1 Ağustos 2025 tarihinde resmî kuruluşu gerçekleşen partimiz Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından 15 Eylül 2025 tarihli, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Muhsin Şentürk imzalı bir yazı almıştır. “Sosyalist Eşitlik Partisi-Dördüncü Enternasyonal Tüzük/Program İncelemesi” konulu bu yazıda, tüzük ve programımızda birtakım değişiklikler talep edilmiştir.
Tüzükle ilgili hususlar teknik niteliktedir. Ancak programımızla ilgili ifade edilen ve kesin bir dille reddettiğimiz talepler, siyasi bir müdahale anlamına gelmektedir. Aşağıda yayımladığımız 3 Kasım 2025 tarihli resmî yanıtımızda belirttiğimiz üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “meşru demokratik talepler olan ‘anadilinde eğitim, Kürtçenin resmi dil olarak anayasal güvenceye kavuşması’ gibi programımızda yer alan taleplerin değiştirilmesi ya da kaldırılmasına yönelik istemleri, yalnızca partimizin değil ama başka siyasi partilerin ve bu talepleri savunan yurttaşların temel demokratik haklarına yönelik kabul edilemez bir müdahale” niteliğindedir.
Partimizin destekçilerini ve tüm demokratik hak savunucularını bu kabul edilemez müdahaleye karşı çıkmaya ve aşağıda yayımladığımız açıklamamızı mümkün olduğunca geniş bir şekilde paylaşmaya çağırıyoruz.
***
03/11/2025
T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
1 Ağustos 2025 tarihinde resmî kuruluşu gerçekleşmiş olan partimiz Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal’e (bundan sonra kısaca “Sosyalist Eşitlik Partisi”) göndermiş olduğunuz 15/09/2025 tarihli, 51047475/2025-1372 sayılı, “Sosyalist Eşitlik Partisi-Dördüncü Enternasyonal Tüzük/Program İncelemesi” konulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Muhsin ŞENTÜRK imzalı yazınız parti merkez yönetimimiz tarafından incelenmiştir.
Buna göre;
Tüzüğümüze ilişkin “12- Parti Tüzüğünün 1. maddesinde Parti adının ‘Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal’ olduğunun belirtilmesine rağmen parti tüzüğünün pek çok yerinde parti ismi olarak ‘Sosyalist Eşitlik Partisi’ ifadesi kullanılarak karışıklık yaratılmıştır” değerlendirmesi yapılmıştır.
Programımıza ilişkin olarak ise “Ayrıca Parti Tüzüğünün 1. maddesinde Parti adının ‘Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal’ olduğunun belirtilmesine rağmen parti programının pek çok yerinde parti ismi olarak ‘Sosyalist Eşitlik Partisi’ ifadesi kullanılarak karışıklık yaratılmıştır” değerlendirmesi yapılmıştır.
Bu itibarla Tüzük ve Program değişikliği istenmiştir. Yapılan bu değerlendirmeler yanlıştır. Çünkü Parti Tüzüğümüzün aynı 1. maddesinde, Parti adının “Kısaltılmış şekli Sosyalist Eşitlik Partisi’dir” diye belirtilmiştir. Bu, Tüzükte, Programda ve başka metinlerde parti adı kısaltması olarak “Sosyalist Eşitlik Partisi”nin kullanılabileceğini ifade etmektedir.
Tüzüğümüzle ilgili belirtilen diğer kimi hususların teknik niteliği göz önünde bulundurularak gerekli değişiklikleri yapmak üzere ... bir Olağanüstü Tüzük Kongresi toplanması kararı alınmıştır. ...
