Aşağıdaki konferans, 2-9 Ağustos 2025 tarihleri arasında düzenlenen Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) Uluslararası Yaz Okulu’nda, Sosyalist Eşitlik Partisi (Almanya) Ulusal Sekreteri Christoph Vandreier tarafından verildi. Bu konferans, Troçkizmin Kökenleri üzerine iki bölümlük konferansın ilk bölümüdür.
WSWS, önümüzdeki haftalarda okulda verilen tüm konferansları yayımlayacak. SEP Ulusal Başkanı David North’un okula giriş niteliğindeki konuşması, “Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturmasının Troçkist hareketin tarihindeki yeri”, 13 Ağustos’ta yayımlandı.
Giriş
Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturması, Lev Troçki’nin öldürülmesiyle ilgili basit bir dedektif hikayesi değildir. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), Troçki suikastını soruşturmaya başlayarak ve hareketin içindeki ve dışındaki Stalinistlerin ve emperyalistlerin rolünü ifşa ederek, kendisini devrimci hareketin tarihine daha derinlemesine bağlamıştır.
Pablocular veya Robertson grubundan farklı olarak, Uluslararası Komite, devrimci önderlik krizini ve dolayısıyla insanlığın krizini çözmenin anahtarının Dördüncü Enternasyonal’in, yani Bolşevizmin sürekliliğinde yattığını anladığı için, hareketin tarihini ve bu tarihin siyasi açıklığa kavuşturulmasını ciddiye almıştır.
DEUK’ta somutlaşan perspektif ve tarihsel ilkeler, işçi sınıfının kapitalistleri devirip sosyalist bir toplum inşa etmesini mümkün kılacak tek temeldir. Stalinistlerin ve emperyalistlerin hareketimize karşı ölümcül düşmanlığının nedeni budur.
Bu yüzden, Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturması üzerine bir okulun, soruşturmanın seyri boyunca savunulup geliştirilen perspektifin, yani Troçkizm perspektifinin, uluslararası sosyalizm perspektifinin sunumu ile başlaması gerekir.
2017 Yeni Yıl Perspektifi’nde, Joseph Kishore ve David North yoldaşlar, Ekim Devrimi’nin dayandığı şu üç siyasi ve teorik temeli saptamışlardı:
1) İşçi sınıfının eğitiminin ve devrimci pratiğinin teorik temeli olarak, felsefi idealizme ve Marksizm karşıtı revizyonizme karşı diyalektik ve tarihsel maddeciliğin savunusu ve olgunlaştırılması;
2) İşçi sınıfının siyasi bağımsızlığını sağlama mücadelesini engelleyen ya da ona zarar veren oportünizmin ve merkezciliğin çeşitli biçimlerine karşı amansız mücadele;
3) Bolşevik Parti’yi 1917’de iktidarı almaya yönlendiren stratejik perspektifin yıllar boyunca geliştirilmesi. Lenin’in, bu son süreçte Troçki tarafından önceki on yıl içinde geliştirilmiş olan sürekli devrim teorisini benimsemesi, Bolşeviklerin geçici hükümetin devrilmesine giden aylardaki stratejisine yol gösteren en önemli ilerlemeydi. [1]
İkinci noktayla ilgili olarak, Lenin işçi sınıfının bağımsız perspektifi için yılmaz bir mücadele verdi. 1890’larda popülistlere karşı yazdığı yazılarında, işçi sınıfının bu burjuva ve küçük burjuva güçlere karşı bağımsız sınıf pozisyonunu alması gerektiğini ısrarla savundu. Ne Yapmalı? adlı eserinde, ekonomistlere karşı işçi sınıfının bağımsızlığının ancak burjuva ve kendiliğinden bilince karşı sürekli pratik, politik ve teorik bir mücadeleyle elde edilebileceğini savundu ve bu temelde 1903’te Menşeviklerle bölünme yaşadı.
Lenin, bağımsız bir çizgi için ve tüm oportünizme karşı bu mücadelede, tarih ve topluma dair maddeci bir anlayışın vazgeçilmez olduğunu anlamıştı. Devrimci parti, sınıf mücadelesini bilimsel olarak anlayabilirse, bu mücadeleye müdahale edebilir ve işçi sınıfının bilincini yükseltebilir. Lenin, önemli eseri Materyalizm ve Ampiryokritisizm’de bunu şu şekilde özetlemiştir:
İnsanlığın en yüksek görevi, ekonomik evrimin (toplumsal varoluşun evriminin) bu nesnel mantığını genel ve temel özellikleriyle kavramaktır, böylece toplumsal bilincini ve tüm kapitalist ülkelerin ileri sınıflarının bilincini buna mümkün olduğunca net, açık ve eleştirel bir şekilde uyarlayabilir. [2]
Lenin, Troçki ve diğer büyük Marksistlerin çalışma temelini bu oluşturuyordu. Onlar Marksizmi, tarihsel gelişime dayatılacak bir şablon olarak değil, işçi sınıfının bağımsız çizgisini geliştirmek amacıyla nesnel gelişmeyi doğru bir şekilde kavramanın bir aracı olarak anladılar. Kapitalizmin 19. yüzyılın sonundan itibaren geçirmiş olduğu kapsamlı değişikliklere bu bakış açısıyla yaklaştılar. Rusya’da bu sorular özellikle keskin bir hal almıştı.
Rus Devrimi’nin üç anlayışı
Kishore yoldaş, Rus Devrimi üzerine verdiği konferansta, “Marksizmin temel ilkesi, toplumsal devrimin -yani bir egemen sınıfın yerini bir başkasının alması sürecinin- ancak üretici güçlerin gelişmesinin artık mevcut üretim ilişkileri çerçevesi içinde mümkün olmadığında meydana geldiğidir,” diye açıklamıştı. [3]
Fakat Marksizm Rusya’ya geldiğinde, bu süreçler henüz emekleme aşamasındaydı. Ülke büyük ölçüde bir tarım ülkesiydi ve 100 milyonluk bir köylü nüfusu vardı. 1861’de serflik kaldırılmış olsa da kırsal yapılar esasen feodal kalmıştı ve çoğunluğu aristokrat olan son derece zengin yaklaşık 60.000 toprak sahibinin hakimiyeti atlındaydı. Aynı zamanda, kent merkezlerindeki sanayi oldukça moderndi. Üç ila beş milyon işçi, genellikle 1000’den fazla çalışanı olan büyük fabrikalarda, ulusal gelirin yaklaşık yarısını üretiyordu.
