Türkiye’nin Gazze’deki emperyalist-Siyonist dayatmaya suç ortaklığına sosyalist bir yanıt

Trump imza töreni sonrası yaptığı açıklamada da Erdoğan’a hitaben, “benim dostum ve ona ihtiyacım olduğunda her zaman yanımda oldu,” diyerek teşekkür etti.

Anlaşma bu ülkelerin, Trump’ın dört aşamalı planına, yani Gazze’nin tam bir yeni sömürge egemenliği altına sokulmasını taahhüt etmesi anlamına geliyor. Gazze, Trump’ın liderlik ve başkanlık ettiği bir “Barış Kurulu” tarafından yönetilecek. Trump’ın yol haritası bırakın emperyalizm destekli sözde “iki devletli çözüm”ü, Gazze’de kalan Filistinlilerin hiçbir hakkını tanımamakta; Siyonist rejime, sınırları kontrol eden ve istediği zaman kanlı saldırılar düzenleyebilen kalıcı bir işgal gücü statüsü vermektedir.

Türkiye adına Erdoğan’ın bu kirli anlaşmayı imzalaması, Türk egemen sınıfının iki yıldır devam eden soykırımındaki suç ortaklığının ve ikiyüzlü tutumunun doruk noktasıdır.

Tüm retorik eleştirilerine karşın Erdoğan hükümeti İsrail ile ticareti “Filistin üzerinden” gösterip sürdürerek, Azerbaycan’dan İsrail’e petrol akışına aracılık ederek ve Türkiye’deki ABD üslerinin İsrail yararına kullanımına izin vererek Siyonist rejimin Filistinlilere yönelik soykırımına yardımcı oldu.

Anlaşma Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze üzerindeki kontrolünü bırakması şartına bağlıydı. Burjuva milliyetçi bir hareket olarak Hamas’ın da siyasi iflasını ve açmazını ortaya koyacak şekilde, onu bu teslimiyet anlaşmasını kabul etmeye ikna görevi Türkiye, Mısır ve Katar gibi ülkelerce yerine getirildi.

Erdoğan ve Trump, 25 Eylül 2025 Perşembe günü Beyaz Saray'da bir araya geldi. [Photo: X/@iletisim/The Republic of Turkey Directorate of Communications)]

Trump Erdoğan ile 25 Eylül’de yaptığı görüşme sonrası Türkiye’nin F-35 ile ilgili yaptırımların bir anlaşmaya varılıp varılmadığı sorusuna, “Evet [anlaşma] yapabiliriz. Duruma bağlı. [Erdoğan] bizim için bir şey yaparsa,” yanıtını vermişti. Erdoğan Hamas’ı ikna çalışmalarına katılarak ve anlaşmayı imzalayarak ABD emperyalizmi için önemli bir şey yapmıştır.

Ama Ankara’nın rolü sadece Hamas’ın anlaşmayı kabul etmesine yardımcı olmakla sınırlı değildir. Türk egemen seçkinleri aynı zamanda anlaşmanın uygulanmasında, yani ABD’nin tam hakimiyeti altında bir “yeni Ortadoğu”nun parçası olarak Gazze’de yeni sömürgeciliğin tesisinde de rol almak ve ganimetten pay almak istiyor. Bu, Gazze’nin “yeniden inşası” adı altındaki kârlı yatırım fırsatları ve Filistinlilerin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının İsrail ile birlikte yağmalanmasını içermektedir. Henüz kesin olmamakla birlikte, Ankara bunun için Türk askerlerini Gazze’ye gönderebilir.

“Gazze’deki görev gücünde Mehmetçik [Türk askeri] yer alacak mı?” sorusuna Erdoğan şu cevabı verdi: “Görev gücünün yapısına dair değerlendirmeler şu anda devam ediyor. Gazze’de yapılması gereken çok kritik işler var. Gerek inşa gerek ihya konuları önemli. İnşa işleri ile ilgili ‘Kimler bizimle beraber rol üstlenebilir?​’ konusunu ele aldık. Körfez ülkelerinden tutun Amerika başta olmak üzere Avrupa ülkelerine varıncaya kadar hepsinin burada desteklerini istiyoruz, isteyeceğiz.”