Programımızla ilgili belirtilen hususların ise partimizin ifade özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelik bir müdahale olduğu, programdaki değişiklik taleplerinin hak ihlali oluşturduğu değerlendirilmiş olup, programda herhangi bir değişiklik yapılmaması kararı alınmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ilgili yazısında programımızla ilgili şunları belirtmektedir:
PARTİ PROGRAMININ:
“Milliyetçiliğe Karşı Proletarya Enternasyonalizmi” başlığı altında;
52. Bendi;
“Anadilinde eğitim, Kürtçenin resmi dil olarak anayasal güvenceye kavuşması, bütün siyasi mahpusların serbest bırakılması ve tüm diğer demokratik ve kültürel hakların tanınması için mücadele eden Sosyalist Eşitlik Partisi, emekçilerin özlemini çektiği kalıcı barışa ve demokratik haklara giden tek yolun, Ortadoğu’daki ve emperyalist ülkelerdeki tüm milliyetlerden işçilerin savaşa ve yeni sömürgeci baskıya karşı küresel sosyalizm uğruna mücadelede birleştirilmesi olduğunda ısrar etmektedir. Bu, bir dünya sosyalist federasyonunun parçası olacak Ortadoğu Sosyalist Federasyonu uğruna mücadele demektir.” [Vurgular Başsavcılığın metninde]
53. Bendi;
“Sosyalist Eşitlik Partisi ayrıca geçmişte Türkiye nüfusu ve kültürünün önemli bir parçası olan ve sistematik devlet politikaları ile nüfus içindeki oranları gittikçe azaltılan azınlıklara karşı yürütülen şovenist saldırılara ve tarihsel tahrifata karşı kararlılıkla mücadele eder; bu toplulukların işçi sınıfının devrimci önderliği altında birleştirilmesini sağlamaya çalışır.” [Vurgular Başsavcılığın metninde]
Şeklinde düzenlenmiştir.
Parti Programının yukarıda belirtilen bentlerindeki “anadilinde eğitim, Kürtçenin resmi dil olarak anayasal güvenceye kavuşması için mücadele eden Sosyalist Eşitlik Partisi” ve “Sosyalist Eşitlik Partisi ayrıca geçmişte Türkiye nüfusu ve kültürünün önemli bir parçası olan ve sistematik devlet politikaları ile nüfus içindeki oranları gittikçe azaltılan azınlıklara karşı yürütülen şovenist saldırılara ve tarihsel tahrifata karşı kararlılıkla mücadele eder” ifadeleri ile;
Anayasa ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasının;
“-Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez;
-Siyasi partiler:
Anayasanın 3 üncü maddesinde açıklanan Türk Devletinin diline…, dair hükümlerini değiştirmek;
Dil, ırk, ayrımı yaratmak;
Amacını güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda tahrik ve teşvik edemezler.
Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler…”
Hükümlerine aykırı düzenlemelere yer verilmiştir.
Bu itibarla Programda yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasına aykırı olan ifadelerin düzeltilmesi gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar gözetilerek;
1-Parti Tüzüğünüzün ve Programınızın Anayasa ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasına uygun biçimde ve karışıklıkları/çelişkileri giderecek şekilde yeniden düzenlenmesi,
2-Sonucunun yazımızın tebliğden itibaren 60 gün içerisinde Başsavcılığımıza bildirilmesi,
3-Tüzük ve Program değişikliği yapılıncaya kadar aksine işlem tesis edilmemesi,
4-Aksi takdirde 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasının 104/1. maddesi uyarınca Başsavcılığımızca Anayasa Mahkemesi’ne ihtar davasının açılacağı,
Hususlarında;
Bilgi ve gereği rica olunur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Sosyalist Eşitlik Partisi-Dördüncü Enternasyonal Tüzük/Program İncelemesi” konulu yazısından yukarıda alıntılanan program değişikliği taleplerine yönelik Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal olarak yanıtımız aşağıdaki gibidir:
Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal, Türkiye’de geniş kitlelerce desteklenen, çok sayıda resmi siyasi partinin programında çeşitli biçimlerde dile getirilen meşru demokratik talepler olan “anadilinde eğitim, Kürtçenin resmi dil olarak anayasal güvenceye kavuşması” gibi programımızda yer alan taleplerin değiştirilmesi ya da kaldırılmasına yönelik istemleri, yalnızca partimizin değil ama başka siyasi partilerin ve bu talepleri savunan yurttaşların temel demokratik haklarına yönelik kabul edilemez bir müdahale olarak görmektedir.