Bu koşullar altında, Rus sosyalist hareketi içinde, uluslararası Marksizm için büyük önem taşıyan ve Ekim Devrimi’nin temelini oluşturan, Rusya’daki devrimin niteliği hakkında yoğun bir tartışma yaşandı. Esasen üç anlayış vardı.
Rus Marksizminin babası Georgi Plehanov, uluslararası sosyalizme bağlı bağımsız bir işçi partisi kurmanın gerekliliğini anlamıştı. Daha 1848’de Almanya’da, burjuvazinin, proleter ayaklanmasından korktuğu için demokratik devrimi ilerletmektense feodal güçlerle ittifak kurmayı tercih edeceği belli olmuştu. Plehanov, 1889’da İkinci Enternasyonal’in kuruluş kongresinde “Devrimci hareket Rusya’da ya işçi hareketi olarak zafer kazanacak ya da asla zafer kazanamayacak,” diye ilan etmişti.
Ancak Plehanov, Batı Avrupa’daki kapitalizmin gelişimini Rusya’nın durumuna biçimsel olarak aktardı ve bu nedenle devrimi tamamen burjuva devrimi olarak anladı. İşçiler devrimi ileriye götürmeli ama Rusya’da kapitalizm tam olarak gelişebilsin diye sonunda iktidarı burjuvaziye devretmeliydiler. Bir Menşevik lider olarak Plehanov, nihayetinde proletarya ile burjuvazi arasında bir ittifak kurulmasını açıkça destekledi. 1905 devrimi bu perspektifin sınırlarını ortaya çıkardı. David North’un açıkladığı gibi:
1905 olayları –yani ilk Rus Devrimi’nin patlaması– Plehanov’un teorik modelinin uygulanabilirliğine ilişkin ciddi şüpheleri ortaya çıkarmıştır. Rus Devrimi’nin en belirgin boyutu, çarlığa karşı mücadelede proletaryanın oynadığı egemen siyasi roldü. Genel grevlerin ve ayaklanmaların yaşandığı bir ortamda, Rus burjuvazisinin siyasi önderlerinin manevraları zavallı ve güvenilmez görünüyordu. Burjuvazi arasında bir Robespierre ya da Danton yoktu. Kadet Partisi (Anayasal Demokratlar) Jakobenlere hiç benzemiyordu. [4]
1905’in devrimci olaylarının ortasında Lenin, Plehanov’a muhalif bir tutum geliştirdi. Proletarya, burjuva devriminin görevlerini çözüme kavuşturma yolunda, işçi sınıfının her bağımsız hareketine toprak sahiplerine ve çar rejimine daha da yanaşarak tepki veren burjuvaziye güvenemezdi.
Lenin, işçi sınıfının burjuva devriminin görevlerini burjuvaziden bağımsız ve ona karşı çözmesi gerektiğini savundu. Lenin bunun için köylülükle ittifak kurulmasına güveniyordu. Burjuva parlamentarizmi yerine “proletarya ile köylülüğün demokratik diktatörlüğü” talebini yükseltti; burjuvaziyle işbirliği yerine kır emekçilerinin seferber edilmesi çağrısı yaptı. Ama Lenin bile bu devrimin görevlerini, her şeyden önce de toprak sorununun çözümünü burjuva olarak görüyordu. Lenin bunu şöyle açıklamıştı:
Ama o, elbette sosyalist değil, demokratik bir diktatörlük olacak. Kapitalizmin temellerini (devrimci gelişmenin bir dizi ara aşaması olmaksızın) etkileyemeyecek. En iyi ihtimalle, toprak mülkiyetinin köylülük yararına köklü bir yeniden dağılımını gerçekleştirebilir; bir cumhuriyetin biçimlenmesini içeren istikrarlı ve tam demokrasiyi kurabilir; Asya tipi esaretin yalnızca kırdaki değil ama aynı zamanda fabrika yaşamındaki tüm biçimlerini ortadan kaldırabilir; işçilerin yaşamında kapsamlı bir iyileşmenin, onların yaşam standartlarında yükselmenin temelini atabilir; son ama son derece önemli olarak da, devrimci yangını Avrupa’ya taşıyabilir. [5]
Lenin’in kavrayışı, devrimdeki ve yeni iktidar biçimindeki sınıf ilişkilerini yeniden formüle ettiği ve Rusya’daki devrimi Avrupa devrimi bağlamına yerleştirdiği için şüphesiz önemli bir adımdı. Ancak demokratik diktatörlük formülü, yeni iktidarın sınıf karakteri sorusunu cevapsız bıraktı ve yeni iktidarın politikası konusunda oldukça biçimsel kaldı. Troçki, 1905’te Lenin’in işçilerin sınıf çıkarları ile Rusya’nın geri kalmışlığının nesnel koşulları arasındaki çelişkiyi işçilerin kendilerini kısıtlamasıyla çözmek istediğini belirtmişti.