Erdoğan, 9 Ekim’de yaptığı açıklamada ise “Anlaşmanın sahadaki uygulamalarını takip edecek, görev gücünde Türkiye olarak, inşallah biz de yer alacağız,” demişti. Arabulucu ülkelerden oluşacak sözde “görev gücü”ne katılması durumunda Türkiye’nin ABD, Katar ve Mısır’ın yanı sıra İsrail ile birlikte çalışması gerekecek. Ankara, soykırım yapmakla suçladığı Tel Aviv ile diplomatik ilişkileri hiç kesmedi ve halkın Siyonizme yaygın düşmanlığına rağmen İsrail ile 7 Ekim 2023 öncesindeki gibi bir yakınlaşma sağlamaya çalışacaktır.

Böylece, ABD-NATO emperyalizminin özellikle Stalinistlerin 1991’de SSCB’yi dağıtmasından sonra Ortadoğu, Orta Asya, Balkanlar ve Kuzey Afrika’da yürüttüğü kanlı savaşlara bulaşmış ve bunları desteklemiş olan Türk egemen seçkinleri bu kabarık suç listesine Gazze’yi de eklemiş oluyor.

Washington’ın ve Avrupalı müttefiklerinin desteği olmadan gerçekleşmesi mümkün olmayan İsrail’in Gazze soykırımı ABD emperyalizminin sürdürdüğü küresel savaşın bir cephesidir. ABD’nin esas olarak Rusya ve Çin’i hedef alan savaşı, stratejik enerji kaynakları ve önemli ticaret yollarına sahip Ortadoğu cephesinde İran ve müttefiklerine yönelmektedir.  İsrail’in Gazze’deki soykırımı Lübnan’da Hizbullah’ı, Suriye’de Beşar Esad rejimini ve Yemen’de Husileri hedef alan emperyalist/Siyonist saldırganlığın bir parçasıdır. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ticaret koridorunu geliştirme planlarında Gazze kritik bir yer tutmaktadır.

Ankara’nın suç ortaklığı politikasına Türkiye’deki burjuva siyaset kurumu içinde güçlü bir destek var. Buna, anlaşmayı “memnuniyetle karşıladığını” duyuran Kürt milliyetçisi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) de dahildir. Yapılan kimi eleştiriler taktiksel niteliktedir ve Erdoğan’ın İsrail’e eleştirilerinden daha gerçekçi ve güçlü değildir.

Hükümetin yargı aracılığıyla artan siyasi baskısı altında olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) lideri Özgür Özel salı günü anlaşma konusunda şunları söyledi: “İmzalanan şey barış anlaşması değil ateşkes mutabakatı. Erdoğan’ın imzasıyla poz verdiği belge bir niyet beyanı. İçinde bağımsız Filistin devleti yok. İki devletli çözüm yok. Gazze’nin Filistin toprağı olduğu yok. Gazze’nin Filistinliler tarafından yönetilmesi iradesi yok. İnsanlık suçuna karşı bir uluslararası hukuk hatırlatması yok.” 

Ne var ki Erdoğan gibi Özel de daha önce Trump’ın “barış anlaşması”na “eleştirel” desteğini belirtmişti. Özel 9 Ekim’de şunları söylüyordu: “Sonuçta adil bir barış süreci yürümediğini söylemiştik. Ancak en kötü barışın savaştan iyi olduğunu da söyledim. Bir anlaşmaya varılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ateşkes varsa biz oradayız, çünkü ateşkes varsa çocuk ölümü yoktur, kadın ölümü yoktur, masum sivillerin ölümü yoktur. Bundan sonra can kaybı yaşanmayacak olmasından memnuniyet duyuyoruz.”