Söz konusu haklar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, son derece sınırlanmış olmakla birlikte, şöyle korunmaktadır:
“VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
Madde 25 – Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
VIII. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
Madde 26 – Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Partimizin mirasını savunduğu uluslararası sosyalist hareket, dünya çapında sosyalizmi kurma uğruna mücadelede işçilerin uluslararası birliğini sağlamak amacıyla, tarihi boyunca temel demokratik hakların en tutarlı savunucusu olmuştur. Bu, herhangi bir topluluğun resmî ya da gayri resmî baskıya ya da ayrımcılığa uğramasına veya her türden ayrıcalığa karşı çıkmayı ve tüm bireyler ve halklar için siyasi hak eşitliğinin savunulmasını gerektirir. Bu konuda, tüm sınırlılıklarıyla beraber, mevcut Anayasa’da şunlar belirtilmektedir:
“X. Kanun önünde eşitlik
Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Sosyalist Eşitlik Partisi, programımızda ifade ettiğimiz üzere, “bütün insanlar için tam eşitlik talep eder ve onların demokratik haklarını tereddütsüzce savunur.” Partimiz, eşitlik ve demokrasi kavramlarının sosyal sınıflardan, ekonomik ve siyasi koşullardan bağımsız ele alınamayacağını açıklamaktadır. Bu yüzden programımızda “Demokratik hakların savunulması, sosyalizm için verilen mücadeleye kopmaz bir biçimde bağlıdır. Demokrasi olmadan sosyalizm olamayacağı gibi, sosyalizm olmadan da demokrasi olmayacaktır. Ekonomik eşitlik olmadan, siyasi eşitlik olanaksızdır,” diyoruz. İşçi sınıfının tüm dünyada insanların gerçek eşitliğini sağlayacak sosyalist bir toplum kurma mücadelesinde, demokratik hakları ve siyasi eşitliği tutarlı bir şekilde savunması elzemdir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dikkat çekilen “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” maddesini zedeleyen ve “Dil, ırk, ayrımı yaratmak” sonucunu doğuran, Türkiye’de resmî olarak tespit edilmediği için tam sayısı bilinmemekle birlikte milyonlarca kişiden oluştuğu herkesçe kabul edilen Kürt halkının dili dahil temel demokratik haklarının savunulması değil, bunların inkâr edilip yok sayılmasıdır. Bir ülkede yaşayan farklı dil topluluklarını gözeten birden fazla resmî dilin varlığı “bölücü” değil “birleştirici” niteliktedir. Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romans dilinin resmî diller olduğu İsviçre bu konuda iyi bilinen bir tarihsel örnektir.
Tek bir resmî dilin olmadığı Sovyetler Birliği, özellikle ilk kuruluş yıllarında sayısız milliyetten işçileri ve köylüleri kardeşçe bir eşitlik temelinde birleştirmek amacıyla tüm halkların demokratik haklarına ve diller meselesine büyük özen göstermiştir. Vladimir Lenin imzalı, 26 Aralık 1919 tarihli “RSFSR nüfusu arasında okuma yazma bilmemenin giderilmesi hakkında” başlıklı kararnameyle[1], 8 ile 50 yaşları arasında okuma yazma bilmeyen herkese, kendi ana dillerinde veya isterlerse Rusça okuma yazma zorunluluğu getirildi. Tüm ezme-ezilme ilişkilerinin kaynağını ortadan kaldıracak sosyalist bir dünya toplumu kurmayı amaçlayan Sovyet hükümetinin milliyetler konusundaki ilkeli tavrı kendi yurttaşlarıyla sınırlı değildi. Aynı dönemde Türkiye’deki emperyalist sömürgeci işgale karşı ulusal kurtuluş hareketinin siyasi ve askeri yardımına koşan da Vladimir Lenin ve Lev Troçki önderliğindeki Sovyet hükümeti olacaktı.
Sosyalist Eşitlik Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri süren temel bir siyasi mesele olan Kürt sorununun temel demokratik hakların tanıması yoluyla barışçıl çözümünden yanadır; işçi sınıfını ve halkın diğer kesimlerini bu temel hakların kazanılması ve güvence altına alınması için kitlesel olarak mücadele etmeye çağırmaktadır. Partimiz, bunun, ulusal baskı ve eşitsizliği doğuran sosyoekonomik koşullara karşı küresel sosyalizm uğruna mücadele anlamına geldiğini açıklamaktadır. Ancak bu yolla işçiler ve halklar arasında kardeşlik ve güven duyusu geliştirilebilir ve ancak bu yolla on yıllardır büyük bedeller ödenmesine yol açan bu sorunun kalıcı çözümü sağlanabilir.
Partimiz, böyle bir çözümün ancak sosyalist bir anayasa ile mümkün olacağını savunmakta ama aynı zamanda temel demokratik hakların derhal kazanılması ve uygulanması için mücadele etmektedir. Dahası, askeri darbe rejiminin 1982 Anayasasının yeni bir anayasayla değiştirilmesini savunan tek parti, Sosyalist Eşitlik Partisi değildir. 2002’den beri iktidarda olduğu için “yeni anayasa” talebi ve çağrısı belki de en çok bilinen parti, Adalet ve Kalkınma Partisi’dir (AKP).