Menşevikler, “devrimimiz bir burjuva devrimdir” soyut görüşünden hareketle, proletaryanın, devlet iktidarının liberal burjuvaziye geçmesini sağlamak üzere tüm taktiklerini bu burjuvazinin tutumuna uyarlaması gerektiği fikrine varıyorlar, Bolşevikler ise aynı soyut görüşten –“sosyalist diktatörlük değil, demokratik diktatörlük”– hareket ediyorlar ve kendine burjuva-demokratik bir sınırlama koyan, devlet iktidarına sahip bir proletarya fikrine varıyorlar. Şurası doğru ki, bu konuda aralarındaki fark hayli önemli: Menşevizmin devrim karşıtı görüşleri zaten tam olarak ortadayken, Bolşevizminkiler ancak zafere ulaşıldığı taktirde ciddi bir tehlike halini alacağa benzer. [6]
Bununla Troçki, bir yıl sonra Sonuçlar ve Olasılıklar adlı eserinde sistematik olarak ortaya koyduğu sürekli devrim teorisinin temel özelliklerini ana hatlarıyla belirlemişti. Hem Lenin hem de Troçki, bağımsız bir siyasete muktedir olmayan köylülüğe işçi sınıfı tarafından önderlik edilmesi gerektiğini anlamıştı. Ancak otokrasinin yerini alacak devrimci rejimin sınıfsal niteliği konusunda fikir ayrılığına düşmüşlerdi. Troçki, işçi sınıfının önderlik ettiği devrimin şu anlamda sürekli olduğunu açıkladı: İşçiler iktidarı ele geçirdikten sonra, burjuva-demokratik önlemlerle yetinemezlerdi, sosyalist önlemler almak zorunda kalacaklardı.
Bununla birlikte, kapitalizmin henüz gelişmediği ve nüfusun büyük çoğunluğunun köylülerden oluştuğu geri kalmış Rusya’da bunun nasıl mümkün olabileceği sorusu ortaya çıktı. Ve bu noktada Troçki, dünya ekonomisinin gelişimini ve Rusya’daki çelişkili gelişimi ayrıntılı bir şekilde inceleyerek, geri kalmış ülkeler için olduğu kadar sosyalist dünya devrimi stratejisi için de son derece önemli olan sürekli devrim teorisinin temel unsurunu geliştirdi. Hem o hem de Lenin, Rusya’daki devrimi izole, ulusal bir olay olarak değil, dünya devriminin bir parçası olarak kavramıştı. Ancak Troçki bundan en geniş kapsamlı sonuçları çıkardı. 1905’te şöyle yazıyordu:
Üretim tarzıyla ve ticaretiyle bütün ülkeleri birbirine bağlayan kapitalizm, tüm dünyayı tek bir ekonomik ve politik organizma haline getirmiştir. …
Bu durum, şu anda gelişmekte olan olaylara doğrudan doğruya uluslararası bir nitelik kazandırmakta ve yeni bir ufuk açmaktadır. Rusya’nın işçi sınıfı tarafından yönetilen politik kurtuluşu, bu sınıfı tarihte henüz görülmemiş bir yüksekliğe çıkaracak, eline dev bir güç ve çok çeşitli kaynaklar verecek ve onu dünya kapitalizminin, bütün nesnel şartları tarih tarafından yaratılmış olan tasfiyesinin başlatıcısı haline getirecektir. [7]
Troçki’nin sürekli devrim teorisi bir ütopya değildi, küresel kapitalist gelişmenin anlaşılmasına dayanıyordu. 1931’de Troçki, bu görüşünü Sürekli Devrim adlı eserinde şöyle özetlemiştir:
Burjuva toplumundaki bunalımın temel nedenlerinden biri, bu toplumda yaratılan üretici güçlerin artık ulusal devletin çerçevesiyle bağdaşamamasıdır. Bu, bir yandan emperyalist savaşlara, diğer yandan da bir burjuva Avrupa Birleşik Devletleri ütopyasının doğmasına yol açar. Sosyalist devrim ulusal arenada başlar, uluslararası arenada gelişir ve dünya arenasında tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, kelimenin daha yeni ve daha geniş bir anlamında da sürekli bir devrim haline gelir: Sosyalist devrim ancak yeni toplumun gezegenimizin tüm yüzeyinde en son zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır. [8]
David North, Lev Troçki’yi Savunurken adlı eserinde, bu analizin dünya sosyalist devrimi stratejisi için ne kadar temel olduğunu şöyle özetler:
Dünya kapitalizminin tarihsel gelişiminden ve Rusya’nın uluslararası ekonomik ve siyasal ortama nesnel bağımlılığından hareket eden Troçki, Rus devriminin sosyalist doğrultuda gelişimini öngörmüştür. Rus işçi sınıfı iktidara geçmek ve sosyalist karakterde önlemler almak zorunda kalacaktı. Ne var ki sosyalist çizgi doğrultusunda ilerlese de Rusya’daki işçi sınıfı kaçınılmaz olarak ulusal ortamın kısıtlamalarıyla karşı karşıya gelecekti. Bu ikilemden nasıl bir çıkış yolu bulunabilirdi? Kendi kaderini; kendi mücadelesinin son tahlilde bir dışavurumunu oluşturduğu Avrupa ve dünya devrimine bağlayarak.
Troçki’nin Sürekli Devrim teorisi dünya devriminin gerçekçi temellerde kavranmasını mümkün hale getirdi. Ulusal devrimler çağı artık sona ermişti, ya da daha yerinde bir ifadeyle, artık ulusal devrimler ancak uluslararası sosyalist devrimin çerçevesi içinde anlaşılabilirdi. [9]
Rusya’da Sürekli Devrim: Nisan Tezleri’nden Ekim Devrimi’ne
Sürekli devrim teorisi ilk olarak Dünya Savaşı’nda, kapitalist ulus devlet sisteminin çöküşünde ve ardından her bakımdan Rus Devrimi’nde doğrulandı.
Şubat Devrimi, esas olarak işçi sınıfı tarafından başlatılmış ve özellikle Bolşevikler tarafından yetiştirilmiş işçiler tarafından yönetilmişti. İşçiler ayaklanmayı zafere taşıdılar ancak merkezi bir parti olmadan iktidarı hemen proletarya öncüsünün eline geçiremediler. Bu durum, liberal burjuvazinin önderliğindeki geçici hükümet ile İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti arasında ikili iktidarın ortaya çıkmasına neden oldu.