Özel’in ABD ve İsrail’e yönelik eleştirilerinin çürüklüğü, partisinin NATO’ya tam bağlılığıyla gözler önüne serilmektedir. Bu en net biçimde CHP Milletvekili Utku Çakırözer’in geçtiğimiz ay NATO Parlamenterler Asemblesi’ne sunduğu “İran’ın Bölgesel ve Avrupa-Atlantik Güvenliğe Yönelik Tehdidi” (Iran’s Threat to Regional And Euro-Atlantic Security) başlıklı raporda gösterilmiştir. Rapor, ABD’nin İran, Rusya ve Çin karşıtı politikasını güçlendirme yönünde önerilerde bulunmakta ve NATO’nun Ortadoğu ülkelerine doğru genişlemesini savunmaktadır.

Türk egemen sınıfının başlıca temsilcileri olarak Erdoğan ve Özel, emperyalizme derin bağlılıklarını ve Gazze’deki yeni sömürgeci projeye desteklerini, masum sivillerin ölümlerinin duracağı iddiasıyla gizlemeye çalışıyorlar.

Bu iddia bir sahtekârlıktan ibarettir. Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin anlaşmanın ardından yayımladığı perspektifte de belirttiği üzere “On yıllar boyunca Arap hükümetleri tarafından kutlanan ve Filistinli milliyetçi hareketler tarafından alkışlanan sayısız ‘barış’ anlaşmasının her biri, İsrail’in daha fazla toplu katliam ve baskı yapmasının temelini oluşturmuştur.”

Bu konuda hatırlatılması gereken kritik bir kilometre taşı, 1988’de yapılan anlaşmadır. ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önceli İşçiler Birliği’nin Siyasi Komitesi, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat’ın ABD ve İsrail ile anlaşması üzerine yaptığı açıklamada şu güçlü öngörüde bulunmuştu:

Yaser Arafat ile FKÖ’nün burjuva milliyetçi önderliğinin Washington tarafından dikte edilen koşulları kabul etmesi, kapitalist medya ve emperyalist politikacılar tarafından ilan edilen “barış”a giden yol olmak şöyle dursun, Filistin’in ve tüm Ortadoğu’nun ezilen kitlelerine yönelik yoğunlaştırılmış bir saldırının kapısını açacaktır.

Aynı açıklamada, bugün de geçerliliğini koruyan Troçkist perspektif şöyle özetlenmişti:

Marksistler bu tür anlaşmaları amansızca reddeder ve “barış görüşmelerinin” savaşa ve baskıya son verebileceğine dair emperyalizmin küçük burjuva kurumları tarafından üretilen her türlü pasifist yanılsamayla mücadele eder. Marksistler bunun yerine emperyalizme son vermek için sınıf savaşı programını savunurlar. Bu tür anlaşmaların savunucuları yalnızca tüm emperyalist dünya düzenini eleştirmeden kabul ettiklerini ortaya koyarlar.

Filistin halkının yaşadığı trajedi diğer halklar için bir uyarı işlevi görmelidir. Filistinliler ve Kürtler dahil Ortadoğu’da uzun süredir acı çeken ezilen kitlelerin barış ve refah özlemi, burjuva milliyetçi önderliklerin emperyalistlerle uzlaşmaları temelinde gerçekleşmeyecektir. İleriye giden tek yol, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Türkiye şubesi Sosyalist Eşitlik Partisi’nin İlkeler Bildirgesi‘nde şu şekilde açıklanmıştır:

… Sosyalist Eşitlik Partisi, emekçilerin özlemini çektiği kalıcı barışa ve demokratik haklara giden tek yolun, Ortadoğu’daki ve emperyalist ülkelerdeki tüm milliyetlerden işçilerin savaşa ve yeni sömürgeci baskıya karşı küresel sosyalizm uğruna mücadelede birleştirilmesi olduğunda ısrar etmektedir. Bu, bir dünya sosyalist federasyonunun parçası olacak Ortadoğu Sosyalist Federasyonu uğruna mücadele demektir. 

Loading