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Ekim 2025 tarihli bir konuşmasında bu konuda şunları söylemiştir:
“Hem 1961 Anayasası hem 1982 Anayasası demokratik işleyişe, bu işleyişin ayrılmaz parçası olan siyasi partilere, bilhassa da millî iradeye yönelik güvensizliğin izleriyle doludur. Anayasal metinlerin özüne ve sözüne sirayet eden bu vesayetçi ruh, pek çok yerde kendi varlığını yaşatacak burçlar, kaleler, kuleler inşa etmiştir. Yakın geçmişteki kapsamlı revizyonlara rağmen yeni ve sivil bir anayasa ihtiyacı tam olarak karşılanamadı. Darbelerden değil, milletin irfanından beslenen, demokrasi tecrübemizi fasılalara bölen askeri müdahalelerin kötü mirasını reddeden sivil bir anayasa, vatandaşlarımızın hâlen en büyük özlemidir.”[2]
Türkiye’de anadilinde eğitimin yaygın bir talep olduğu gerçeği, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ağrı Milletvekili Nejla Demir’in 20 Şubat 2025 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumu konuşmasında aktardığı verilerle de açıkça görülmektedir.[3] “Kalıcı bir barış ve onurlu bir yaşam için bir an evvel Kürt diline yönelik engellemelere son verilmeli, eğitimin her kademesinde ana dilinde eğitim hakkı tanınmalı ve Kürtçe (Kurmancî ve Kirmanckî) resmi dil olarak kabul edilmelidir,” şeklindeki demokratik talepleri dile getiren Demir, ayrıca “Türkiye’deki mevcut eğitim sisteminde ana dili Türkçe olmayan çocukların, eğitim süreçlerine dezavantajlı olarak başladığına ve bu durumun pedagojik, psikolojik ve sosyokültürel sorunlara yol açtığına” dikkat çekmiştir.
Aynı konuşmada atıfta bulunulan, Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin 28 Ocak-11 Şubat 2025 tarihleri arasında 22 kentte yaptığı “Türkiye’de Türkçe Dışında Konuşulan Anadillerin Kullanım Düzeyi ile Anadillerine İlişkin Talep ve Eğilimlere Yönelik Araştırma Raporu”[4] son derece açıklayıcıdır. Kürt yurttaşlara odaklandığı görülen araştırmaya katılan 1285 kişinin %97,5’i etnik kökeninin Kürt olduğunu söylemiştir. Ankete katılanların %97,8’i, “Çocuğunuzun Anadilinde Eğitim Görmesini İster Misiniz?” sorusuna “Evet” yanıtını vermiştir. “Anadilinizin Korunması ve Geliştirilmesi Gerektiğini Düşünüyor Musunuz?” sorusuna “Evet” diyenlerin oranı %97,7 olmuştur. “Anadilinizin Varlığını Sürdürmesi Önünde En Büyük Tehlike Sizce Nedir?” sorusuna verilen yanıtların yüzde 80’den fazlasını şu üç yanıt oluşturmaktadır: “Anadilde Eğitimin Olmaması” (%46,5), “Baskı ve Asimilasyon Politikaları” (%19,6), “Yasal Statünün Olmaması” (%15,1). Anket ayrıca hanelerde yaş küçüldükçe anadili kullanımının azaldığına ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları tarafından konuşulmakta olan Türkçe dışındaki dillerin yok oluş sürecine işaret etmektedir.
Anadilinde eğitimin önemi ve gerekliliği, birçok araştırmaya ve uluslararası sözleşmeye konu olmuştur. Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı’nın (UNESCO) 2023 Uluslararası Anadil Günü’nde belirttiği üzere, “Anadilde eğitim, bireylerin tam gelişimi ve dil mirasının gelecek nesillere aktarımı için gerekli olsa da dünyadaki öğrencilerin %40’ı en iyi konuştukları ve/veya anladıkları dil olan anadilde eğitime erişememektedir. Böyle bir durum, öğrenmeyi, kültürel ifadeyi ve sosyal ilişkilerin inşasını ciddi şekilde baltalamakta ve insanlığın dilsel mirasını önemli ölçüde zayıflatmaktadır.”[5] UNESCO’nun 2024’teki mesajında da “Bireyin ana dilinde öğrenmesinin okulda başarı için gerekli olduğu bilimsel olarak nettir. Bu, özgüveni artırır, erken yaşlardan itibaren merak uyandırır ve bilişsel gelişimi kolaylaştırır,” denilerek anadilinde eğitimin önemi vurgulanmıştır.[6]
2012 yılında AKP hükümeti tarafından çıkarılan 6287 sayılı Kanun ve Millî Eğitim Bakanlığınca yayımlanan 2012/37 No’lu Seçmeli Dersler Genelgesi ile Kürtçe ve Türkiye’de konuşulmakta olan başka diller “Yaşayan Diller ve Lehçeler” dersi adı altında seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Bunun anadilinde eğitim olmadığı, son derece sınırlı ve yetersiz bir uygulama olduğu vurgulanmalıdır.