Troçki’nin öngörmüş olduğu gibi, burjuvazi devrimi bastırmak ve Çar’ı savunmak için her şeyi denedi. Çar’ın tahttan çekilmesinden sonra, geçici hükümet işçileri silahsızlandırmaya, Sovyet’i dağıtmaya ve savaşı sürdürmeye çalıştı. Başlangıçta Sovyet’te çoğunluğu elinde bulunduran Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler, geçici hükümeti ve özellikle savaşın sürdürülmesini desteklediler. Bu tutumları, burjuvazinin devrime açıkça düşman olmasına rağmen işçi sınıfının burjuvaziyi desteklemesi gerektiği şeklindeki inançlarıyla uyumluydu.
Bu koşullar altında, Bolşevik Partisi içinde geçici hükümete ve savaşın devamına ilişkin şiddetli bir tartışma başladı. Pravda’nın yayın kurulu başkanlığını birlikte yürüten Kamenev ve Stalin, “proletarya ile köylülüğün demokratik diktatörlüğü” için en iyi koşulları yaratmak amacıyla Bolşeviklerin geçici hükümete eleştirel destek vermesi gerektiğini savundular. Hatta savaşın sürdürülmesine açıkça destek çağrısında bulundular.
Lenin ise, savaş sırasında emperyalizme ilişkin temel analizinde Troçki’nin pozisyonuna yaklaşmıştı. Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı eserinde, kapitalizmin nasıl “bir avuç ‘ileri’ ülke tarafından dünya nüfusunun büyük çoğunluğuna uygulanan sömürgeci baskı ve finansal boğazlamadan oluşan bir dünya sistemi”ne dönüştüğünü açıkladı. “Emperyalist savaşı iç savaşa çevirin” sloganı, tüm Avrupa ülkelerinde sosyalist devrimi gündeme getirdi.
Lenin, daha Rusya’ya dönmeden önce, Uzaktan Mektuplar’da geçici hükümete verilen her türlü desteği proletarya davasına ihanet olarak nitelendirmiş ve emperyalist savaşın sürdürülmesini reddetmişti. Rusya’ya varır varmaz, parti içinde Nisan Tezleri’ni tartıştı ve bu tezlerden dolayı “Troçkizm”le suçlandı.
Lenin tezlerinde, Bolşeviklerin tutumunun değişmemesi gerektiğini, Rusya açısından savaşın halen emperyalist bir yağma savaşı olmaya devam ettiğini vurguladı. Halk kitleleri arasında savaşın devrimi savunmak için yapıldığına dair bir hava hâkim olduğu için, Bolşeviklerin savaşın gerçek arka planını açığa çıkarmaları gerekiyordu. Şunu kanıtlamak şarttı: “sermayeyi devirmeden, gerçek anlamda demokratik bir barışla, şiddetle dayatılmamış bir barışla savaşı sona erdirmek imkansızdır.”
Bu önemli bir noktaydı, çünkü Lenin, Ne Yapmalı? adlı eserinde daha önce açıkladığı gibi, işçi sınıfının o anki bilincinden değil, nesnel koşullardan hareket ediyordu. Lenin, sınıf mücadelesinin mantığının Kerenski ve Menşeviklerin karşıdevrimci karakterini ortaya çıkaracağını açıkladı. Belirleyici evrede, parti programının ve nesnel koşulların kesişmesi, Bolşeviklerin proleter kitlelerini sosyalist devrim perspektifine kazanmasını sağlayacaktı.
Tezlerinin ikinci noktasında Lenin, proletaryanın iktidarı ele geçirmesi çağrısı yaparak sürekli devrim fikrini açıkça destekledi. Bolşeviklerin geçici hükümete ilişkin hiçbir yanılsamaya kapılmaması gerektiğini, parlamentarizme konseylerin egemenliği ile karşı çıkması gerektiğini söyledi. Polis, ordu ve bürokrasi kaldırılmalı ve yerlerine yenileri getirilmeliydi.
Toprakların kamulaştırılmasının yanı sıra, Lenin, bankaların Sovyetler tarafından doğrudan kontrol edilmesini ve üretimin ve dağıtımın işçilerin denetimine geçmesini talep etti. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin adı Komünist Parti olarak değiştirilmeli ve hem sosyal şovenistlere hem de merkezcilere karşı bir Komünist Enternasyonal kurulmalıydı.
David North, Lenin’in Troçki’nin pozisyonuna doğru gelişmesini şu şekilde özetliyor:
Lenin’in siyasi programı (ki onun stratejisinin Troçki’nin sürekli devrim teorisi ile uyuşmasına işaret ediyordu), öncelikli olarak Rusya’da var olan ulusal olarak belirlenmiş koşullara ve fırsatlara ilişkin bir değerlendirmeye dayanmıyordu. İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu asıl sorun, bir ulusal devlet olarak Rusya’nın sosyalizme geçişe olanak sağlayacak yeterli bir kapitalist gelişme düzeyine ulaşmış olup olmadığı değildi. Tersine, Rus işçi sınıfı, kendi yazgısının ayrılmaz biçimde Avrupa işçi sınıfının emperyalist savaşa ve onu doğuran kapitalist sisteme karşı mücadelesine bağlı olduğu bir tarihsel durum ile karşı karşıyaydı. [10]
Lenin’in yeni yönelimi, yine Nisan 1917’de yazdığı proleter parti program taslağında da açıkça görülmektedir. Taslakta şöyle denmektedir:
Savaş, açgözlü kapitalistlerin kötü niyetinin bir ürünü değildir ancak şüphesiz ki sadece onların çıkarları için yürütülmekte ve sadece onlar bu savaştan zengin olmaktadır. Savaş, dünya kapitalizminin ve onun milyarlarca ipliğinin ve bağının yarım yüzyıllık gelişiminin bir ürünüdür. Emperyalist savaştan kaçınmak ve mecburi olmayan, demokratik bir barışa ulaşmak, sermayenin iktidarını devirmeksizin ve devlet iktidarını başka bir sınıfa, proletaryaya aktarmaksızın olanaksızdır.
