiğini ortaya koyuyor.

Gazze ateşkes anlaşmasını acımasız bir aldatmaca olarak ortaya çıkaran başka gelişmeler de var: İsrailli yerleşimcilerin Batı Şeria’daki Filistinlilere yönelik şiddeti son üç gün içinde keskin bir şekilde tırmandı. Gazeteciler de dahil olmak üzere onlarca Filistinli, özellikle Nablus ve Beita, Huwara ve Deyr Şeref gibi köylerdeki zeytin hasadı mevsiminde, yerleşimciler ve İsrailli askerler tarafından yapılan saldırılarda yaralandı.

Çoğu zaman silahlı olan ve bazen askerlerin de eşlik ettiği yerleşimciler, çiftçilere saldırdı, araçları ve mülkleri ateşe verdi ve sivillere ve basın mensuplarına fiziksel şiddet uyguladı. Pazartesi günü Bardala’da (Ürdün Vadisi) yerleşimciler, yerel halkın geçim kaynağı olan 150 zeytin ağacını yok ederken, Beytüllahim’in güneyindeki Beyt Fajar’da da benzer saldırılar meydana geldi. Burada saldırganlar köpekleri Filistinlilere saldırttılar ve araçları ateşe verdiler.

Filistin Kızılayı çok sayıda yaralıyı tedavi ederken, tanıklar saldırının koordineli olduğunu ve Filistinlileri korkutup yerlerinden etmek amacıyla yapıldığını belirttiler.

BM ve insani yardım örgütleri, son aylarda yerleşimcilerin benzeri görülmemiş bir saldırı dalgası gerçekleştirdiğini belgelediler. Yalnızca 2025 yılının ilk sekiz ayında, Ramallah, Nablus ve El Halil gibi vilayetlerde yoğunlaşan binden fazla saldırı yapıldı. Ekim 2023’ten bu yana, İsrailli yerleşimciler ve silahlı askerlerin eylemleri nedeniyle Batı Şeria’da binden fazla Filistinli öldürüldü ve yaklaşık 10 bin kişi yaralandı; sadece 2025 yılında 178 Filistinli öldürüldü.

Bu şiddet, İsrail’in yerleşim yerlerini genişletme ve Filistin topraklarını de facto ilhak etme stratejisinin bir parçasıdır. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi, Gazze soykırımı ve ardından gelen ateşkes süresince yerleşimcilerin şiddet eylemleri ve erişim kısıtlamaları nedeniyle en az 3.400 Filistinlinin yerinden edildiğini bildirdi.

Loading