Anadilinde eğitim konusundaki anayasal ve yasal yetersizlik ve çelişkiler konusunda bir başka örnek olarak, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un Aralık 2024’te yaptığı şu açıklama gösterilebilir:
“Kürtçe dil dersi devlet okullarında seçmeli olarak alınabilmektedir. Kürtçe dil dersi özel okullarda seçmeli olarak alınabilmektedir. Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı/kültürü (lisans) bölümleri ve akademik (lisans üstü) çalışmalar için enstitüler var. Kürtçe dil kursları açmak mümkün. Kürtçe’nin eğitim dili olduğu özel okul açmak serbesttir.”[7] [Vurgu sonradan eklendi]
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un son cümlesi, ilgili kanunda 2 Mart 2014’te yapılan şu değişiklikle ilgilidir:
“(Ek cümleler: 2/3/2014-6529/11 md.) Ayrıca, Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapmak amacıyla, özel okul açılabilir. Bu kurumlarda eğitimi ve öğretimi yapılacak dil ve lehçeler Cumhurbaşkanı kararıyla tespit edilir. Bu kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”[8]
“Farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapma”yı içerdiği için “Anayasaya aykırı” olarak yorumlanabilecek bu yasa değişikliği, Millî Eğitim Bakanlığınca herhangi bir yönetmelik çıkartılmadığı için uygulamaya konmamıştır. Dahası, Sosyalist Eşitlik Partisi, halklar arasındaki yapay ayrımları ve yabancılaşmayı derinleştirmeye hizmet edeceği için, anadili farklı olan çocuklar için ayrı özel okul veya devlet okulu kurulmasına karşı çıkmakta ve tüm çocuklara ortak devlet okullarında anadilinde eğitimin sağlanmasını savunmaktadır. Herhangi bir dile tanınan ayrıcalığın ya da uygulanan ayrımcılığın kaldırılması, çocukluktan itibaren insanların birbirlerinin dillerine, kültürlerine ve temel haklarına saygı içinde kardeşçe bir birliktelik oluşturabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Belirttiğimiz üzere, anadilinde eğitim ve resmî dil konusundaki talepler, ifade özgürlüğü kapsamındadır ve hem siyasi partiler hem de bireyler tarafından demokratik yollarla savunulabilmelidir. Kürt meselesinin çözümü iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun 2 Ekim 2025 tarihli 13’üncü toplantısında dinlenen hukukçular, özellikle anadilinde eğitimin önemine dikkat çekmişlerdir.
Örneğin, Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden Serhat Çakmak, Anayasa’nın 42’nci maddesinin “Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçenin yanı sıra yaşayan diller ve lehçelerde anadilde eğitim yapılabilir” şeklinde değiştirilmesini önermiştir.[9]
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde akademisyen olan anayasa hukukçusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem ise aynı komisyonda şunları belirtmiştir:
“Ana dilin bu meselenin odağında yer aldığını söylersek abartmış olmayız. … Ana dil de dahil olmak üzere kültürel kimlik haklarının hayata geçirilmesinin en büyük teminatı ise Türkiye’nin bu hakları anayasal düzeyde tanımasıdır. … Dilsel haklar maddesine dair de üç fıkralı önerim var. Birinci fıkra: ‘Herkes kendi ana dilinde düşünce ve kanaatlerini ifade etme ve yayma özgürlüğüne; ana dilinde yazılı, görsel ve işitsel iletişim kurma, işletme ve bunlardan yararlanma hakkına sahiptir.’ İkinci fıkra: ‘Herkes ana dilinde eğitim görme hakkına sahiptir.’ Üçüncü fıkra: ‘Herkes ana dilinde kamu hizmeti görme ve kamu idaresiyle olan ilişkilerinde ana dilini kullanma hakkına sahiptir.’”[10]
Diyarbakır Barosu da Ekim 2024’te yayımladığı “Türkiye’de Kürt Meselesi Bağlamında, Toplumsal Barış için Hukuki Gereklilikler ve Öneriler” belgesinde şunları belirtmektedir:
“Anadilin hayatın her alanında kullanılması, öğrenilmesi ve geliştirilmesi ile beraber anadilde eğitim alınması temel bir haktır.
“İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca gibi Batı dillerinde eğitim ve öğretim veren okulları dışarıda tutarak, eğitim dilini Türkçe olarak belirleyen bu madde [Anayasa’nın 42. Maddesi], esasen açıkça belirtmeksizin, Kürtçenin eğitim ve öğretimde kullanılmasını yasaklamaktadır. Kuşkusuz, bu yasak sadece Kürtçe değil, Türkçe dışındaki bütün diğer anadiller için geçerlidir ve bu nedenle, Türkiye toplumunun kültürel çeşitliliğini göz ardı etmektedir. Bu maddeyle ayrıca, anadili Türkçe olmayan gayrimüslim öğrenciler ve Batı dillerinde eğitim ve öğretim alan bütün öğrenciler ile Müslüman çoğunluğa mensup olup da anadili Türkçe olmayan Kürt, Laz, Boşnak, Arap gibi etnik kimliklere mensup öğrenciler arasında meşru bir hukuki gerekçeye dayanmayan bir ayrım yapılmaktadır. Bu ise, temel bir insan hakkı olan eğitim hakkının kullanımında devletin vatandaşları arasında ayrımcılık yaptığını göstermektedir. Ayrıca, özellikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşayan Kürt çocukların önemli bir bölümünün okul çağına geldiklerinde Türkçeyi öğrenmemiş oldukları göz önüne alındığında, Kürtçe anadilde eğitimin verilmesinin önündeki bu anayasal engel, eğitimde fırsat eşitliğini de engellemektedir.
“Bütün öğrencilere etnik, kültürel, dinsel kimliklerine bakılmaksızın eğitimde fırsat eşitliği sağlanması adına, eğitim hakkını düzenleyen Anayasa maddesi, anadilde eğitimi yasaklayan ifadelerden arındırılmalıdır. Yeni düzenlemeyle anadilde eğitim hakkı, anayasal güvence altına alınmalıdır.”[11]
Anadilinde eğitim talebine yönelik idari cezalandırma girişimlerinin Türkiye’deki mahkemeler tarafından iptal edildiği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından “hak ihlali” olarak mahkûm edildiği birçok örnek mevcuttur.
2001 sonbaharında İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciler “anadilinde eğitim istiyoruz” talebiyle topladıkları 500 dilekçeyi rektörlüğe teslim ettiler.[12] İlgili bir diğer haberde[13] belirtildiği üzere, demokratik haklarını kullanarak seçmeli Kürtçe dersi açılması başvurusunda bulunan bu öğrencilerden 32’si 2002’de İstanbul Üniversitesi Disiplin Kurulu tarafından okuldan atılmış, 38’sine iki dönem uzaklaştırma, 7 öğrenciye de bir dönem uzaklaştırma cezası verilmişti. Aynı habere göre, “Aralık 2002’de İdare Mahkemesi, öğrencilere verilen cezaların kanunsuz olduğuna hükmederek disiplin cezalarını feshetti. Mahkeme, öğrencilerin verdikleri dilekçenin ya da fikirlerini ifade etmelerinin, disiplin cezasının mazereti olamayacağını ifade etti.” Sekiz öğrencinin başvuruda bulunduğu AİHM, 12 Aralık 2017 tarihli kararında;
“2. Oy çokluğuyla, başvuranlar hakkında uygulanan disiplin cezaları nedeniyle başvuranların eğitim haklarının yetkili makamlar tarafından engellendiğine ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilir olduğuna; …
“4. İkiye karşı beş oyla, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 2. Maddesinin ihlal edildiğine” karar verdi.[14]
Atıfta bulunulan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Eğitim Hakkı” ile ilgili maddesi şöyledir:
“Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.”[15]
AİHM, Aralık 2001 – Ocak 2002’de aynı talepte bulundukları için disiplin cezası alan Afyon Kocatepe Üniversitesi’nden 18 öğrencinin davasını da haklı bulmuş ve yukarıda aktarılan “Eğitim Hakkı” maddesinin ihlal edildiğini tespit etmişti. Öğrencilerin itirazı Aralık 2003’te Danıştay tarafından da kabul edilmişti. AİHM, kararını açıkladığı değerlendirmesinde şunları belirtiyordu:
“AİHM, orantılılık ilkesi hususunda, başvuranların, kınanacak herhangi bir eylemde bulunmadan, sadece Kürtçe gereği ve ihtiyacına ilişkin görüşlerini ortaya koyan ve Kürtçe’nin seçmeli ders kapsamına alınmasını talep eden dilekçeleri sunmaları nedeniyle disiplin yaptırımına maruz kaldıklarını gözlemlemiştir. Bu bağlamda, AİHM, dava dosyasında yer alan bilgiler karşısında, başvuranların şiddete başvurmadıklarını ve üniversitedeki asayiş ve düzeni bozmadıklarını veya bozma girişiminde bulunmadıklarını tespit etmiştir.