Şubat–Mart 1917 Rus devrimi, emperyalist savaşın bir iç savaşa dönüşümünün başlangıcıydı. Bu devrim, savaşı sona erdirmeye doğru ilk adımı attı; ancak ikinci bir adım gerekiyor, yani, savaşa kesin olarak son vermek için devlet iktidarının proletaryaya aktarılması. Bu, dünya çapında bir “yarılma”nın, kapitalist çıkarlar cephesinde bir yarılmanın başlangıcı olacaktır ve proletarya, ancak bu cepheyi yarıp geçerek insanlığı savaşın dehşetlerinden kurtarabilir ve ona barışın nimetlerini bahşedebilir. [11]
Lenin böylece sürekli devrim teorisine katılırken, Troçki, Rusya’daki savaş ve devrim sürecinde sosyal yurtseverlere ve vatan savunucularına dönüşen oportünistlerle tam bir kopuş konusunda Lenin’in yılmaz mücadelesini daha derinlemesine kavradı. Troçki, Menşeviklerle birleşmeyi reddettiği için, Lenin Ekim 1917’de “o zamandan beri ondan daha iyi bir Bolşevik olmamıştır,” diye ilan etti. [Alexander Rabinowitch, Bolsheviks in Power, (Bloomington: Indiana University Press, 2007) s. 33]
Lenin, işçi hareketindeki oportünizmle mücadeleyi Ne Yapmalı?’da programının merkezine yerleştirmiş ve 1912’de Menşeviklerle kopuşunu tamamlamıştı. Savaşın patlak vermesiyle Lenin, uluslararası alanda yurt savunucularıyla tam bir kopuş ve özellikle bunu engellemek isteyen merkezcilerle tam bir kopuş için bastırdı.
Rusya’da bu, Menşeviklerin oynadığı karşıdevrimci rol ile teyit edildi. Burjuvaziye ve Kara Yüzlere karşı savaşmak yerine, Bolşeviklere karşı savaştılar ve Temmuz protestolarından sonra Bolşeviklerin avlanmasını desteklediler. Troçki hapse atılırken Lenin saklanmak zorunda kaldı. Menşeviklerin desteklediği Kerenski, Sovyet’in gücünü kırmak ve devrimi yok etmek için General Kornilov ile işbirliği bile yaptı. Devlet iktidarı sorunu doruğa ulaştı ve Kerenski’yi destekleyen Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler kitleler nezdinde itibarlarını yitirdiler.
Bu dönemde Lenin, kendini temel eseri Devlet ve Devrim’e yazmaya adadı ve reformistlerin, burjuva devlet aygıtının işçi sınıfı tarafından ele geçirilebileceği görüşüne şiddetle karşı çıktı. Marx ve Engels’i temel alan Lenin, devletin sınıf karakterini ortaya koydu ve işçi sınıfının burjuva devletini paramparça edip yerine kendi devletini kurması gerektiğini kanıtladı. Troçki, bu eseri haklı olarak “tarihin en büyük devrimine bilimsel bir giriş” olarak nitelendirdi; bu eser, iktidarın ele geçirilmesinin hazırlığıydı. Bolşeviklerin önderliğindeki işçiler Kornilov darbesini yenilgiye uğrattıktan sonra, Devlet ve Devrim üzerinde çalışmaya devam eden Lenin şöyle yazıyordu:
Bir devrimin gelişmesinde her şeyi belirleyen en önemli sorun olduğu için, devlet iktidarı sorunundan kaçınılamaz ya da bu sorun bir kenara bırakılamaz. ...
Ancak “İktidar Sovyetlere” sloganı, çoğu durumda değilse de sıklıkla, oldukça yanlış bir şekilde, “Sovyet çoğunluğunu oluşturan partilerin kabinesi” anlamında ele alınıyor. [Ama öyle değil.] “İktidar Sovyetlere”, tüm eski devlet aygıtını, demokratik olan her şeyi engelleyen bürokratik aygıtı radikal şekilde yeniden biçimlendirmek anlamına gelir. Bu aygıtı ortadan kaldırmak ve yerine, halka ait yeni bir aygıtı, yani Sovyetlerin gerçekten demokratik bir aygıtını, yani örgütlü ve silahlı halk çoğunluğunu (işçiler, askerler ve köylüler) geçirmek anlamına gelir. Halkın çoğunluğunun, yalnızca temsilcilerin seçilmesinde değil ama aynı zamanda devlet yönetiminde, reformların yerine getirilmesinde ve diğer çeşitli değişikliklerde inisiyatifine ve bağımsızlığına olanak sağlamak anlamına gelir. [12]
Lenin’in burjuvaziye veya onun işçi sınıfı saflarındaki ajanlarına karşı her türlü yetersiz tedbire ve uzlaşmaya karşı tutumu, şüphesiz Ekim Devrimi’nin temelini attı. Lenin ve Troçki, sosyalist dünya devrimine yönelik stratejik yönelimleri sayesinde bu tutumu alabildiler, çünkü bu muazzam devrimci altüst oluşun nesnel temeli yalnızca uluslararası işçi sınıfı sağlıyordu.
Bu durum, Ekim Devrimi’nden hemen önce, Zinovyev ve Kamenev’in Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesini reddettiklerinde de açıkça görüldü. Şüpheciler, devrimin imkânsız olduğunu düşündükleri Rusya’nın ulusal koşullarına bakıyorlardı. Bunun yerine onlar, Kurucu Meclis’in toplanmasını ve burjuvazinin demokratik görevleri çözmeye zorlanmasını talep ettiler. Nisan’daki tartışmaları daha gelişmiş bir aşamada tekrarladılar.
Lenin ve Troçki ise, Rusya’daki gelişmeleri uluslararası sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görüyorlardı ve bu nedenle tamamen farklı sonuçlara vardılar.