“AİHM, dolayısıyla, başvuranların dilekçelerinde ifade ettikleri görüşler nedeniyle cezalandırıldıklarını tespit etmektedir.”[16]
Son olarak, tüzüğünde herkesin “kendi anadilinde … eğitim görmesini” savunduğu için, o dönem 167.000 üyesi bulunan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’na (Eğitim-Sen) açılan iki kapatma davası nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’nin 25 Eylül 2012’de AİHM’de AİHS’nin 10. ve 11. maddelerini (“İfade özgürlüğü” ve “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” maddeleri) ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm edildiğini hatırlatmak gerekir. İkinci kapatma davasının ardından tüzüğünden “anadilinde eğitim” ifadesini çıkaran Eğitim-Sen, bu ifadeyi “15 Mayıs 2011’deki 8. Olağan Genel Kurulu'nda tekrar tüzüğüne koymuştur.”[17]
AİHM’nin ilgili kararında şunlar belirtilmektedir[18]:
“66. AİHM, siyasal partiler gibi derneklerin fikir özgürlüğünün kolektif kullanımına katıldıkları ölçüde Sözleşme’nin 10. ve 11. maddelerinin korunması altına alınmayı talep edebileceklerini hatırlatmaktadır. …
“67. AİHM, ayrıca fikir özgürlüğünün demokratik toplumun başlıca temellerinden biri olduğunu hatırlatmaktadır. 10. maddenin 2. paragrafı göz önünde tutulmak kaydıyla ifade özgürlüğü, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsemeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, aynı zamanda Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirir. …
“70. Kısacası, AİHM’ye göre, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, kurulu düzene karşı çıkan ve gerçekleştirilmesinin barışçı yollardan savunulduğu siyasi fikirler dernek kurma özgürlüğü aracılığıyla uygun şekilde ifade edilme imkânına sahip olmalıdır. …
“76. Sonuç olarak AİHM başvuran aleyhine açılan ve tüzüğünden ihtilaf konusu ibareleri çıkarmaya zorlayan kapatma davasının hedeflenen amaçla ölçüsüz olduğunu ve dolayısıyla ‘demokratik bir toplumda gerekli’ olmadığını değerlendirmektedir.”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının partimizin programına yönelik yazısında atıfta bulunduğu 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın “Azınlık yaratılmasının önlenmesi” başlığı altındaki 81. Maddesinde yer alan;
“Siyasi partiler:
a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler.”
İfadesi hem tarihsel olgularla ve akademik çalışmalarla hem de siyasi gerçeklik ile çelişmektedir. Son noktaya örnek olarak şu gösterilebilir: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın 27 Mart 2025 tarihli haberine göre, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “dini azınlık temsilcileri ile iftarda bir araya” gelmiş ve “iftar sofrasını Türkiye’deki dini azınlık cemaatlerinin temsilcileriyle paylaşmaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu” belirtmiştir.[19]
Tarihsel olgular ve “resmî azınlıklar” açısından ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi olarak da kabul edilen 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nda, siyasi bir kararla, tüm Müslüman halklar “Türk” kimliği altında birleştirilmiş ve yalnızca Müslüman olmayan dini azınlıkların (Ermeniler, Rumlar ve Museviler) varlığı kabul edilmiştir. Bununla ilgili hükümler “Azınlıkların Korunması” bölümünde (Madde 37-45) belirtilmiştir.[20]
Anayasa’nın 90. maddesinde, Lozan Antlaşması ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası hükümleri arasındaki uyumsuzluğu açıklığa kavuşturacak şekilde, şunlar belirtilmektedir:
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
Sosyalist Eşitlik Partisi, programında herhangi bir şekilde suni olarak “azınlık yaratılmasını” önermemekte; tarihsel, sosyal ve siyasal olgulara dayanarak “geçmişte Türkiye nüfusu ve kültürünün önemli bir parçası olan ve sistematik devlet politikaları ile nüfus içindeki oranları gittikçe azaltılan azınlıklara karşı yürütülen şovenist saldırılara ve tarihsel tahrifata karşı kararlılıkla mücadele eder; bu toplulukların işçi sınıfının devrimci önderliği altında birleştirilmesini sağlamaya çalışır,” diye belirtmektedir.
Sonuç olarak, yukarıdaki açıklamalarımız, partimizin programında talep edilen değişikliklerin neden ifade özgürlüğüne ve demokratik siyaset yapma hakkına aykırı olduğunu yeterince açıklığa kavuşturmaktadır. Sosyalist Eşitlik Partisi, programından ve ilkelerinden taviz vermeden, ancak uluslararası işçi sınıfının kapitalist sisteme karşı bağımsız kitlesel seferberliğiyle hayat bulabilecek olan gerçek demokrasi ve sosyalizm uğruna mücadelesini sürdürecektir.
Dikkatinize sunarız,
Ulaş Sevinç
Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal Genel Başkanı
***
Dipnotlar
[1] Bakınız: https://lenin.shm.ru/en/decree-on-eradication-of-illiteracy-among-the-population-of-the-rsfsr/
[2] Bakınız: https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-barisin-tum-yukunu-hamasa-ve-filistinlilere-yuklemek-ne-adildir-ne-dogrudur
[3] Bakınız: https://www.evrensel.net/haber/543742/nejla-demirden-ana-dilinde-egitim-hakki-icin-meclis-arastirmasi-talebi
[4] Bakınız: https://sahamerkezi.org/wp-content/uploads/2025/02/anadil_calismasi_basin_metni_ocak_2025-2.pdf
[5] https://www.unesco.org.tr/Home/AnnouncementDetail/6098
[6] https://www.unesco.org.tr/Home/AnnouncementDetail/6268
[7] Bakınız: https://serbestiyet.com/featured/mehmet-ucumdan-anadilde-egitim-aciklamasi-egitimde-zorunlu-tek-dil-turkcedir-191032/
[8] Bakınız: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2923.pdf
[9] Bakınız: https://www.tbmm.gov.tr/Tutanaklar/TutanakGoster/5252
[10] Bakınız: https://www.tbmm.gov.tr/Tutanaklar/TutanakGoster/5252
[11] Bakınız: https://www.diyarbakirbarosu.org.tr/public/uploads/files/T%C3%9CRK%C4%B0YE%E2%80%99DE%20K%C3%9CRT%20MESELES%C4%B0%20BA%C4%9ELAMINDA%2C%20TOPLUMSAL%20BARI%C5%9E%20%C4%B0%C3%87%C4%B0N%20HUKUK%C4%B0%20GEREKL%C4%B0L%C4%B0KLER%20VE%20%C3%96NER%C4%B0LER%20(1).pdf
[12] Bakınız: https://bianet.org/yazi/16-yil-once-anadilinde-egitim-istiyoruz-talebiyle-bir-kampanya-baslatmistik-192429
[13] Bakınız: https://bianet.org/haber/aihm-den-istanbul-universitesi-nde-kurtce-dersi-karari-192356
[14] Bakınız: ÇÖLGEÇEN VE DİĞERLERİ / TÜRKİYE DAVASI
[15] Bakınız: https://www.yargitay.gov.tr/documents/AIHM.pdf
[16] Bakınız: TEMEL VE DİĞERLERİ – TÜRKİYE
[17] Bakınız: https://bianet.org/haber/aihm-anadilde-egitim-hakki-talebi-ifade-ozgurlugudur-141077
[18] Bakınız: EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI V. TÜRKİYE
[19] Bakınız: https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-dini-azinlik-temsilcileri-ile-iftarda-bir-araya-geldi
[20] Bakınız: https://www.ismetinonu.org.tr/lozan-baris-antlasmasi-tam-metni/
TBMM Kütüphanesi’nde yer alan 1931 tarihli Türkçe-Fransızca metin için bkz. https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2016/11/3-Lozan13-357.pdf