Bolşeviklerin Sovyetlerin çoğunluğunu kazandığı ve ordunun önemli kesimlerini arkalarına aldıkları koşullarda, yönelim üzerine çatışmalar en keskin şekilde patlak verdi. Bu durumda, Lenin ve Troçki’nin önceki 15 yıl boyunca verdikleri teorik ve siyasi mücadeleler büyük önem kazandı. David North, Rus Devrimi’nin neden incelenmesi gerektiğine dair nedenlerinde partinin önemini şöyle özetler:
Bolşevikler, işçi sınıfına gerçek bir devrimci partinin ne olduğunun ve onun sosyalist devrimin zaferini güvenceye almadaki yeri doldurulmaz rolünün bir örneğini sunmuşlardı. 1917’deki devrimci sürecin dikkatli bir şekilde incelenmesi, Lenin ile Troçki’nin önderliğindeki Bolşevik Parti’nin varlığının, sosyalist devrimin zaferini güvenceye almada belirleyici olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmamaktadır. Köylülüğün devrimci ayaklanmasıyla desteklenen Rus işçi sınıfı hareketi, 1917’de devasa bir boyut edinmişti. Ancak o yılın olaylarının gerçekçi okuması, işçi sınıfının Bolşevik Parti tarafından sağlanmış önderliğin yokluğunda iktidara geleceği sonucuna varılmasına izin vermez. Troçki, sonradan bu deneyimin temel dersini belirtirken, “[İşçi sınıfının] Önderliğin[in] devrimci çağdaki rolü ve sorumluluğu son derece büyüktür,” vurgusunu yapmıştı. Bu sonuç, günümüzdeki tarihsel durumda, 1917’de olduğu kadar geçerlidir. [13]
Troçki, Ekim Dersleri’nde bu fikri şöyle özetler:
Olaylar, proleter devrimi yönlendirme kapasitesine sahip bir parti olmaksızın, devrimin kendi kendine gerçekleşmesinin olanaksız olduğunu kanıtlamıştır. Proletarya, kendiliğinden bir ayaklanma ile iktidarı ele geçiremez. … Mülk sahibi bir sınıf, kendi zenginliklerine, kültürel düzeyine ve eski devlet aygıtı ile sayısız bağına yaslanabildiği için, bir başka sınıftan zorla alınmış olan iktidarı ele geçirebilir. Fakat proletaryaya kendi partisinin yerini alacak şekilde hizmet edebilecek başka hiçbir şey yoktur. [14]
Sovyet Rusya ve dünya sosyalist devrimi stratejisi: Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresi (1919-1922)
Ekim Devrimi, her anlamıyla uluslararası bir olaydı. Bir yandan, bir düzineden fazla yabancı güç, Beyaz Ordu’yu desteklemek ve işçi sınıfını devirmek için Rusya’ya müdahale etti. Öte yandan, Ekim Devrimi’ni izleyen yıllarda dünya çapında sayısız ayaklanma ve devrim yaşandı.
En önemlisi Almanya’daki Kasım Devrimi’ydi. Burada devrimci partinin önemi tersinden teyit edildi. Sosyal demokrasinin sol kanadı, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’den (SPD) ve daha sonra da merkezci Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’nden (USPD) koparak bağımsız bir devrimci parti kurmakta tereddüt etmişti. Bunun karmaşık tarihsel ve siyasi nedenleri vardı ancak sonuç, itibarını yitirmiş SPD’nin, merkezci USPD’nin desteğiyle işçi konseylerinin gücünü elinden alması ve Kasım Devrimi’ni boğması oldu.
SPD’nin sol kanadı nihayet koparak 1 Ocak 1919’da Almanya Komünist Partisi’ni (KPD) kurduğunda, liderleri Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, Spartaküs ayaklanması sırasında, SPD hükümetinin emriyle sağcı Freikorps askerleri tarafından vahşice öldürüldüler. Burjuvazi Ekim Devrimi’nden dersini almıştı: Berlin’in her yerine “Schlagt ihre Führer tot!” (“Liderlerini öldürün!”) yazılı afişler yapıştırılmıştı. Bu olay, Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal tartışması açısından büyük önem taşımaktadır.
Luxemburg ve Liebknecht’e suikast düzenlenmesinden yedi hafta sonra Komintern’in kuruluş kongresi düzenlendi. Lenin ve Troçki, Ekim Devrimi ve Almanya’daki deneyimlerden şu sonucu çıkarmıştı: devrimin yayılmasını sağlamak ve sosyalist dünya devrimini gerçeğe dönüştürmek için dünyanın her ülkesinde Bolşevikleri model alan komünist partiler kurulmalıydı. Troçki tarafından yazılan kuruluş kongresi manifestosunda şunlar belirtilir:
Görevimiz, işçi sınıfının devrimci deneyimini genelleştirmek, hareketin içindeki oportünizm ve sosyal-yurtseverlik gibi aşındırıcı unsurları temizlemek, dünya proletaryasının tüm gerçek devrimci partilerinin çabalarını birleştirmek ve böylece komünist devriminin tüm dünyada zaferini kolaylaştırıp hızlandırmaktır. [...]
Birinci Enternasyonal, geleceğin gelişim sürecini önceden haber vermiş ve yol haritasını çizmişse; İkinci Enternasyonal milyonlarca işçiyi bir araya getirip örgütlemişse; Üçüncü Enternasyonal, açık kitle eyleminin Enternasyonal’i, devrimci gerçekleştirmenin Enternasyonal’i, eylemin Enternasyonal’idir. [15]
Bunlar sözlerden ibaret değildi. Komintern, oportünistlere ve her türlü merkezciliğe taviz vermeme amacıyla çok kesin örgütsel ilkeler benimsemişti. Bunlar, Komintern’e Üyelik Koşulları’nda ifade edildi. Bu koşulların kabul edildiği İkinci Kongre’nin manifestosu, kesin bir dille şunları belirtiyordu:
Komünist Enternasyonal, dünya proletaryasının devrimci eğitiminin partisidir. Proletaryayı açıkça veya gizlice uyuşturup, demoralize edip zayıflatan, onu burjuvazinin diktatörlüğünün maskesi olan fetişlerin -yasalcılık, demokrasi, ulusal savunma vb.- önünde diz çökmeye çağıran tüm örgüt ve grupları reddeder.
Komünist Enternasyonal, programlarına proletarya diktatörlüğünü yazmış olmalarına rağmen, tarihsel krizin barışçıl bir şekilde çözülmesine dayanan bir politika izlemeye açıkça devam eden örgütleri de saflarına kabul edemez. Sovyet sistemini kabul etmek tek başına hiçbir şeyi çözmez. Sovyet örgütlenme biçimi mucizevi bir güce sahip değildir. Devrimci güç proletaryanın kendisindedir. Proletaryanın iktidarı ele geçirmek için ayaklanması gerekir; işte ancak o zaman Sovyet örgütlenmesi, proletaryanın elindeki vazgeçilmez bir araç olarak niteliklerini ortaya çıkarır. [16]
Oportünistlere karşı uzlaşmaz tutum, Komintern’in koşulsuz enternasyonalizmiyle doğrudan etkileşim halindeydi. Komintern’in kuruluş manifestosunda, oportünizm ile milliyetçilik arasındaki bağlantı belirtilmiş ve bunun karşısına, işçi sınıfının bağımsız çizgisinden başka hiçbir şeyi kabul etmeyen gerçek bir uluslararası parti kavramı konulmuştu. Manifestoda şöyle deniyordu:
1889’da bu partiler Paris Kongresi’nde bir araya gelerek İkinci Enternasyonal örgütünü kurdular. Ancak o dönemde işçi hareketinin ağırlık merkezi tamamen ulusal topraklarda, tamamen ulusal devletlerin çerçevesi içinde, ulusal sanayinin temelleri üzerinde, ulusal parlamentarizm alanında kalmıştı. On yıllar süren reformist örgütsel faaliyet, çoğunluğu sosyal devrim programını sözde kabul eden ancak eylemlerinde bundan vazgeçen, reformizme saparak burjuva devletine uysalca uyum sağlayan bir liderler kuşağı yetiştirdi. İkinci Enternasyonal’in önder partilerinin oportünist karakteri tamamen ortaya çıktı ve bu, tarihi olayların gidişatı işçi partilerinden devrimci mücadele yöntemleri talep ettiği bir anda, dünya tarihindeki en büyük çöküşe yol açtı. 1870 savaşı, Birinci Enternasyonal’e bir darbe indirerek, onun sosyal devrimci programının arkasında henüz kaynaşmış bir kitle gücü olmadığını ortaya çıkardıysa, 1914 savaşı İkinci Enternasyonal’i öldürdü ve emekçi kitlelerin en güçlü örgütlerine, burjuva devletin yardımcı organlarına dönüşmüş partilerin hâkim olduğunu ortaya çıkardı! [17]
Komintern için enternasyonalizm işçiler arasındaki dayanışmadan ibaret değildi. Komintern, devrimi uluslararası bir süreç olarak kavramıştı. Bu ancak dünyadaki gelişimin ve her bir ülkedeki işçi sınıfının deneyimlerinin, tüm hareketin zengin deneyiminin bir parçası olarak net bir şekilde anlaşılmasıyla başarıyla tamamlanabilirdi. Bu sadece enternasyonalist bir perspektif değildi; dünya devrimi perspektifiydi. Troçki, Bolşeviklerin diğer Komintern şubelerine Rus perspektifini dayattığı suçlamasına verdiği yanıtta bunu ustaca açıklamıştır:
Bizim bakış açımıza göre, dünya ekonomisi, dünya proleter devriminin geliştiği organik bir bütün olarak görülür; Komünist Enternasyonal, tüm dünya ekonomik kompleksinden yönünü alır, onu Marksizmin bilimsel yöntemleriyle analiz eder ve geçmiş mücadelelerin tüm deneyimlerini kullanır. Bu, elbette, her ülkenin gelişiminin kendine özgü özellikleri olduğunu, belirli durumların kendine özgü özellikleri olduğunu vb. dışlamaz, aksine bunları önkoşul olarak kabul eder. Ancak bu özellikleri doğru bir şekilde değerlendirmek için, onlara uluslararası bağlamları içinde yaklaşmak gerekir. [18]
Devrimci bir strateji geliştirmek için her ülkedeki hareketin tarihsel deneyimleri aracılığıyla tüm dünya durumunu anlamak, Lenin’in Ampiryokritisizm’deki çağrısının somutlaşmasıdır ve bugüne kadar partimizin temeli olmayı sürdürmüştür.
Komintern bu noktada da çok kesin örgütsel sonuçlara varmıştır. 21 koşuldan bir tanesi, Komintern’in ve onun Yürütme Komitesi’nin otoritesi altında çalışmaktı. Böylece ilk kez gerçek anlamda bir uluslararası parti kurulmuştu. Troçki, İkinci Kongre’ye hazırlık olarak şöyle yazmıştı:
Tekrar edelim, Komünist Enternasyonal, ulusal işçi partilerinin aritmetik toplamından ibaret değildir. Uluslararası proletaryanın Komünist Partisi’dir o. Alman komünistleri, şu soruyu açıkça gündeme getirme hakkına ve yükümlülüğüne sahiptir: Turati hangi gerekçeyle onların partisine üye olmaktadır? Bağımsız Alman Sosyal Demokratlarının ve Fransız Sosyalist Partisi’nin Üçüncü Enternasyonal’e katılımı konusunu gözden geçirirken, Rus komünistleri, kendi bakış açılarından, uluslararası partimizin sulandırılmasını ve parçalanmasını önleyecek koşulları ortaya koyma hakkına ve yükümlülüğüne sahiptir. Komünist Enternasyonal’in saflarına katılan her örgüt, karşılığında Rus Bolşeviklerinin, Alman Spartakistlerinin vb. teorisini ve pratiğini aktif olarak etkileme hakkı ve fırsatını elde eder. [19]
Komintern’in ilk dört kongresinin manifestolarına ve tartışmalarına bir bütün olarak bakıldığında, bugün sadece bizde rastlanan benzersiz bir dil ile karşılaşılır: Nesnel sınıfsal dinamikleri ve dünyadaki gelişimi kavramaya ve aynı zamanda doğrudan mücadele için yazmaya, tüm gücüyle bu gelişime müdahale etmeye yönelik yoğun çabalar. Programı sulandırma ve ulusal basınçlara uyum sağlama girişimlerine karşı her zaman tavizsiz bir tutum.
Üçüncü ve dördüncü kongrelerinde Komintern, devrimci dalganın geçici olarak geri çekildiğini kabul etti ama kapitalizmin savaş öncesi istikrarına neden geri dönemeyeceğini ve neden yeni fırtınaların kopacağını ayrıntılı bir şekilde analiz etti. Bu koşullar altında Komintern, komünist partilerin sınıf mücadelesinin akıntısında nasıl manevra yapabilecekleri, sınıfın güvenini nasıl kazanabilecekleri ve işçi kitlelerini reformist örgütlerden nasıl koparabilecekleri sorusuna büyük önem verdi. Troçki, Üçüncü Kongre’nin önemini şöyle özetlemişti:
Üçüncü Kongre, burjuva egemenliğinin ekonomik temellerinin daha da dağıldığını kaydetmiştir. Ama aynı zamanda, ileri işçileri, bunun proletaryanın kesintisiz saldırısı yoluyla burjuvazinin otomatikman ölümüne yol açacağına dair naif düşüncelere karşı şiddetle uyarıda bulunmuştur. Burjuvazinin kendini koruma sınıfsal içgüdüsü, hiç bugünkü kadar çok biçimli savunma ve saldırı yöntemleriyle donanımlı olmamıştır. İşçi sınıfının zaferi için ekonomik önkoşullar mevcuttur. Bu zaferin kazanılamaması ve dahası, bu zaferin yakın gelecekte kazanılamaması halinde, tüm uygarlık gerileme ve yozlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Fakat bu zafer ancak ustaca yürütülen mücadelelerle ve en önemlisi işçi sınıfının çoğunluğunun kazanılmasıyla elde edilebilir. Üçüncü Kongre’nin ana dersi budur. [20]
Bu önderlik sorunları, 1923’te Almanya’da devrimci bir durum ortaya çıktığında kısa sürede yeniden gündeme geldi. Komintern’de o dönemde yapılan tartışmalar, Sovyetler Birliği’nde Marksistler ile büyüyen bürokrasi arasındaki çatışmaların artmasının bir ifadesiydi. Joe şimdi bu konuyu ele alacak.
Son olarak, uluslararası terör ve tarihsel iftiralara rağmen, Stalin’in bu geleneği yok edemediğini belirtmek isterim. Bu gelenek, hareketimizde yaşamaya devam ediyor. İşçiler Birliği, Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal üzerine yaptığı çalışmalarla bu tarihle bağlarını güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda ateşini Stalinistlere, emperyalistlere ve özellikle de revizyonistlere yönelterek ve bu mücadelenin tarihsel önemini kavrayarak bu geleneği en iyi şekilde sürdürmüştür. Bu çalışmalar, Pablocuların, işçi sınıfının bağımsızlığı uğruna verilen devrimci mücadeleyle, Ekim Devrimi ve Komintern geleneğiyle her bakımdan kopmuş olduğunu gösterdi.
Dipnotlar
[1] David North, Joseph Kishore, “Sosyalizm ve Rus Devrimi’nin Yüzüncü Yıldönümü: 1917-2017,” Rus Devrimi’ni Neden İncelemeliyiz? (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019) içinde, s. 18. Çeviren: Halil Çelik ve Ulaş Ateşçi.
[2] V. I. Lenin, Materialism and Empirio-Criticism, Collected Works içinde, Cilt 14 (Moskova: Progress Publishers, 1968), s. 325.
[3] Joseph Kishore, “Şubat Devrimi’nde Kendiliğindenlik ve Bilinç”, Rus Devrimi’ni Neden İncelemeliyiz? (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019) içinde, ss. 97-98.
[4] David North, Lev Troçki’yi Savunurken (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019), s. 26. Çeviren: Artin Gaduyan.
[5] Lenin’den aktaran David North, Rus Devrimi ve Tamamlanmamış Yirminci Yüzyıl (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019), ss. 270-271.
[6] Lev Troçki, 1905 (İstanbul: Tarih Bilinci Yayınları, 2000), ss. 282-283. Çeviren: Ufuk Demirsoy.
[7] Lev Troçki, Sürekli Devrim – Sonuçlar ve Olasılıklar (İstanbul: Yazın Yayıncılık, 2007), s. 279-280. Çeviren: Ahmet Muhittin.
[8] Age., s. 186.
[9] David North, Lev Troçki’yi Savunurken (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019), s. 31.
[10] David North, “Rus Devrimi’ni Neden İncelemeliyiz?”, Rus Devrimi’ni Neden İncelemeliyiz? (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019) içinde, s. 33.
[11] Lenin, “The Tasks of the Proletariat in our Revolution,” s. 67, Collected Works, Cilt 24, Moskova, 1964.
[12] Lenin, Collected Works Cilt 25 (Moskova: 1964), ss. 366-368.
[13] David North, “Rus Devrimi’ni Neden İncelemeliyiz?”, Rus Devrimi’ni Neden İncelemeliyiz? (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019) içinde, ss. 20-21.
[14] Leon Trotsky, Lessons of October. URL: https://www.wsws.org/en/special/library/lessons-of-october-leon-trotsky-1924/01.html
[15] Leon Trotsky, “Manifesto of the Communist International to the Workers of the World.” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-1/ch01.htm
[16] Leon Trotsky, “Manifesto of the Second World Congress.” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-1/ch12b.htm
[17] Leon Trotsky, “Manifesto of the Communist International to the Workers of the World.” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-1/ch01.htm
[18] Leon Trotsky, “On the Policy of the KAPD.” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-1/ch13.htm
[19] Leon Trotsky, “On the Coming Congress of the Comintern.” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-1/ch10.htm
[20] Leon Trotsky, “The Main Lesson of the Third Congress.” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-1/ch25.htm